Episode 2: to people who need not say goodbye.

37 9 23
                                    

"gerçek ismin ne güzel bayım?"

Felix duyduğu soruyla kaskatı kesildi, nereden anlamıştı bir kadın olmadığını, nereden anlamıştı yalan söylediğini? Yanındaki adamın gerildiğini hisseden Hwang, ortamın sessizliğine bir gülümseme bıraktı.

"Belli ki benim önemli bir iş adamı olduğumu unutmuşsunuz güzel bayım. Güzelliğinize söyleyecek laf yok ancak neden yalan söylediğinizi merak ediyorum."

Felix daha yaşadığı şoku atlatamamışken adamın sözleri onu iyice geriyor, profesyonel bir neden sunmasının önüne geçiyordu. Yalan söylediğini bilmesine rağmen ona bu denli yakın olması ne anlama geliyordu, yoksa planları çoktan düşmanlara sızdırılmış mıydı?
Felix elleri titreryip terlerken hala nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu, bu yüzden Bay Hwang konuşmasına devam etti.

"Ah, Amon! Seni Koreye geldiğin gün havalimanında gördüm. O gün güzelliğine ve eşsizliğine tutuldum. Her yerde seni aradım ancak adını bile bilmiyorken izini bulamadım. Durmadan seni aradığıma yemin ederim, güzel bayım. Her gece rüyalarıma giren güzelliğini unutmak aklımın ucundan bile geçmedi, seni düşündüm bende o yüzden her gece. Gittiğim her yerde aradı gözlerim güzelliğini, daha seni tanımıyorken. Bugün sahibi olduğum baloda seni görünce kalbimin nasıl çarptığını anlatamam bile. İnanın ne giydiğinin, cinsiyetininin bir önemi yok. Sadece merak ediyorum, neden saklıyorsunun gerçek kimliğinizi? Lütfen yanlış anlama bu merakımı, hepsi sana olan ilgimden kaynaklı."

Felix yaptığı hatanın ne denli sonuçları doğuracabileceğini fark etti. Her hareketini önceden planlamış ve her türlü olasılığı yüzlerce kez düşünmüşken böylesine basit bir şeyi atlaması her şeyi mahvetmişti. Karşısındaki adam hala ondan bir cevap beklerken, Felix bütün mantığını kaybetmişti. Dolan gözlerini ve tirreyen vücudunu kontrol etmek zorken birde Hwang'ı tatmin edecek bir cevap bulmak zordu. Kore için böylesine önemli bir adamın onun açığını yakalaması bütün planlarının altüst olması demekti, ülkesinin esareti demekti. Her ne kadar korksa bile ikna edici bir yalan bulmak zorundaydı. Derin bir nefes aldı, kelimeleri tek tek süzgeçten geçirdikten somra konuşmaya başladı;

"Ailem yüzünden Hwang, Kore-Avusturalya meleziyim ben. Kısa bir süre önce annem bir Kore askeri ile evlendiği için buraya taşınmak zorunda kaldık. Annemin evlendiği adamın anlayacağın üzere çok katı kuralları var, sonuçta o bir asker ve katı kurallarının olması çok doğal. İlk başta hiçbir sorun yoktu fakat, yönelimimi öğrenince ya beni öldüreceğini ya da bir kadın gibi dolaşacağımı ve kimseye erkek olduğumu belli etmeyeceğimi söyledi. Bende mecbur kabul etmek zorunda kaldım. Gerçek ismime gelecek olursak..."

Felix duraksadı, gerçek ismini söylemeli miydi? Melez olduğunu söylemişti, aslında bu doğruydu. Ancak bunu inkar ediyor, ülkesine zulüm yaşatan bu ulustan tiksiniyordu. Yine de, Korece olan adını kullanması en mantıklısıydı. Meraklı gözlerle ona bakıp devam etmesini söyleyen adama cevap verdi:

"Gerçek ismim Yongbok, lütfen görmezden gel bu yalanımı. Ben gerçekten çok üzgünüm Hwang."

"Sorun değil güzel bayım. Sizi gayet iyi anlıyorum, devrimiz böyle şeylere açık bir devir değil maalesef. Elimizden de bir şey gelmiyor elbette. Ve emin ol, sırrın benimle güvende Yongbok."

Hwang, yanına yatmış olan adama gülümsedi destek olurcasına. Konuyu kapatmanın en mantıklı şey olacağını düşündü, kendisi de yönelimi yüzünden oldukça zor şeyler yaşamıştı. Felix ise daha fazla bir şey söylemek istememişti, yıldızları izlemeye devam etti. Bir yıldız ilişti gözüne o an, oldukça parlak olan bu yıldız dikkatini çekmişti. İşaret parmağı ile yıldızı göstererek konuşmaya başladı;

"Hyunjin, şu yıldıza bak! Ne kadar parlak."

