🀦

28 6 6
                                    

“Hatırlıyor musun, sevgili dostum, Ermenistan'a olan kısa seyahatimde sana birkaç çiçek getirmiştim: karların arasında büyüyen, beyaz çiçekler. Sana bahsettiğim –ancak dinleyip dinlemediğinden hâlâ emin olamadığım– manevi kardeşim Raphael'i¹ ziyarete gitmiştim. Şiir yazıyormuş, ne âlâ, sana olan son sözleri azizimin mısralarıyla tamamlamak niyetindeyim, sana söyleyebileceğim şaşırtıcı bir sözüm yok nihayetinde.

Çiçekler diyordum, değil mi, çiçekler... Beyaz, küçük ve tüylü yaprakları vardı içlerinden birinin. Azizim beni Kafkas Dağları'nda gezdirirken zar zor fark ettim: Tüm o karın arasında, gizliden gizliye nefret ettiğim duygularımı anımsattı bana, yoksa ne mümkün o karların arasında bembeyaz çiçeği yakalamak! O çiçeği bulduğum günden itibaren günleri saymaya başlamıştım eve dönüşüm için.

Gel gör ki sadece yolda değil; dağdan şehre, kalmakta olduğum otele gidene kadar bile pek çok can sıkıcı olay gördüm ve duydum. İçimden ses çıkarmak gelmedi ilk kez, bilmeliydim bir terslik olduğunu. Çığın altında kalacaktık az kalsın. Paltomla onu çıkardım ama benim canım çıkmak istemedi. Aklıma, her yıl birkaç kez girdiğimiz buz tutmuş göller geldi: Ama farklıydı bu, tabii ki, kristalleşmiş kar kristalleri, yüzümde Tanrı'nın bile göremeyeceği izler bıraktı. Tanrı bile, diyorum farkındaysan, çünkü görmesini gerektirecek bir şey yoktu ortada; ben öyle hissettim, hepsi bu kadar. Gerçi Tanrı yine de biliyordur. Şayet Tanrı, günahlarımdan, söylediğim ve söyleyemediğim sözlerden ne kadar pişman olduğumu da biliyor. Bizi görüyor, Fedya. Biz onu yeryüzünde yaşatmaya çalılarak ne büyük günah işledik, düşünsene. Ben kimim ki Tanrı'nın temsilcisi olmaya layık olayım? İnzivaya çekilmek için hazırlandığım odanın tepesindeki İsa figürü üzerine yemin ederim ki Tanrı'nın bile elinin tersiyle itmek isteyeceği insanlarız. Yine de dua edeceğim. Kıyamet günü geldiğinde Tanrı'nın bizi affetmesi için her daim dualarımda olacaksın.²

Bir dakika, çiçek... Çiçek diyordum ya... Dikkatim her zaman çabuk dağılmıştır, anımsarsın. Nerede kaldığımı bile hatırlamıyorum. Merak ettiğin detayları atladıysam affet, ancak aklıma gelen olayları anlatabilecek kabiliyetteyim şu an.

Gidişi kısa, dönüşü uzun seyahatim sırasında bu iki beyaz çiçeği gözüm gibi korudum. Biraz boynunu eğdi ve yaprağının teni solmuştu sanırım. Beyaz nasıl solar bilmiyorum, ama öyle hissettirdi bana. Sana verdiğimde, seninle tanışacağı için mutlu olmuş olabilir. Ben seninle tekrar buluşacağım için mutlu, ve yaşadığım her şeyi –dinlemeyeceğini bilsem bile– anlatacağım için oldukça heyecanlıydım. Alaca bir güvercinin, çocukken altın olduğunu düşündüğüm sarı kaplamalı kafeste çırpınıp kafesin duvarlarına kendini vurması gibi, aynen öyle atıyordu kalbim!

Çiçeği sana verdiğimde, yüzünde memnun bir olduğunu gösteren bir bakış ve bir çift göz gördüm. Sana çiçeğimi emanet ettikten çok sonra öğrendim ki bu çiçeğe 'aslan pençesi' veya 'soylu beyaz' diyorlarmış. Tam sana yaraşır, değil mi? Ayrıca, İsviçre civarında köylüler bunu sevdikleri kızlar için çığın altında kalmak pahasına dağın karla kaplı taçlarından toplarmış.

Beni ne kadar sevdiğini senden daha iyi biliyorum, Fedya. Kendine yüklediğin tüm o korkunç sorumluluklar, insanlara duyduğun nefret ve güvensizlik, parlak zekân... Her birinin farkındayım. Tekinsiz varlıklarız, avuçlarımızda çamur³ ve kanla⁴ doğduk, şimdi ise ellerimizi hissedemeyinceye kadar soğuk suyla yıkıyoruz⁵. Sence bir faydası olur mu? Düşünülen şey geri alınır mı? Bize verilen şeyi reddetmemenin bedelini nasıl öderiz?⁶

Korkuyorum Fedya. İnsanlarla paylaşamayacağım çok fazla fikrim var. En iyisi susmalıyım. Sonsuza ve hatta daha sonrasına kadar. Efendimiz olarak dirilip bana borçlu olduğun iyiliği iade ettiğinde bile sadece sana boyun eğeceğim⁷.

Günahkârın Veda HutbesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin