'cause the world is ugly, but you're beautiful to me.

104 19 201
                                    

Stüdyomdayım.

Önümde benim boyumda bir tuval, her gün yaptığım gibi seni resmediyorum tüm ayrıntılarınla.

Karşımda değilsin fakat en dindarını bile günahların esiri yapacak tapılası görüntün aklımın her köşesine nakşedilmiş.

Boydan boya aktarıyorum seni önümdeki bembeyaz zemine. Fırçalarım boyayı bıçaktaki kan gibi vahşice damlatıyor üzerinden. Bazı detaylarını ellerimle yapıyorum, paylaştığımız kirli dokunuşları aktarıyorum silüetine. Her yanını tek tek öptüğüm vücudunu ve yüzünü böylesine net hatırlamayı bir lütuf olarak görüyorum kendime.

En sevdiğim hâlinle duruyor bedenin tuvalimde. Seviştikten sonraki o yorgun, dağılmış ama dünyanın en tatlı hâlin.

Yarısı içilmiş bir sigara konduruyorum parmaklarının arasına, birlikte olduktan sonra içmeyi çok seviyorsun çünkü. Seni azarlamama rağmen devam ediyordun içmeye. Ve sen gidince paketleri çöpe attığımı bildiğinden her seferinde bir yenisini getiriyordun, gerçekten uslanmaz bir adamsın.

Yüzünü resmetmek için doğrultuyorum vücudumu. Boğazımdan nefesimi çalabilecek kadar keskin çene hattın ve her bir zerresi tanrıya inandıracak mükemmellikteki burnun. Bakarken içimin gittiği kahvelerini çiziyorum sonra, ellerim titriyor. Gözlerin içine baktığımda kendimi gördüğüm zamanlara geri dönebilmek için milyonlarca kurşun yiyebilirim.

Her detayınla çizdim seni, en değerli detayın kaldı bir tek.

Dudakların.

Onları düşünmek bile göğüs kafesimin derimi yırtıp dışarı fırlayacakmış gibi zorlanmasına sebep oluyor, bir an resmedecek cesareti ve gücü bulamıyorum kendimde.

Fakat özledim, çok fazla özledim. En azından karşımda görmek biraz olsun söndürür yangınımı belki.

Benden başka hiçbir şey değmesin istiyorum dudaklarına, ellerimle çiziyorum o yüzden.

Nefesimin kesildiğini ve gözlerimin yerinden çıkarttıracak bir acıyla yandığını hissediyorum.

Vücudumda, yüzümde, benimkilerin arasında tüm arsızlığıyla dans edip beni kendine tapmaya mahkûm eden her bir yanı ezberimdeki dudakların karşımdaki resminin üstünde tüm dünyayı ağlatabilecek kadar mükemmel bir şekilde duruyor.

Dudaklarının verdiği hissi unutmak mümkün değil. Damarımda akan kanı kaynatıyordu her bir zerresi.

Gözlerimden ilk yaş akıyor. Özlüyorum seni. Bu özleme iki yıldır aşina olmak defalarca ölmüşüm hissi veriyor.

Dokunmak istiyorum tekrar. Dudaklarımın üzerinde seninkini hissetmek.

Bulanık görüşümle elimi kaldırıyorum yavaşça. Hasret kaldığım yüzünü okşuyorum sanki kırılacak bir porselenmişcesine.

Ve dudaklarının kenarında duruyor elim. Ciğerlerimdeki nefes bana yetmiyor, boğulduğumu hissediyorum. Kıyamıyorum dokunmaya ama içimdeki özlemine de karşı koyamıyorum.

Olabildiğince yavaş hareket ettiriyorum elimi, sonunda dokunuyorum beni kendimden geçiren iki et parçasına.

Ve beklemediğim bir şey oluyor. Çok tanıdık olan dokuyu hissediyorum parmaklarımda. Gerçeğinden bir farkı yok sanki. Üzerinde gezdiriyorum elimi, dünyadaki en nadide sanat eseri parmaklarım arasındaymış gibi büyük bir nahiflikle.

Bunun beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyorum. Elimi çekip tekrar dokunuyorum dudaklarına. Fakat yine aynısı gerçekleşiyor. Tuvalimdeki dudaklarının hissi gerçeklik algımı yitirmeme sebep oluyor.

the world is ugly, hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin