'Sözde' ölümümden öncesi.
•••
"Ben kesin şeyleri seviyorum. Ölüm gibi ama değil.
Okulun yolunu çok seviyorum hiçbir zaman değişmiyor ve okula gitmek için yapmam gereken kesin şey yokuşu tırmanmak, bunun hakkında düşünmem gerekmiyor. Yanlış kanıya varabileceğim korkusu yok. Seçim yapmak yok. Hata yapmak yok. Sadece uzunca bir yol var ve sadece tırmanılması gerekiyor. Bu oldukça rahatlatıcı bir şey.
Evet, kesinlik bazen can yakıcı bir formda olabilir ama o zaman bile arafta kalmaktan katbekat daha iyidir. Üstelik kesin bir kötülüğü yıkmak, kesinliksiz bir kötülüğü yıkmaktan daha kolaydır."
Ben bu iç düşünceler arasında kıvrınırken ve sonradan bir iç çelişki yaşamamak için fikrimin doğruluğunu kafamda test ederken, dersi dinlemeye devam etmem gerektiği gerçeği aniden zihnimde boy gösterdi. Kendimi derin düşüncelerden zorlukla sıyırdım. Ve dersin kaybettiğim on dakikası için dikkat eksikliğimi suçladım. Elif hocaya döndüm. Kara tahtaya hızla birşeyler karalıyordu, tahtada yazanların korkutucu uzunluğunu gördükten sonra dersi dinlemekten tamamen vazgeçtim. Şuanlık düşüncelerim için en kolay hedef olan Elif Hoca hakkında düşünmeye başladım. Kendisi oldukça garip biriydi -benim gibi-, alışagelmişin dışındaydı, diğer hocalar gibi değildi. Cidden benim gibi garip olup olmadığını merak ettim... Elif Hoca öğrencilerin 'normal öğretmen algısının' aksine konuşurken ara sıra kekelerdi, her zaman özgüvensiz bir ses tonu vardı ve çoğunlukla insanlarla göz teması kurmaktan kaçınırdı. Böyle söyleyince çokta büyük bir tuhaflık gibi görünmüyor, Fakat bu bile öğrencilerin onun 'garip' biri olduğunu düşünmesi ve tenefüslerde Elif hocaya alay ederek, gülüşmesi için yeterliydi.
•••
Bir süredir 'garip' diyerek neyden bahsettiğimi açıklamak lazım ise: Normal insanlar ve garip insanlar var. Normal çoğunluk ve garip de azınlık demek. Normal olan bir şey düşünelim örneğin, beş parmaklı olmak. Beş parmaklı birini son derece normal karşılarız ama altı parmaklı birini de son derece garip. Peki bu tavrımızın sebebi normal olanın beş parmaklı olmak olmasından mı kaynaklı? Hayır, tam olarak öyle değil. Çoğunluk beş parmaklı olduğu için. Yani normal dediğimiz şey sadece çoğunluğun yaptığı, sahip olduğu şeylerdir. Garip olanlarsa... bence onlar özel insanlardır. Bu bir yalan değil, özel dediğimiz şeyler, nadir şeylerdir. Ve garip insanlarda azınlığın ta kendisi oldukları için nadirdirler. Böyle söyleyince garip olmanın sadece güzel yönleri varmış gibi oldu. Yani çoğunluktan farklı olmak güzel olduğu kadar da kötü. Çoğunluğa benzemeyerek özel hissediyorsun ama aynı zamanda da hep yanlız kalıyorsun... Seni anlayabilecek ya da senin yanında olabilecek hiç kimse yokmuş gibi.
•••
Okulun bitimini işaret eden zil çaldı ve her zamanki yolumdan eve doğru yürümeye başladım. Yolda giderken de aklımı düşünceler doldurmaya devam etti. Çünkü uzun süredir kullandığım bu yola çok alışmıştım. Bu yolda ilerlemek zaten kolayken daha da kolaylaştığından beri -alıştığımdan beri- beynim, derin düşüncelerle ilgilenme işini burda halledebilceğine inanıyordu. Havaya baktım, yağmur yağacaktı. Yağmuru severdim. Yarın okul olmadığı ve üniformamın ıslanmasının herhangi bir sorun yaratmayacağını hatırlayınca adımlarımı yavaşlattım, yağmur beni yakalayabilsin diye. Dakikalarca bekledim ama yağmur zoru oynuyordu. Hafif bir çise vardı ama bu benim istediğim şey değildi, sırılsıklam olmak istiyordum. Nedensizce seviyordum yağmurda ıslanmayı. Onlarında benim gibi düşünüp düşünmediğini merak edip etraftaki insanlara bakmak için kafamı kaldırdım. Çoğunluk şemsiyelerini açmıştı, geri kalanları yağmurdan kaçabilmek için hızlı davranıyorlardı. Garip olduğum gerçeği bir kez daha kafama dank etti. Ortada yağmur değil ufak bir çise vardı buna rağmen büyük bir kısmım -çabalarım sonucu- ıslaktı, ama diğerleri - çabaları sonucu- 'kuruydu'. Biz -insanlığın geri kalanı ve ben- bundan ibarettik, aramızdaki şey buydu. Onlar kuruydu ve ben ıslaktım. Çoğunluk kuruydu ve ben ıslaktım, bu benim garip oluşumun en belirgin kanıtıydı...
Eve varana kadar bu yoğun düşüncelerim devam etti, eve dönerken hep düşüncelere dalarım lakin eve vardığımda bu düşünce buhranı kesilir. Evde alışılabilecek tam bir düzen yoktur. Annem bazen tüm gün, bazen sabahları ve bazen akşamları evde olmaz, babamda arada sırada işten geç çıkabilir. Eve her geldiğimde farklı karşılanırım bazen annem bana sarılır ve "Hoşgeldin." der, bazen meşgul olur ve ben onu ararım, bazen babam "Hoşgeldin kızım." der, bazen evde kimse olmaz. Bu farklılık düşüncelerimi başka ve daha yüzeysel günlük konulara çeker. Yine her zamanki gibi eve girdim... Kapıyı açtım, "Anne, Baba... Evde misiniz?" bu soruma bir cevap gelmedi. Odama geçtim birkaç rutin işi yapmaya başladım. Ben bu işlerin ortasındayken, telefonum çaldı. Arayanın annem ya da babam olmasını beklerdim ama arayan kişi Elif Hocaydı. Açtım, "Alo, Elif Hocam, ne için aramıştınız?", "Selam ay- Aysel, p- proje ödevin ha- hakkında aradım... Proje ödevini, kontrol ettikten s-sonra sana geri vermemi istemiştin de- değil mi?", Elif Hoca'nın sesi normalde olduğundan daha titrekti.
"Evet, Hocam. İsterseniz yarın sabah öğretmenler odasına gelip ödevi sizden teslim alabilirim "
"Yoo, yarın sabah çok geç olur. Bu akşam gitmem lazım." dedi, kısık bir sesle.
"Hocam, bir yere mi gidiyorsunuz?"
"Ah, ay-Aysel se- sesli mi konuştum? Y- yarın annemlere uğramayı düşünüyordum da, fa- fark etmeden sesli söylemişim... N- neyse Ayselciğim, evin okula yakındı, değil mi?"
"Evet, Hocam. Ama bunu ne için soruyorsunuz?"
"D- dediğim gibi yarın... annemlere gitmem gerekiyor... Gitmeden önce ödevini g- geri vermek istiyorum... Mümkünse o- okulun önündeki parka gelebilir misin? Ben de o parktayım şuan..."
"Şey, peki Hocam. Yapacak pek bir işim yok zaten şuan."
"Bunu duyduğuma se- sevindim, Aysel. Bekliyorum öyleyse."
"Görüşürüz, Hocam"
Telefonu kapattım. Bir şeyler tuhaf geldi. Elif Hoca her zamanki gibi davranmıyordu. Belki de bir konu hakkında stres yapmıştı. Sesi endişeli geliyordu ve her zamankinden çok daha fazla kez kekelemişti. Ayrıca neden proje ödevimi, bu sabah ikimizde okuldayken bana vermemişti de, şimdi beni çağırıyordu? Belki de vermeyi unutmuştu ve şimdi aklına gelmişti...
Bu sorularımın cevabını Elif Hocadan alabilirdim. Sabırsız merakımın getirdiği aceleyle anahtarımı masanın üstünden aldım, koyu lacivert montumu giyindim ve evden çıktım. Okul, evimden birkaç dakika uzaktaydı. Hızlıca yürüyerek on dakika da okulun önündeki parka vardım. Parkın kapısından içeri girdim ve etrafa bakındım. Selvi ağacının yanındaki bankta oturan Elif Hocanın silüetini gördüm...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belirsiz Birinin Hikayesi
RandomBu hikaye oldukça sıradışı olduğunu düşünerek kendisine hakaret eden -ya da öven- , "Garip" kelimesini bir iltifat olarak kabul eden, düşünmeyi sevmeyen ve yanlış anlaşıldığını düşünen bir delinin hikayesidir. Ve bu metinlerin neredeyse hiç kimseye...