Arın, karşısında beni bembeyaz saçlarımla gördüğünde bana attığı hayal kırıklığı bakışlarıyla baş başa kalmıştım. Delici mavi gözleri ve ben İlmek'te tek başımıza yüzyıllar geçirmiş gibiydik. Dudaklarımı dişlemeye başladım. "Her şeyi açıklayabilirim."
"Neyi açıklayabilirsin Nova? Ben sana gitmeni ve onu sadece kontrol etmeni istedim. Su krallığını zamanında dondurup Atlantis'i aramaya başlamalıydık. Eğer biraz daha geç kalırsak diğer diyarlardan gelenler ve Tanrıçalar bizi düelloya çağırmaya başlayabilir." Böyle bir şeyin mümkün olmadığını belirtir gibi alaycı bir şekilde gülümsedim. "Hiçbir kimse, buna ben de dahil." Yanına yavaş yavaş yaklaşıp gözlerimi kendisine bağladım. "Bu diyarda ilahi Lord'a kafa tutamaz. Su diyarı kanımızda var." Hayal kırıklığını daha fazla göstermek istemiyormuşcasına kafasını çevirdi. "Atlantis'i arayıp hep beraber gitmeyecek miydik burdan Arın?" Gözlerini kapatıp kafasını Su halkının kristal mağarasına kaldırdı, derin bir nefes verdi."Seni kırmak istemiyorum Nova, uzun zamandır kendinde değilsin ve yüzünde bir izle geldiğinde o acıyı ben de hissettim." Kaşlarımı dediklerini anlamaya çalışırken istemsizce çattım. "Şuan bunun benim dediklerimle ne ilgisi var Arın? Ben anahtarı bulup açalım diyorum. Sen gelmiş bana hissettiklerimi söylüyorsun." Bana yaklaştı, parmaklarını saçlarımda dolaştırdı. "Daren'den kaçmak istediğin için benimle Atlantis'i mi arayacaksın yoksa gerçekten bir Varis mi olmaya çalışıyorsun?" Şaka yaptığını sandığım için gülmeye başladım. Benim gülmemi anlamamış olacak ki aynı ciddiyetle yüzüme bakıyordu. "Birleşme enerjimizi aldığını düşünüyorum." Başını ağır ağır onaylarcasına salladı. "Sonrasında ne oldu bilmiyorum ama, sanki lanetin kendisiymiş gibi ikimizin de ikiz alev bağı koptu. Ben saçlarıma o ise kanatlarına kavuştu." Kaşlarını kaldırdı, hiç beklemediği bir şey olmalıydı. "İkiz alevi birleşmeden sonra kopmaz Nova. Bunu ormandayken öğrenmiş olman gerekiyor." Aldığım kitapları düşünmeye çalıştım. Belki de her şeyi hâlâ öğrenememişimdir. "Bilmiyorum, sonuçta o da ben de acı çekmiyoruz artık. Ayrı bir diyara gideceğimizi fark edince diyar bizi ayırmış olmalı." Elimi saçlarıma götürüp cilveli bir şekilde oynadım. "Hem Varis'inin de saçları senin gibi fena değil mi?" Göz kırpıp lafıma devam edecekken diyarda çok güçlü bir enerji salınımı olmaya başladı. Sanırım gerçekten de Daren tahta oturmuş olmalıydı. "Gitme vaktimiz geliyor halkı dondurmalıyız." Diyip kristal balkona hızlı adımlarla ulaştı.Ellerini iki yana açıp gür bir sesle konuşmaya başladı. "Sevgili Halkım, size az önce bahsettiğimiz gibi, gitme vaktimiz geliyor. Yeni yuvamızı bulduğumda hep birlikte güçlü bir şekilde yaşamak dileğiyle." Yanına gittim ve hiçbir şeyden habersiz halkı izledim. Hepsinin gözleri boncuk boncuk parlıyor, anahtarın kapıyı açmasını bekliyordu. Arın'ın dudaklarından birkaç sihirli cümle aktı. Hava birden soğudu ve dışarıda fırtına kopmaya başladı. Halk yavaş yavaş buz tutuyor, aynı zamanda sular da çekiliyordu. Gözüm çekilmiş şelalenin arkasına ilişti. Beni bağ olmamasına rağmen hâlâ izliyordu. Arın, halkı dondurmayı bitirdiğinde onu da görmüş olmalıydı. "Bağlar koptuysa burada ne işi var?" Onu sakinleştirmeye çalışırken elini tuttum. "Veda etmek istemiş olabilir." Elemental'in ruhuna benim ruhum eklendiğinde tek değildim, yanımda Daren de vardı. Artık onu savunmak için kendimi zorladığımda ise sadece kalbimde bir kaşıntı ve müthiş bir ağrı hissediyordum. Arın'ın elini tuttuğumu gören Cehennem Lordu, ortamın sessizliğinde yükselen kargaların sesi eşliğinde gökyüzüne yükseldi.