"O Çoban Yıldızı Yongbok, bir gezegen, venüs. Her zaman yol gösterir insanlara. Işığını asla esirgemez dünyadan, yol göstericisi olmak için. Ama senin ışığının yanında bir hiç Çoban Yıldızı Yongbok. Yüzüne düşen ay ışığıyla parlayan yüzün, binlerece yıldızdan daha parlak, daha güzel. Hatta güzel bayım, yıldızlar utanmış gölgenizi bile aydınlatamamaktan, dizilmişler o yüzden yüzünüze. Belki de eşsiz olmak adına!"

Felix yanaklarının kızardığını hissetti, yüzüne vuran rüzgar yanaklarının sıcaklığını bastırsa bile Hwang, çoktan utandığını anlamıştı. Felix kendini iyice zor bir duruma sokmamak için cevap vermeyi es geçti.

"Her neyse güzel bayım. Bak, şu yıldız kümesine, görüyorsun değil mi?"

Konuşurken bir yandan da hala eliyle yıldızları gösterip çiziyormuş gibi yapıyordu. Hwang, Felix'in gördüğünden emin olmak için yan tarafına bakıp onay almayı bekledi. İstediği cevap gelince konuşmaya devam etti:

"Orion bu takımyıldızının ismi. Bir avcıya benziyor değil mi?"

"Gerçekten, çok benziyor. Şu yıldıza bak bir de. Bu da çok parlak."

"O Sirius, Mitolojide Orion'un köpeğidir. Bak, bu da onun takımyıldızı Büyük Köpek."

"Nasıl bu kadar bilgilisin Hwang?"

"Küçüklükten beri ilgim vardır yıldızlara. Yıldızların yaşattığını düşündüm her zaman evreni."

"Evren yaşatmaz mı yıldızları içinde?"

"Yıldızlar izin vermez mi evrenin onları sarmasına, yıldızlar oluşturmaz mı evreni?

Felix ne diyeceğini bilemedi, evren yıldızlar olmadan yapamazdı. Onlar yaşatırdı evreni.

"Yongbok, evren hayat bulmuş senin bedeninde, ruhunda. Yüzün de ağırlamış yıldızları, evrenin adına. Bir kaç saat önce söylediklerimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum, kendimi kaybediyormuş gibi hissediyorum karşında."

Yine sessiz kalmıştı Felix, bu adam bir şekilde her zaman Felix'i utandırmanın bir yolunu buluyor, kelimelerini seçmesini zorlaştırıyor ve adeta bir çıkmaza sokuyordu. Felix ne düşüneceğini bile bilmiyordu, kafası oldukça karışmıştı. Sadece teşekkür etmekle yetindi ve yine doldu kulağına bu cevabına karşı kulaklarına adamın gülüşü. Hwang oldukça yakışıklı bir iş adamıydı, Felix iltifat etmeyi bilmiyor ve bundan utanıyordu. Bu yüzden de sessiz kalmayı tercih ediyordu belki de.

İkili bir süre daha yıldızlar hakkında konuştu. Felix yanında düşmanının yattığını unutup saatlerce muhabbet etti orada. Az kalsın gerçek kimliği ortaya çıkacak olan çocuk sanki o olayları yaşamamış gibi rahat ve sakindi düşmanının yanında. İkili gökyüzüne bakarken bir kez daha kaydı yıldız sanki Felixe ikinci bir şans verircesine. Felix ise kapattı bu kez gözlerini, diledi ülkesinden tamamen uzakta bir dilek.

"Güzel bayım, bu sefer dileyebildin mi içtenliğin ile dileğini?"

"Sanırım."

"Ne diledin peki Yongbok?"

"Birbirine elveda etmesine gerek kalmayan, iki yabancıya dönmeyen insanlar olmayı diledim. Peki ya siz ne dilediniz?"

"Bu sefer benim tutmaya vaktim olmadı güzel bayım."

Gülümsedi Felix onu taklit eden adama. Elbette biliyordu bir dilek dilediğini yine de üstüne gitmek istemedi. Bu gecenin büyüsünün bozulmasından korktu. Yarın zaten görevine devam edecekti, saat on ikiyi geçmişti. Ama bu gecenin büyüsünü bozan güneş olmalıydı, yıldızların yanında. Bu yüzden uzaklaşmak istedi bu gece görevinden.

Yanındaki adam ise bir sigara yaktı, tuttuğu dilek adına. Ardından yerinden doğrulup yanında yatan adamın yüzüne baktı uzun uzun.

"Kutsuyor güzelliğin ruhumu, günahlarımı arttırırken" diye mırıldandı adam kendisinin zor duyacağı bir sesle. Uzun bir süre sessiz kaldı iki adam, gecenin sessizliğine dinlediler. Yalanlarla dolu hayatlarına kısa bir ara verdiler, konuşmadı ikisi de en doğrusunun bu olduğunu bilerek. Güneş doğmaya başladığında ise büyü bozuldu, gerçek kimliklerine döndüler kaybettikleri adına.

ben bu bölümü hiç beğenmedim ya silerim belki bu bölümü o yüzden. sorularınız varsa sorabilirsiniz bu arada. iyi günler, güzel geceler

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 23 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

dangerously yours, hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin