EKİM
Erkek arkadaşının güzel yüzünü şerit şerit kesmiş tırnak izlerine kocaman kahverengi gözlerini dikip rahatsız edici bir süre boyunca gözlerini kırpmadan uzun, uzun bakmış, ardından hiç istifini bozmadan baş parmağının ucunu yalayarak tombul yanağındaki izlerden birine bastırmıştı. Çiçekli böcekli boncuklu pürsüklü süslü püslü cıngıl cıngıl çocuksu bileziklerinin şıngırtısı, odadaki saatin tiktakları ve tavanda etrafında sinekler dönen beyaz ışık lambanın cızırtısına eklenmişti kolunu hareket ettirdiğinde.
Jisung onu tersleyecekmiş gibi bir bakış attıysa da, burnundan sertçe bir nefes vermekten başka bir şey yapmamıştı. Minho'ya bakmayı reddediyor, önlerindeki sıvası dökülen iğrenç mavi gri duvara bakıyordu sadece güzel gözleriyle. Minho parmağını biraz daha onun tenine bastırmak istemişti o an. Ya da ojeli tırnağını Jisung'un patlamış dudaklarından içeri sokup ıslak diline dokunmayı falan. Onun ilgisinden mahrum kalmak aklını kaçırmasına sebep olacaktı.
Jisung'un yanağından makas almaya kalkıştığında akrilik tırnakları ve yüzüğü oğlanın yaralı suratına batmış, Jisung sinirle ittirmişti elini yüzünden. Tiftik tiftik olmuş siyah saşlarından bir kere daha geçirdi siyah ojeli parmaklarını, bıkkınlıkla bir nefes daha vermiş ve Minho'dan uzağa, odanın diğer ucuna gidip bir köşeye çömelmişti. İyice morali bozulunca şişmiş dudaklarını büzdü Minho, parlatıcısı yüzünün her yerine dağılmıştı.
Jisung'u taklit ederek, abartılı bir şekilde ofladı ve ayağa kalktı. Fıstık yeşili mini eteği kalın uyluklarından yukarı kaydığı için poposu açılmıştı, hala Jisung'un ilgisini çekmeye çalıştığı için üzerini düzeltmedi. Zaten seksi bir iç çamaşırı falan giymiyordu, üzerinde gökkuşaklı ayılar olan beyaz bir don vardı altında. Ayaklarına doğru bollaşan tozlukları kir pasak içinde kalmış, platform spor ayakkabılarının yanlarından sarkarak yerleri süpürüyordu. En ufak kıpırdanmasında sağından solundan sarkan boncuklu aksesuarları şıngırdıyordu.
Jisung'un sinirlerinin her geçen saniye daha fena bozulduğunu fark edebiliyordu.
Göğüslerine dökülen uzun kahverengi saçlarını parmaklarına dolayarak tarayıp bir düzene sokmaya çalıştı, ama kendisi de en az Jisung kadar dağılmıştı. Başını geriye atıp ofladı, bıkmadan, usanmadan Jisung'u seyrediyor ve Jisung da bıkmadan usanmadan ona bakmayı reddediyordu. Lastikli bileziklerinden birini çıkarıp parmaklarında gerdirdi, başını öne eğerek saçlarını ortada biriktirdi ve en sonunda başının tepesinde yüksek bir at kuruğu olarak topladı. Biraz daha ferahladığını hissediyordu artık.
Gözlerini güçlükle Jisung'un üzerinden çektikten sonra ilk defa bakmıştı bulundukları odaya. Duvar, duvar, duvar, duvar, duvar, duvar, tavan, duvar, duv-
Köşede 360 derece bir ayna gördüğünde keyiflendi. Telefonu yanında olmalıydı yahu! Bir şey yapmayacaktı ki, sadece fotoğraf çekinmek istiyordu, büyük yuvarlak aynalara bayılırdı! Üstelik bugün ne kadar tatlı da bir kıyafet giymişti, yerin dibindeki bu sokuk odada çürümeye terk edilmesi sekizinci ölümcül günah falandı.
Aynaya daha yakından bakmaya çalıştıysa da biraz uzakta kalıyordu. Bir de şu aptal parmaklıklar yüzünden fazla yaklaşamıyordu zaten. Minho şımarık çocuklar gibi tepinmemek için kendini zor tutarak parmaklıklara yaslandı. Eteğini hala düzeltmemişti. Acaba Jisung çaktırmadan bakmış mıydı? Poposuna bayılıyordu, kavgalı olmaları bunu değiştirecek değildi ya.
Şu aptal hücreye tıkıldıklarından beridir sonunda SONUNDA biri onları denetlemeye gelmişti. Minho abartılı bir neşeyle zıp zıp zıplayarak ellerini parmaklıkların arasından uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️ minsung • lust for life
Fanfiction[ONE SHOT] Hollywood'a hoş geldiniz! Sizi bekliyordu. | girl!leeknow