11.BOLUM(sabahın sesizliği)

4.8K 148 46
                                        

Sabah güneşi tenime hafifçe vururken, içimde garip bir huzur vardı. Küçük, salaş bir kafede Alex, Felix ve Lina'yla kahvaltı yapıyorduk. Masada dumanı tüten çay bardakları, taze kruvasanlar ve o anın dinginliği... Her şey fazlasıyla sakin ve huzurluydu. Alışkın olmadığım bir histi bu.

Saçlarım rüzgârla birlikte yüzüme savrulduğunda, birden Alex'in eli uzandı. Saçımı nazikçe kulağımın arkasına yerleştirdi. Bunu öylesine doğal yaptı ki, saniyelik bir temas bile içimi titretti. Ona baktım. Gözlerinde tanımlayamadığım bir sıcaklık vardı. Sadece gülümsedim. Söyleyemediğim her şey o gülümsemede gizliydi.

Felix her zamanki gibi neşeliydi. Lina'yla birlikte kahkahalar arasında kaybolup gidiyorlardı. O an orada olmak, onlarla gülmek, her şeyi bir anlığına da olsa unutturuyordu bana.

Sonra Lina, Felix'e göz kırptı. "Haydi şu arka sokaktaki vintage dükkâna bakalım," dediğinde, ikisi de hızla kalktı. Geriye sadece ben ve Alex kaldık.

Birkaç saniye boyunca sadece sessizlik vardı. Ama o sessizlikte bir şeyler büyüyordu, farkındaydım.
"Biraz yürüyelim mi?" diye sordu Alex. Sesinde garip bir yumuşaklık vardı.
Başımı salladım. "Olur," dedim sadece.

Kafeden çıkıp dar bir sokakta yürümeye başladık. Ayak seslerimiz kaldırım taşlarında yankılanırken, ben içimdeki sesi bastırmaya çalışıyordum. Henüz adını koyamadığım ama gitgide büyüyen bir duygu vardı içimde. Ve sanki o da aynı şeyi hissediyordu.
Yavaş adımlarla ilerliyorduk. Sessizlik bozulmamıştı ama bu rahatsız eden bir sessizlik değildi. Aksine... huzurluydu. Sanki kelimelere ihtiyaç duymadan anlaşıyorduk. Sokaklar sakindi. Rüzgâr, caddede asılı birkaç bayrağı usulca sallıyor, arada esen meltem yüzümü serinletiyordu.

Alex ellerini cebine sokmuştu. Omuzları hafifçe düşük, ama yürürken yanımda olmayı hiç aksatmayan bir hali vardı. Başımı ona çevirdim; o an göz göze geldik. Gözlerinde bir anlık tereddüt, sonra bir kararlılık belirdi.

"Seninle olmak... garip ama güzel," dedi. Sesi alçak ama netti.

Kalbim, göğsümde bir anlığına fazladan bir ritim attı. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Yalnızca gülümsedim. Belki de fazla gülümsüyorum son zamanlarda... Ama elimde değil. Onun yanındayken, maskelerime ihtiyaç duymuyorum.

Bir duvarın önünde durduk. Sarmaşıklarla kaplıydı ve ortasında küçük bir yazı vardı: "En çok susarken anlatırsın."
Alex, duvara baktı, sonra bana döndü. "Tam olarak bu," dedi.

Onu anlıyordum. Hem de fazlasıyla.

Bir anlık cesaretle ellerim cebimdeki soğuk parmaklarımı sıktı. Ama içimde sıcak bir kıvılcım yanıyordu.
"Bazen konuşmadan anlaşmak daha değerli," dedim ben de.

Başımı biraz eğdim, gözlerim kaldırım taşlarında gezindi. O ise susuyordu. Ama sessizliği bile kalbime dokunuyordu.

Ve o anda fark ettim.
Ben bu adama alışıyordum.
Belki de çoktan alışmıştım.

Yürürken içimdeki sessizlik, dışarının sessizliğiyle birbirine karışmıştı. Düşüncelerim kafamın içinde fırtına gibi dönüyordu.

"Ona gerçekten güvenebilir miyim? Ya geçmişi düşündüğümden daha karanlıksa?"

Tam bu düşünceler zihnimi ele geçirirken, dar sokaktan biri hızla çıktı. Üzerinde yırtık bir mont, yüzü yarı kapalı, bakışları tehlikeli. Elinde parlayan bıçağı görünce, tüm vücudum buz kesti.

Adam doğrudan üzerimize yürüdü. "Telefonunuzu ve cüzdanınızı verin," dedi. Sesi karanlık, sanki içinde kırk yılın yorgunluğu vardı.

Alex bir adım önüme geçti. Bedenini siper eder gibi. Elini arkasına attı, hafifçe bana dokundu.
"Sakın hareket etme," diye fısıldadı.

RUS MAFYASİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin