- Take Me To Church/ Hozier.☆
Hayata nereden ve nasıl başlayacağımızı kimin rahmine düşüp kime "anne" ya da "baba" diyeceğimizi bilemiyoruz.
Gerçi bilsek bile ne değişir, her koşul aynı mıdır ki sizi aydınlığa çıkarsın? Tabii ki hayır. Keşke böyle bir şey mümkün olsa.
Ben Kim Taehyung, yirmibirime yeni ayak basmış tek başına ayaklarının üzerinde durmaya çalışan, klasik bir üniversite ögrencisiyim. Çoğu zaman -son bir kaç ayda bazen herkes gibi arkadaşlarım ile takılıyor, evime geliyorum.
Bütün gece beynimin kıvrımları birbirlerine
gireceklermişçesine ders çalışıyorum. İşlediğim günahlardan dolayı Tanrı'nın beni affetmesi için ona af diliyor, sonra aynı rutin ile devam ediyorum yaşamaya.İki yıl öncesine kadar tanrım benim kırmızı çizgimdi. Yaşamamı sağlayan, aldığım nefesi, organlarımı, benliğimi bana bahşeden o kutsal varlık... Tanrım uğuruna yapamayacağım hiçbir şey yoktu.
Fakat artık hayatımı bir başkası için değil de kendim için yaşamak istiyorum.
Bu hayatta Tanrı dediğimiz kişi ya da kavram her neyse bilinmeyen o varlık benden; ailemi, kardeşimi ve uğruna kurbanlar keseceğim, gece gündüz ibadet edebilecek kadar çok sevdiğim babaannemi aldı.
Ben babanesine aşık bir çocuk olarak büyüdüm. Annem bebekliğimde beni işlerinden dolayı babaanneme vermiş.
Fakat bayağı bayağı vermiş yani. 7 aylık bebek yük olmuş sırtlarına. Büyütmek zor gelmiş. Artık lüzumu yok babaannem bana geçirebileceğim en güzel 19 yıl verdi.
Tanrı babaannem olsaydı, şayet ben dünyadaki en dindar insan olurdum.
Onun ölümünden sonra inancımı kaybetmeye yüz tuttuğum Tanrı artık bana yardımcı olacak değil ya.
Tanrıya karşı olan tavrım bundan. Babaannemin şu lanet dünyadan göçüp gitmeden önce söylediği son sözleriydi:
"Tanrına iyi bak Taehyung, Tanrın seni bensiz bırakmayacak. Her başın sıkıştığında Tanrıya sığın lakin asla ama asla hata yapıp Tanrına karşı gelme."
İki yıldır bu sözleri zihnimden atamıyorum. Hani almayacaktı seni benden babaanne?
Her çıkmazda hissettiğim zaman Tanrıya gidiyor, gözyaşı döküyor, beni affetmesini ve beni bağışlayıp yanına almasını diliyordum.
Aslında sadece babanneme kavuşmak istiyordum.
Ta ki o güne kadar.
Hayatımın tepetaklak olduğu ve önüme mükemmel kapıların açıldığı o gün.
'Park Jimin'
Benden 14 yaş büyük karşı komşum. Ketum,
vurdumduymaz, belki az sadist, iradeli fakat bi' o kadar isyankar. Ateş kadar sıcak, buz kadar soğuk. Karşı konulamaz derecede mükemmel olan adam.Yaklaşık 18 aydır aynı site içerisinde yaşıyoruz. 18 koca ay!
Kendisine 'hyung' demem gerekiyor fakat bunu hiç istemiyorum gerçi o benimle konuşmaya pek meraklı değil.
Onu gördügüm ilk günden beri deli gibi merak etmeye başladım. Hayatını, evini, düzenini; ona dair en ufak şeyi bile merak etmeye başladım.
18 aydır görünmezlik oyununda gibiyiz sanki. Asansörde karşılaştığımız kısıtlı zamanlar içerisinde, ben ondan gözümü alamazken o sadece telefonuyla ilgilenir oluyor.
Adımı bildiğinden bile emin değilim.
Gerçi adımı bilse bile böylesine büyük bir günaha onu dahil etmek, onunla birlikte dibimizde duran ateşe kendimi hiç düşünmeden atmak aptallık olurdu.
Simsiyah saçları var. Gece gibi, derininde bir çok mananın, haddinden fazlasıyla yutulmuş kelimelerin acısı yansıtan, içerisinde boğulmak ve asla kurtulmak istemeyeceğim kapkara gözleri var, yanakları ise her zaman içe doğru düşüktür mesela. Dolgun dudakları.. o dudaklar uğruna işlemeyeceğim hiçbir günah yok dünyada.
Çoğu gece yalvardım Tanrıma, onu benim kalbimden alması için.
Hayatıma ondan başka birisi ile devam edemezmiş gibi hissediyordum. Bilmiyorum, mahal veremiyorum.
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeve nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan baska ne bir şey tanıyor, ne bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!
Anlamıyordum, senin yüzünden düştüğüm bu yalnızlık okyanusu içerisinde senin olmadığını bile bile; boğulduğum ilk an beni neden senin kurtarmak için can attığını düşünmek istediğimi, kendimi bu yalana kandırıp ikimizi de içimde yok ettiğimi, bana dair her bir zerreyi nasıl eline alıp bana karşı savunabilecek durumda olduğunu anlamıyordum.
Biz seninle kavuşamadan ayrıldık galiba. Sever misin beni sana gelsem, açsam kollarımı sadece biz olalım desem, ateşinde yanmama izin verip sana olan aşkım sayesinde her geçen saniye daha da harlanan o ateşe atar mısın kendini düşünmeden?
Ben atardım. Senin uğruna yapamayacağım bir şey yok gibi görünüyor; korkuyorum, gerçek manası ile korkuyorum, korktuğum şey senin bana karşılık verememen mi yoksa Tanrı mı onun bile bilincinde değilim.
Umarım sen de beni, benim seni sevdiğim gibi seversin Park Jimin!
Hayatını düşünmeden önüne serebilecek bu canı, içinde bir nebze dahi olsa bir yerlere kabul edersin. Aşkın ile beni mesud edip canım yanmadan sevilmeyi öğretirsin bana umarım.
Ben sevdanın ateşi ile kül olurken, Tanrı beni yakıp yıkmasın diye bana siper olursun umarım.
Sevdanın boyutunu bile ummaktan başka çarem yok, Tanrı'm yalvarırım bir çıkış yolu göster! Aciz bedenim senden gidemezken, aciz ruhum ondan geçemiyor. Yalvarırım ya bu aşkı al içimden ya da bana eziyet etmeyeceğin bir son yaşat!
Alevlerinde kül olup kötü bir kul olmak, çarmıha gerilmek, acı içerisinde kıvranmak, aşkımdan, sevdamdan alıkonulmak istemiyorum.
Ondan başka seveceğim kimsem kalmadı, ikinizi de o kadar çok seviyorum ki; hayatımın sonunun nasıl olacağını tahmin bile edemiyorum.
-
tmtc benim favori vmin kurgularımdan birisiydi.tek sıkıntısı şu; dinsizim. Aşırı dindar fakat bir o kadar da aşık bir karakterimiz var ön planda olan. Dinler aleminde eşcinsellik nasıl karşılanır bilmiyorum, nasıl iyi din adamı da olunur onu da bilmiyorum.
Taehyung'un gerçek versiyonunun da eline kuran, tesbih verip yazamayacağım için başka bir din düşünelim. Araştırmam bittiğinde sonuca bakarız beraber.
Bölümün ortalarında bir yerlerde kalın font ile yazdığım satırın tamamı genç werther'in acılarından alıntıdır.