John, Mary ile evlendikten sonra Sherlock yeni düzene alışmakta zorlanıyordu. Dava sıralarında aldığı övgüler gitmişti. Onu düzene sokacak biri de yoktu artık etrafında. Watson'ın yokluğu onu resmen bir yalnızlığa sokmuştu. İnsanlar vardı ama "insanlar" yoktu.
Eskiden bunun yokluğunu hissetmezdi, eskiden yalnızdı ve buna alışmıştı. John'la tanışmadan önce...
Alışkanlıklar... Bağımlılıklar... Psikolojik bağlılıkların hepsi tehlikeliydi zaten. Sherlock bağlanmayı güçsüzlük olarak görürdü. Ancak bazen olmasını istemediğimiz şeyler gerçekleşiyor ve biz bunlara karar veremiyoruz.
Sherlock'un bu psikolojik boşluğu yeni yeni yendiği dönemlerde parasal sıkıntılar baş göstermişti. Çünkü Sherlock, çözdüğü davalardan para almazdı. Mrs. Hudson için bu soruna çözüm bulmak kolaydı, yeni bir kiracı... Sonuçta her şey böyle başlamamış mıydı? Kirayı bölmekle...
Sıcak bir Ağustos öğleni Mrs. Hudson kapıyı tıklatmaya bile zahmet etmeden içeri girdiğinde tanışma hikayeleri başlamıştı.
Sherlock'un gözünden:
Kız...dalgalı açık sarı saçlar omuzlarının bitiminde...165 veya biraz daha uzun... Ela gözler... Cılız yapı...
Saçlarının şekli bozuluyor gibi. Gelmeden önce yapmış olamaz. Saçının doğal şekli olmadığı kesin. Bir önceki gün... Hatta gece yapılmış.
Gece uyumadığı kesin, göz altındaki morluklardan ziyade gözlerinin takip yeteneğinin zayıflamış oluşu bunu daha kesin kılıyor. Normalde keskin gözlere sahip çünkü...Mrs. Hudson kıza daireyi gösterirken küçük sehpalardan birine takıldı. Sehpanın üzerindeki ahşap kutu yere düşecekti ki kız kutuyu havada tuttu.
Kız bana yaklaştıkça ellerini inceleme fırsatı buluyorum. Sağ elin baş parmağı nasırlaşmış ama kızın kutuyu yakaladığı el de sağ bu nedenle gitar gibi basit bir çıkarım işe yaramaz hele ki sağ elinin tırnakları gitar çalarken nasır tutmayacak kadar uzunken. Ayrıca nasır tutan kısım parmağın ucu değil, ilk buğumun ortalarına doğru bir düzensizlik var. Aynı durum sağ elin işaret parmağı için de geçerli. Orta parmağının sol yanında bir şişlik var, kalem tutan herkeste olur...
Ayağa kalkıp elimi uzatıyorum, sıkıca kavrıyor ve daha sertçe elimi sıkıyor. Cılız bir kızdan beklenmeyecek bir güce sahip. Kol kaslarını elimi sıkarken daha çok fark ediyorum. Sleeper build bir yapıda, aslında beklediğimden çok daha güçlü.
Üstünlük taslıyor."Cherrla Wellman." Diyor karşımdaki ince ses.
Mavi bir şort ve üstüne beyaz bir tshirt, açık ten rengiyle uyumlı renklerde ama basit giyinmiş. Bugünün olaylarına pek önem vermiyor. Makyaj yapmamış, bu da az önceki teorimi ispatlar.
Ancak gözünün uçları hafif kızarmış. Makyajını çıkarırkek zorlamış olabilir. Bu da yine dün geceye dikkat etmemi sağlıyor.
Ayakkabıları-
Kızın bana bir beklenti içinde baktığını fark ettiğimde cevap vermediğimi anlıyorum."Sherlock Holmes, memnun oldum" diyorum ve elini bırakıyorum.
Mrs. Hudson, Cherrla'ya gülümseyip odadan çıkıyor ve yalnız kalıyoruz.
Dün geceye odaklanıyorum. Ne olduğuna... İçki içmediğini fark ediyorum. Ya da sarhoş etmeyecek kadar şarap...
Çok garip. İnsanlar üzerinde yaptığım çıkarımlar her zaman derin olur. Ama bu kıza bakarken birkaç sözle kısıtlı kalıyor. Sanki tüm delillerden arınmış bir suçlu gibi. Daha çok incelemeye çalışıyorum ama bana beklentiyle bakışı beni rahatsız ediyor.
"Gördüğün kadardan fazlası yok. " Diyorum.
Cherrla'nın gözünden:
Zaten bilmek istediğim o... Daire ilgimi çekmiyor.
Sevecen mi yaklaşsam soğuk mu davransam bilemiyorum. Bu adamı ön göremiyorum. Geldiğimden beri beni gözlemlediğinin farkındayım ama bende bir sıkıntı var. Ben onu göremiyorum."Oturabilir miyim? " Diye soruyorum karşısındaki koltuğu göstererek. Kafasını tek bir kez ağır bir şekilde sallıyor. Oturuyorum.
"Meşhur dedektif... " Diye söze başlıyorum. Sanırım nerdeyse herkes onunla ilk tanıştığında söze böyle başlıyor.
Renkli gözleri benimkilerde odaklanıyor. Mükemmel bir renk paleti... Bakışlarında hüzün veya keder yok. Bakışlarında heyecan var, yüzünün başka hiçbir yerinde kendini göstermeyen bir heyecan. Onu saniyeler hatta saliseler içinde incelerken bakışları beklentiyle dolmaya başlıyor.
Onu tekrardan okumama gerek yok. Zaten hakkındaki her şeyi biliyorum. Abisinin nasıl biri olduğunu merak ediyorum. Ama bunu ona direkt soramam.
"Ne düşünüyorsun? Birlikte kala-"
"Keman sesi seni rahatsız ediyor mu?" diyerek sözümü kesti.
"Hayır.. " Keman çaldığını biliyordun ama böyle bir soruyu beklemiyordun.
Başını tekrar onaylarcasına salladı.
"Yarın mı taşınıyorsun? "
Birkaç saniye kendimi toparlamaya çalıştım.
"Evet."
-----------------
;)