kışı neden bu kadar çok sevdiğini
ve neden her şeyin bir sonla noktalandığını
sorma,
ben de bilmiyorum.anı olacak bir şeyim yok
her şeyin dünündeyim.
saat; 00.39.ellerimden kayıp yerde binlerce parçaya ayrılan kadehi, elimden düşürene dek farketmemiştim. kadehin içinde ki içilmemiş şarap zeminle bütünleşirken, odamdaki iki kız da duydukları ani ses sonrası çığlık atmış, yerde gördükleri cam kırıkları ile telaşlarını gizlemeyerek panik bir halde kırıkları toplamaya çalışmışlardı.
yüzümü gülümseme kapladı usulca. onlar telaşlandıkça ben gülümsedim. ben böyleydim işte, kadehin elimden kaydığını ancak zeminde sertce parçalandığında anlardım, aynı sevgilimin de benden gittiğini ancak onsuz uyandığım bir sabaha gözlerimi açtığımda anladığım gibi.
veda mektubu.
"güneşin ilk ışıkları ile kaşlarımı çatıyorum. daha yeni uyanıyorum. gözlerim bile kapalı fakat içimde buruk bir acı var. nedenini bilmiyorum. gözlerimi açıyorum yavaşça. gördüğüm tek şey boş yanım. boş bir çarşaf, boş bir yastık, boş bir yatak, boş bir oda, boş bir ev."
hala gözlerim, iki kızında telaşla toplamaya çabaladığı kırıkların üzerinde iken gülümseyişime ek sarfetmeye başladığım sözlerim ile şaşkınlıkla bana bakmaya başladılar. anlam veremiyorlardı bana, ne güzel, dedim. ne güzel, ben de anlam veremiyorum.
"kalkıyorum tedirginlikle, huyu değil çünkü benden önce uyanmak. hep ilk ben uyanır, gözlerimi uykulu çehresinde dolandırır, ezbere bildiğim her bir ayrıntısını, unutmaktan korkan bir balık gibi tekrar ve tekrar ezberlerim çünkü."
susuyor ikisi de. bir yandan avuçlarında kırık parçalar, bir yandan anlam veremeyen bakışları. gittikçe kalabalıklaşıyoruz, içimden geçen düşünce ise bu.
"fakat o sabah, o yok. içimde ki buruk acı içimi yaka yaka yukarı tırmanıyor, boğazımda keskin bir sızı oluncaya kadar da durmuyor. telaşla ayaklanırken mutfağa doğru gideceğim sırada, çalışma masamızın üzerinde ki bir kağıt parçası ilişiyor gözüme."
gülümsemem daha da yayıldı yüzümde. gülümseyebildiğim kadar gülümsedim. yanaklarımda kendini belli eden ıslaklığı hissettiğimde ise daha da gülümsedim. kalbim sanki vücudumun içinde, fırtınalı bir gecede, hırçın dalgaların arasında batmamak için koca okyanusla savaşan küçük bir tekne gibiydi. büyük okyanusun nefret dolu asabi ve hırçın dalgalarıyla onu yutacağını biliyordu, fakat son demliklerini oynuyordu; umudu.
"zarif parmaklarını; güzelliğini ilmek ilmek işlediğim, mutluluğu kalbine kazımak istediğim sevgilim, zarif parmaklarını hüzün ve acı sözler yazmak için kalemle buluşturmuş. ilk veda mektubu yazarken hissettiği acı için ağlıyorum, sonrasında küçük bedenine yüklediği ağır hisler altında ezilmiş olduğunu yeni farketmeme ağlıyorum..."
titremeye başlayan nefeslerim, gözyaşlarımın arttığının bir belirtisiydi. karşımdaki iki kız yere sessizce oturmuş, ağzımdan çıkan her bir sözü dinlemek için bana bakıyordu. ben ise hâlâ yerde kırmızı renge bulanmış cam kırıklarına.
"...beni terkederken saatlerce döktüğü gözyaşlarına, acı ile sızlayan kalbine ağlıyorum. ölmek için ısrar edeceğim gözlerinin, benim yüzümden ıslanışına ağlıyorum. aşkımızın bizi bir arada tutmaya yetmeyişine ağlıyorum. yazarken tutamayıp mektubuna düşürdüğü gözyaşlarına, düşen gözyaşlarının düştüğü yerdeki mürekkebi dağıtışına ağlıyorum. ben o gün birçok şeye ağlıyorum. fakat en çok, sevgilimin elimden kayıp gittiğini, düşüp binlerce keskin ve acı dolu kırıklara parçalandığı zaman fark edişime ağlıyorum."
bu veda mektubu sana aitsevgilim;
yıldızları neden seviyorum biliyor musun? çünkü onlar hep varlar. onlar karşılıksız bir sevgi ile donatılmış bir aşığın duygularına sahip. sen gitsen de varlar, kalsan da. onlar seni sevdiği için beklerken, beklemeyi sevmeye başlayan aşığın şevkatine sahip.
yıldızları seviyorum çünkü onlar benim sana olan aşkımın zarif pırıltılarına sahip jungkook. ben ve yıldızlar, biz seni bekledik. biz seni çok bekledik sevgilim. ama sen gelmedin.
aynı yatakta uyurken, aynı masada yemek yerken, aynı koltukta kahve içerken, aynı yolu el ele adımlarken, aynı gün batımını kol kola izlerken, aynı küveti kucağında paylaşırken, aynı dudakları birbirine kavuştururken; sen gelmedin.
jungkook, sevgilim, vardın lakin hissettirmiyordun; hissettirmiyorsun.
bakışlarımı hiç saklamadım senden, çünkü sen anlarsın. beni bilirsin, beni çözersin, sen beni benden daha iyi bilirsin. fakat bilemedin beni.
en yakınındakine, bir nefes ötende olmasına rağmen bir asır özlem çekersin dediklerinde gülmüştüm, şimdi de onlar bana gülüyorlardır.
çünkü yalan söylememişler jungkook.
keşke yalan söylemelerine izin verseydin sevgilim, keşke onlara sunduğum kahkahama sen de benimle eşlik etseydin.
etmedin.
gidiyorum, ben gidiyorum ama yıldızlarım hâlâ seni bekliyor jungkook. ben gidiyorum ama onlar hâlâ varlar.
yıldız gözlü sevgilim benim, seni kendimden çok, yıldızlardan az seviyorum.
jungkook, sen beni,
sen beni kendini sevdiğin kadar bile sevemedin.-taehyung.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu veda mektubu sana ait 'tk
Fanfictionşiir mısralarında seviş benimle, gördüğün her yıldızda beni dile. [taekook] © mzzzzj 160424