Dün gece geç yatmama rağmen sabah yine okul saatinde uyanmıştım. Kafam çok karışıktı bu yüzden oturduğum yerde fazla durmamaya özen gösteriyordum. Bu aralar fazla düşünmeye meyilliydim. Kendimi zorla hareket ettirsem de sonunda okula varabilmiştim. Ancak derse girecek gücü kendime bulamıyordum. İlk haftadan okul imajımın içine edecektim anlayacağınız.Kendimi fazla yormak istemedim. Bünyem hayat rutinim dışında yaptığım hiçbir şeyi kaldırmıyordu. Geç yatmak bu listenin başını çekiyordu. Ve ben neredeyse sabahlamıştım.
Rutin bozulunca her şey çorap söküğü gibi geliyordu. Midem bulandığı için kahvaltı etmeden çıkmıştım. Ancak şimdi açlıktan başım ağıyordu ve mide bulantım da geçmemişti. Kendimi hızlıca kantindeki masalardan birine atıp biraz geçmesini beklemiştim. Yavaş yavaş yatışıyordu ama henüz bitmiş değildi. Uykusuzluk da bunun üstüne eklenince daha fazla dayanamamıştım. Kantindeki rahatsız plastik masanın üstünde saatlerce uyuduğumu fark edemeyecek kadar berbat hissediyordum kendimi.
Hem berbat hem de bir o kadar tatlı olan uykum ensemde hissettiğim hafif dokunuşlarla bölünmüştü. Başta stresli bir şekilde hızla doğrulmuştum. Nerede olduğumu anlamam uzun sürmüştü. Ardından ensemdeki parmakların sahibiyle bakışmıştım. Heeseung
Beni bulmuştu. Ben ondan köşe bucak kaçarken bir anda kucağına düşmüştüm. Dilim tutulmuştu, konuşamıyordum. Yeni uyanmanın verdiği sersemlik ve üstüne geçirdiğim bu şok ile beraber bayılacak gibi hissediyordum. Heeseung mükemmeldi, ben ise ona bakarken yok olmak istiyordum. Keşke zaman dursa ve onu izleme hakkım olsaydı bunu saatlerce yapardım hiç kuşkusuz.
Aklımdan geçenler ne kadar yavaş gibi gözükse de bunlar saniyeler içinde olup bitiyordu. Bir süre bakıştıktan sonra yutkunmakla yetinmiştim. Kendimi açıklama isteğiyle dolup taşıyordum. Ama algılarımı yitirmiş gibiydim. Heeseung'a karşı yenik düşüyordum. Onu kaybetmekten öylesine korkuyordum ki kelimeleri bir araya getiremiyordum.
"Ben buraya-" parmağını susuzluktan kurumuş dudaklarımın üstüne koymuştu. "Açıklamana gerek yok, biliyorum her şeyi." dediğinde içimde fırtınalar kopmuştu. Ama ortama bakılırsa durum fena değildi. Heeseung sinirli veya kırılmış gözükmüyordu. Aksine o kadar narin yaklaşıyordu ki bana, kendimi bulutların üstüne hissediyordum.
Dudaklarımdaki parmağı orada fazla oyalanmadan yanağıma geçmişti. Beni seviyordu. Hem elleriyle hem de gözleriyle yapıyordu bunu. Delirmek üzereydim. Kendimi bir rüyanın içine hapsolmuş gibi hissediyordum. Şu an her şeyin farkındayım, niye uyanamıyorum?
Hem uykusuz hem de açlıktan bembeyaz olmuş yüzümle sefil haldeydim. Formamın düğmeleri gelişigüzel iliklenmiş ve ceketimi bile yamuk giymeyi başarmıştım. Bu halimle seviyordu beni. Utançtan yerin dibine girmek istiyordum.
"Kahvaltı ettin mi? Aç mısın?" dediğinde dudaklarım istemsizce büzülmüştü. Hafifçe başımı sallamıştım. Hayır diyecek gücüm yoktu. "Hemen geliyorum." deyip büfe kısmına ilerleyerek benim için sandviç ve süt almıp dönmüştü.
Sandviçin kağıdını bile kendi açmama izin vermemişti. Bana olan bu ilgisine alışık değildim. Ama aç olduğum için üstüne fazla düşünmeden sandviçimi yemeye başladım. O sırada gülerek pipetini takmış olduğu sütü bana uzatmıştı. Konuşmak istiyordum. Yüzüne bağırmak istiyordum. Sana aşığım demek istiyordum. Ama sadece susuyordum.
Fazla zaman geçmeden sandviçimi bitirmiştim. Bu süreçte de farklı gündelik konulardan konuşmuştuk. Şu an içinde bulunduğumuz garip durum hakkında tek kelime bile etmemiştik. Zilin çalmasına çok az kalmıştı. Ders bittiği an burası tıka basa dolu olacağı için kolumdan çekiştirerek beni kantinden çıkarmıştı.
"Yüzüne renk geldi. Hadi yıkayalım da uykun açılsın." deyip yolumuzu değiştirerek tuvalete doğru yürümeye başladı. Uyuduğum için biraz daha iyi hissetsem de şu anda kış uykusuna yatabilecek kadar uykum vardı.
Tuvalete girdiğimizde fazla umursamadan suyu açıp yüzümü yıkayacakken beni durdurmuştu. "Bekle biraz." diye ensemde fısıldadığında titremiştim. Etkisi aşılabilecek gibi değildi. Ardından kollarımı özenle sıvayıp suyun ayarını azaltmıştı. "Teşekkür ederim." diyebilmiştim sadece. Sesim de tiz çıkmıştı ayrıca.
Yüzümü yıkamıştım ama sadece yüzümü yıkamış olmuştum. Yani uykumda en ufak bir azalma bile olmamıştı. Bunu Heeseunga söylediğimde gülerek beni yine bir yere götürmeye başlamıştı. Kendimi ona bırakma işini sevmiştim. Umarım bağımlılık yapmazdı.
Fazla yürümeden tenha tarafta bulunan revire girmiştik. Heeseung buraların müdavimi edasında kapıyı kilitleyip perdeleri kapatmıştı. Eski okulumda revir veya herhangi bir ilkyardım kültürü olmadığı için başta burayı yadırgamıştım. Ama illaki kullanılıyordur diyerek pek umursamadım.
Küçük bir odaydı içinde iki tane ecza dolabı tarzında dolap ve iki tane gereksiz derecede geniş hasta yatağı vardı. Uyumak için fazla iyi bir ortamdı.
"Beraber uyuma sözümüz vardı hatırlarsan." dediğinde hevesle başımı sallamıştım. Ceketlerimizi gelişigüzel koltuğun üstüne fırlattıktan sonra yatağa yerleşmiştik. Yatak geniş olsa da yatmamız için birbirimizde temas halinde olmamız gerekiyordu. Benim açımdan da hiç sorun yoktu.
Heeseung'ın kollarının arasındaydım. Bu hissi nasıl tarif edebilirim inanın bilmiyordum. Hem uykuya hem dr sevgiye açtım. İkisi de bir anda karşılanıyordu. Daha ne isteyebilirdim ki.
"Biliyorum kafan karışık, aklında sorular var. Bunların hepsini uyandıktan sonra detaylıca konuşuruz." diyerek beni sakinleştirmek amaçlı konuşmuştu. Hafifçe başımı salladığımda saçlarıma öpücük kondurduğunu hissetmiştim. Kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Neredeyse yerinden çıkacaktı. Bir an önce uyumazsam kendimi ele verecek gibiydim. Ben de haliyle gerekeni yapmıştım.
-
selamlarrrrrrrt
DUZ YAZI ?? planda yoktu ama text ile gecistirmek istemedim umarim hosunuza gitmistir 🫶🏻
diger bolumde gorusmek uzere 💗💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
after hours , heewon
FanfictionJungwon ve Heeseung sanal arkadaş olarak tatlı bir ilişki içerisindeyken bunu ileriye taşırlar. [texting]