𝐄𝐋𝐕𝐄𝐃𝐀, 𝐋𝐎𝐍𝐃𝐎𝐍!
"I saw in my mind fairy lights through the mist.
I kept calm and carried the weight of the rift."────
┌─SO LONG, LONDON─┐
Yeşilden turuncuya dönen, kuruyup giden yapraklar rüzgar tarafından uçurulup giderken, İskokçya kışa gittikçe yaklaşıyordu. Daha yeni yeni düzenini sağlayan Hogwarts, Ölüm Yiyen felaketinden muzdaripti.'Karanlık Taraf' denilen bir grup büyücü ve cadıdan oluşan topluluk, son zamanlarda masumane bir ekipten çok terördü.
Kendilerine Ölüm Yiyenler adını veren ve Safkan olmayan her bir kişiyi acımasızca öldüren, işkencelerle akli dengesini bozan bu örgüt, Lord Voldemort'un eşliğinde hareket ediyordu.
James Potter elindeki birkaç bavulu sertçe yere fırlatır gibi olduğunda hemen bir sonraki şifonyerde kamburca oturup ayaklarını aşağıya sallayan Peter Pettigrew irkilerek dakikalardır dalıp gittiği kapı eşiğinden gözünü ayırdı.
Odada bir düzenli, bozulmamış yatağın yanısıra, üç yatağın birinde epey horlayan ve saçları oldukça dağınık duran Remus Lupin ve hemen yanında ise bir sürü metal müzik kasetleriyle dolu dağınık sanki soyadıyla zıtlık olsun diye özellikle beyaz alınan çarşaflı bir yatak daha vardı.
James, gözlüğünü işaret parmağıyla refleks olarak düzeltirken Peter Pettigrew derin bir nefes alarak herkesten sonra Hogwarts'a gelen arkadaşına bakmıştı.
"James?" dedi, onu iki haftadan önce beklememeleri gerektiğini bizzat Profesör McGonagall bildirmişti.
James, zorlama bir gülümsemeyle kendisini ayakta karşılayan arkadaşına sarıldı. Tam karşılarında, dünyadan kopuk ve tamamen derin bir uykuda olan Remus Lupin, Peter'ın onu sarsmasıyla -daha çok vurmaya çalışarak uyandırmaya çalışıyordu- mecburen uyanmıştı.
"Merlin! Kılkuyruk... daha sabahın beşi, biraz rahat ver de uyuyayım." diye azarlamıştı, yastığını hınçla çeken arkadaşını.
Gözünü araladığında, yarı uykulu gözlerle James'i gördü hayal meyal.
"Yapma be, şimdi mi?" dedi olayı kavrayarak. Neler olduğunu tüm Gryffindor biliyordu ancak sanki aralarında yemin etmişler gibi, tek kelime etmemişlerdi Potterlar hakkında.
Uykusunu hemen kaybetmiş, bir anda ayağa kalkıp James'in sırtını sıvazlamıştı.
"En azından ölmedik ya Aylak, ha?" diye yarım yamalak güldü. Saldırıdan kendisinin ve annesinin aksine babası, pek de sapasağlam çıkamamıştı.
"Evet ya, en azından ölmedin dostum." dedi Peter Pettigrew, bir yandan da omuz omuza duran Remus ve James'i izliyordu.
"London seni merak etmiş, ama ne olduğunu söyleyemedim... seni bekledim." dedi Remus Lupin, aklına yeni gelmiş gibi. Sonra kızın ilgisine şaşırarak James'i tekrar uyardı, "Bence seni affetti, trenden sonra yani."
James Potter, zaten epey uzun ve karışık olan saçlarını iyice dağıtarak, "Affetti mi bilmiyorum, ama onu gerçekten hiç kırmak istememiştim."
Sonra yapacağı kelime oynuna gülmeye başlayarak, kızın soyismine ithafen kendi kendine seslendi. "Tekrar merhaba, London!"
└────┘
"For so long, London.
Stitches undone.
Two gaves, one gun.
I'll find someone."SO LONG, LONDON
--✧--
©bettysluv