Jungkook ablasını bulmak istiyordu. Belki de bu dünyada en değer verdiği kişisiydi ablası. Ablasının neden ortadan kaybolduğunu da biliyordu. Ablasının karşılıksız aşkından haberi vardı.
İkisinin de, fazla üzüntülü olduklarında gittikleri bir yer vardı. Genelde kafa dinlemek ve gerçekleri kabullenmek için orada olurlardı. Jungkook'un ise aklına en son orası gelmişti. Ara sıra ablası ortadan kayboluyor, saatlerce gelmiyordu. Ablasının o anlarda, oraya gittiğini biliyordu.
Jungkook ehliyet alacak yaşta olmadığı için taksiye atladı ve uçurum adresini verdi. Bir süre sonra oraya geldiklerinde ücreti verdi ve taksiden indi. Biraz ilerledikten sonra yere oturmuş ağlayan ablasını görüp yanına gitti.
Bir şey demeden sessizce yere oturup ona sarıldığında, Jennie kardeşinin varlığını yeni fark etmişti. Jennie de bir şey söylemeden ağladı sadece.
Kardeşinin, kendisinden güç aldığını biliyordu ve güçsüz görünüp onu da üzmemek için yanında ağlamazdı ama bu sefer farklıydı. Bu sefer kimse durduramazdı onun gözyaşlarını. Sevdiği kadını tamamen kaybettiğini hissediyordu. Hayattaki her şeyinin, avuçlarının arasından yavaşça kaydığını hissediyordu. Kimsesizleşiyordu gittikçe. Artık hayatında sadece kardeşi, annesi ve çocukluk arkadaşı Jisoo vardı.
Bu sefer gerçekten yalnızdı.
Bu sefer gerçekten ölmek istiyordu.
Fakat ölmek için sadece nefes almayı durdurmak mı gerekiyordu?
Ölmek için illaki kalp atışlarının durması mı gerekiyordu?
İnsan, kalbi atarken de ölemez miydi?
Nefes alırken de ölemez miydi?
Ölmek denilen eylem, sadece bu dünyadan yok olmak mıydı?
Hoş, Jennie'nin atması gereken bir kalbi kalmamıştı.
Yavaş yavaş parçalara ayrılarak yok olmuştu kalbi. Nefesi de daralıyordu.
İlk defa ölüme bu kadar yakın hissediyordu, fakat ölmekten de korkmuyordu.
O an aynı şu şekilde düşünüyordu, ‘Ne olursa olsun artık, önemsiz her şey.’
Ölmek bile önemsizleşmişti gözünde.
Yapayalnızdı artık.
Yalnız doğdu, yalnız yaşadı ve yalnız ölecekti.
Kaderiydi bu onun.
O gece, hiç durmadan ağlamıştı. Gözyaşları bile ağırlık veriyordu artık ona.
Kardeşi de fark ettirmeden ablasıyla ağlamıştı sessizce. Ablasının, bu hayattaki en değerlisinin bu kadar acı çekmesi onu da ağlatmıştı.
Jennie o gece tanrıya yalvardı. ‘Tanrım, yalvarırım canımı al.’
Kardeşi yanında olmasaydı bağıra bağıra yalvarırdı ölmek için.
Jennie, tanrının onu sevmediğini düşünüyordu. Tanrının, onu sevmediği için ona acı çektirdiğini düşünüyordu.
Jennie vazgeçmedi ölmekten. İçinden yalvarmaya devam ediyordu.
‘Tanrım beni sevmediğini biliyorum, senden sadece tek bir isteğim var. Yalvarırım beni öldür.’Jennie ilk defa, o gece bu kadar istedi ölmeyi.
Eğer Chaeyoung, Jennie'yi ne kadar kırdığını bilseydi nasıl özür dileyeceğini şaşırırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mulled Wine / Chaennie
Fanfiction"Ah o güzel gözlerin, Döndürüyor başımı. Lütfen seni izlerken, Hor gör bu telaşımı. Tut elimden gidelim, Bu şehirde huzur yok. Sıcak şarap içelim, Ne de olsa vakit çok." Kim Jennie x Park Chaeyoung Yarı texting