Eve boş bir hissiyat ile girdi yoongi, Hoseok'un yanından ayrılalı 1-2 hafta olmuştu. Aslında ona yalan söylemek amacı değildi lakin mecbur kalmıştı, Hoseok onun gidip tekrar dayak yemesinden korkuyordu zira yaraları büyüktü. Bilmiyordu ki hep vardı bu yaralar sadece gün geçtikçe daha da derinleşiyordu, her bir uzuvarı babası tarafından acı ile sınanıyordu. Son bir kez baktı etrafa ve odasına geçip üstünü değişmek adına dolabının kapaklarını açtı, bir an önce evden çıkmalıydı. Tam sweatlerinden birine uzunacağı sırada duyduğu ağlama sesi ile yavaşça odasından çıktı, sese yaklaşcıkta daha da çoğalıgordu. Galaksisi çalınmış gözleri ile boş ve soğuk koridora baktı, ses dedesinin odasından geliyordu. Kafasında kurduğu ilk şey; öldüğü oldu, adımlarını hızlandırıp bir hışımla odaya girdiğinde başında ağlayan halası ve babasını gördü, gözlerini cansız, cılız bedende gezdirdi. Bedeni beyazdı, bembeyaz. Sadece vücudu soğuktu bu fani bedenin lakin sıcacık oda sanki onun bedeninin soğukluğu ile kapalıydı. Yoongi çoktan firar etmiş göz yaşlarını sildi, yavaşça yanına yaklaşıp dizleri üstünde çöktü ve soğuk, kemikli ellini tutup kafasını koluna gömdü. Tek isteği şaka olmasıydı ama dedesinin vücudu şaka yapmıyordu bu konuda. Okşar uzun ince parmakları, göz yaşlarını kolu ile sildi, kafasını kaldırıp son bir kez baktı faniye. Sonra gözleri buluştu sinir ve üzüntü ile dolu gözler ile.
" Yüzsüz puşt, Hangi akıla hizmet geldin lan bu eve?!"
Babası bir hışım ile ayaklandığında halası ayağa kalkıp yoongiyi arkasına aldı, lakin fayda eder miydi sinirden kudurmuş bir bedene 'sakin ol' demek? Ayaklanmadan önce son bir kez öptü yaşlı bedenin elini, göz yaşlarını silip ayaklandığında sırada babasının yüzüne attığı tükürük ile sarsıldı. Gerek var mıydı tükürüğe? Yeterince istenmediğini anlıyordu, yeterince aşalanıyordu. Kolu ile siler yüzünü, dışarıdan birine anlamsız gelecek lakin babasına gayet anlam çıkardığı bakışlarını gözlerine sabitkedi, işte o an babası anladı oğlunun da ondan bıktığını. Sinirden gerilmiş yüzü yumuşadı, bedeni şok etkisi ile dona kaldı işte o an Yoongi o odadan çıkıp odasına gitti ve üzerini değişip hızlı adımlarla çıktı evden. Çarşıya, iş aramaya gitmesi lazımdı ama içinde ki bir ses Hoseok'a gitmesi gerektiği hakkında yorum yapıp duruyordu
Kafasında ki düşüncelere dalmışken kendini çoktan onun kapısında bulmuştu bile. Parmağını zile koyarken tereddüt etti, ya rahatsız ediyorsa? Tam zile basacağı esnada binanın kapısı açıldı, sadece bir günde ezberlediği o beden ile karşı karşı geldiğinde kalbi bütün deri ve kemiklerini yarıp çıkmak istercesine atmaya başladı, yoongi bu hisse karşılık utansa bile yüzü bunu asla yansıtamayacak kadar yorgundu. Hoseok karşısında gördüğü zayıf beden ile kocaman gülümserken zayıf beden şaşırmıştı, bu çirkin bedeni gördüğünde iğrenmesi gerekmez miydi? Niçin ona böyle içten güzel gülüyordu bu oğlan? Esmer olan yüzünü elleri arasına aldığında bakışları sonunda yüzüne çıkabilmişti.
"sonunda geldin."
Bunu söylerken kafasını yana eğerek ona tüm içtenliği ile tekrardan gülümsemişti. Dayanamıyordu onun böyle gülüşüne, öpmek istiyordu istemsizce o dudakları. Gözlerini kapatıp bir iç çekti büyük olan, gözlerini geri açtığında halen karşısında duran, yüzü halen elleri arasında olan bedene baktığında gülüşünün yerini endişenin aldığını fark etti.
" İyi misin, Hyung?"
Bu cümle onda sarsılma yaratırken birden kollarına atıldı küçüğünün, kollarını sıkıca beline bağladığı vakit küçüğüde boynuna doladı. Mis gibi kokan saçlarına bir buse kondurdu, büyük olan sanki bunu bekliyormuş gibi boynuna gömüldü küçüğünün.
" Böyle yapma hyung, anlat hadi bana. Bilmek istiyorum ne olduğunu."
Yapamazdı Yoongi, delice atan kalbi ve bulanık zihni ile ona bir yanıt veremezdi, saçmalardı. Uzun olan yavaşça çekildi ve çenesinden kavrayıp yüzlerini denk getirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
House Of Cards | Sope
Fanfiction"Seni seviyorum Min Yoongi, sabahın ilk güneşi doğduğunda seni görmek istiyorum." ~ Tutku ile başlayan hazlar intihar ile son bulur, Yoongi güneşi bile kıskandıran çocuk ile tanışana kadar böyle düşünüyordu.