0.2

26 3 0
                                    


19:25

"Saçmalama!" makyaj masasının hemen kenarında duran Lalisa sanki bu konu yüz kere konuşulmamış gibi şoktaydı. Jisoo çoktan hazırlanmış, yatağımda uzanırken Jin ve Hoseok ile konuşuyordu. Rose'nin anlattıklarını dinlemekten sıkıldığı için pek katılmıyordu sohbetimize.
Rose dudak kalemini sürersen bana döndü yüzünde koca bir gülümsemeyle. "Sence haksız mıyım Jennie? Jungkook gayet Lalisa'nın tipi ve çok yakışıyorlar." Haklıydı. Göz uzuyla Lalisa'yı süzdüm dudağımı gülmemek için ısırırken. "İkinizi beraber düşünmek beni bile mutlu ediyor. Sadece ikiniz de salaksınız bunu göremiyorsunuz."

Jisoo uzun süreli suskunluğunu bana yastık fırlatıp küfür ederek bozdu. "Hey! Yine ne yaptım da küfür yedim?"
"Sanki sen her şeyi çok iyi görüyorsun. Bazıları olabilecek şeyleri, bazıları da olamayacak şeyleri göremiyor."
"O ne demek şimdi?" alakasını anlamamıştım. Belki de anladığım halde salağa yatmak daha konforlu gelmişti.
"Karşında aptal yok Jen. Jongin ile olamayacağınızı ve o çocuğun özgüvensiz bir şerefsiz olduğunu anlamamak için kör olmak gerekiyor."

Başa sardık. Yine aynı karakterler ve yine aynı senaryo. Lalisa ve Rose bıkkınlıkla bizi izliyordu. Jisoo'nun boş konuştuğunu ve takıntılı olduğumu çok iyi biliyorlardı. "Size söyledim! Hislerimi törpülediğimi ve ona yüz vermediğimi biliyorsunuz."
"Pek sanmıyorum." mırıldandı Jisoo. "Aman, sonra ben kötü olmayayım. Kapatıyorum çenemi ama şunu bil tek istediğim senin iyiliğin. Konuyu açma sebebim bugün o salağın gelecek olması." diye de ekledi.

Ortamın gerginliği en fazla beş dakika sürdü. Jisoo saçlarımı güzelce ördü ve tokalarımı taktı. Lalisa çantasından parfümünü çıkarmış hepimizi öksürük krizine sokana kadar sıkmış, bizi bu kadar boğduğu yetmezmis gibi sigara yakmaya çalışıyordu. "Sigaradan sonra sıksaydın ya." Rose bıkkınlıkla söylendi. Kıyafetim yok diye ağlamış, benden giyinmek istemediğini söyleyerek gelmeden önce parlak su yeşili bir takım almıştı. Sonunda hazırdık ve ben heyecandan kıpır kıpırdım.

Jiminlerle takılmayı seviyordum. Arkadaşlarımın onlarla takılmayı sevmesini de seviyordum. Partileri seviyordum. Her şeyi seviyordum aslında. Sevmediğim tek bir şey vardı; hayatımdan birini çıkarmak. Bazıları için acayip kolay da olsa ben bunu başaramıyordum. Akışına bırakmak en kolayıydı benim için. Hayatımdan çıkması gereken bir şekilde çıkardı. Buna Jongin de dahil.

21:11

Partiye ayak bastığımız an Jimin bizi görmüş ve koluma girmişti. "Sonunda! Gelmeyeceksiniz sanmıştım." Omzumla hafifçe omzundan ittirdim gülerek. "Tanrı aşkına ne zaman erken geldiğimizi gördün?"
"Bilmem, benim de erken geldiğimi daha kimse görmedi." dedi yüzünde imalı bir sırıtışla. Hepimiz yüzümüzü ekşitirken Taehyung belirdi biraz uzakta. Bizi gördüğüne sevinir şekilde el sallayarak yanımıza ulaştı.

"Selam." bizden utandığı belliydi. Gözleri şişmiş, burnu kızarmıştı. Sanırım tüm gece ağlamış ve uyumamıştı. Taehyungla neredeyse 7 aydır arkadaştık. Tek bir kötülüğünü bile görmemiştim, kendi halinde takılıyordu ve parkta Jimin ile kayıyorlardı. Aldatılmasına hâlâ inanamıyordum. Bakışlarımdan rahatsız olmaması için gülümsedim. "Sana da selam Taehyung. Daha iyi misin?" Sence seni aptal sürtük. Sence daha iyi mi görünüyor? Yüzünü büyük bir gülümseme kapladı. Dudak yapısı sevimliydi. "Biraz daha iyiyim. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum ama koydu biraz anlarsın ya." Neden yaptığımı bilmiyorum ama dudaklarımı büzerek ona yaklaştım ve sarıldım. Aramızda dört beş santim boy farkı vardı. İlk tanıştığımızda benden kısaydı ve gözümün önünde gittikçe büyüyordu. Ergen erkekler işte... Kendi açımdan bakarsak yıllardır aynı boydaydım. Kollarımı kendime çekerken konuştum. "Boşversene ya baksana büyüyorsun. O seni kaybettiği için üzülsün pislik kaltak. Şanslı ki daha önceden öğrenmedik ağzına sıçardım yoksa onun."
"Jennie!" diye uyardı Rose sanki yanlış bir şey demişim gibi.

Bir köşeye geçmiş sohbet ederken gözüme Jongin ilişti. Tüylerim ürpermiş, kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Neydim ben aptal aşık falan mı? Hem de hayatım boyunca kafamı karıştırıp beni zorbalayan biriydi baktığım kişi. 'Lanet olsun.' diye geçirdim içimden. Aptal arkadaşları beni işaret ettiğinde gülümsedi bana doğru dönerek. Siktir, yanımıza geliyordu ve bu hoş değildi. Bardağımdaki vodkayı shot atarak kızlardan uzaklaştım, Jongin'e doğru ilerledim. Bu gece ya da yarın sabah ağzıma sıçacaklarını biliyordum.

"Ooo Jen, görmeyeli zayıflamış ve güzelleşmişsin." dedi parmakları saçımda gezerken. Yüzüme rahatsız bir gülümseme yerleşti. Bundan keyif almamam lazımdı ondan nefret ediyordum. "Teşekkür ederim." diyebildim sadece. Gerginliğimi farketmiş olacak ki içkisini bana uzattı.
"İç de biraz gevşe. Odun yutmuş gibisin." Bardağı elinden aldım, başka biri verseydi güvenemezdim ama güvenmiştim işte. "Gayet gevşeğim aslında." Gayet gevşeğim aslında? Aptal kız. "Yani sorun yok anlamında. Rahatım, gergin değilim ve eğleniyorum."

Aptallığım karşısında mı yoksa bana acıdığı için miydi bakışları anlayamıyordum. Zaten ben Jongin'i yıllardır hiç anlayamamıştım. "Gelsene bizimkiler seni özlemiştir biraz da onlarla konuş." Eli belime gidip beni eski dostlarımın yanına doğru yönlendirmişti. Başımdan parmak uçlarıma kadar karıncalanmış hissediyordum. "Sanmam. Onlarla konuşmak istemiyorum." Şaşkın bir ifadeyle bana baktı ve başını salladı. "O zaman gel biraz benimle konuş." Reddetmedim.

...

"Hatırlıyor musun burayı?" Beni parkın yakınlarındaki eski evimin olduğu sokağa getirmişti. Buradan nefret ediyordum. "Hatırlamama ihtimalim var mı sence?" Güldü ve kaldırımdaki bir banka oturarak sigara yaktı. "Bilmem, belki görüşmeyeli hafıza kaybı geçirmişsindir." Keşke. Yanına oturdum sigara paketimi çıkarırken. "Geçirseydim ilk seni unuturdum emin ol."
"Neden?" dedi bana doğru yaklaşarak.
"Öyle işte." diye kestirip atmak istedim ama o zorlamakta ısrarcıydı. "Jennie bu huyundan nefret ediyorum." Sinirle bir nefes verdim. "Hangi huyumdan etmiyorsun ki?"
Susmuştu. Kafasında ne tilkiler döndüğünü bilmiyordum ve düşünemeyecek kadar başım dönüyordu.

Biten sigaramı yere atmış üstüne basıyordum birkaç dakikadır. "Sönmüştür bence." diyerek bozdu sessizliğimizi. "Her boka da bir fikrin var." Ayağa kalktığımda sırıtmış ve o da kalkmıştı. "En sevdiğim fikirlerim de seninle ilgili aslında." Olduğum yerde donmuştum. Benimle dalga geçiyordu. "Jongin siktir git." Kolumdan tutarak kendine çevirdi. Yüzüne boş boş bakmaya çalışıyordum ama kıpkırmızı olduğumu hissedebiliyordum. "Şu an bu kadar kırmızıysan birazdan nasıl olacağını merak ediyorum." kaşlarım çatılırken dudaklarımı aralamıştım ki dudakları dudaklarıma kapandı. Siktir. SİKTİR. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Islak bir öpücük değildi, nasıl bir öpücüktü bilmiyorum ama şehvet yoktu. Geri çekildim kendime geldiğim an. Bir şeyler söylemek istesem de söylemedim, arkamı döndüğüm gibi parka koşmaya başladım.

Parka uzanan yeşil patikada düşmüş, kendime olan sinirimden yerde debelenmeye başlamıştım. "Aptal!" diye bağırınıp ağlıyordum.
"Özür dilerim!" dedi hiç yabancı olmayan ses. Burnumu çekerek yukarı baktım, hızlıca gözlerimi siliyordum bir yandan. "Taehyung, neden özür diliyorsun?" Karşıma çökmüş yüzüme bakıyordu. "Bilmem bana söylediğini sandım yanındaki ağaca işiyordum."

Ne? Yüzümdeki şaşkınlık karşısında pot kırdığını anlayarak ayağa kalktı ve elini uzattı. "Şaka yaptım, kalk hadi." Şaka yapmamıştı ve hangi elini kullandığını bilmediğimden tutmayacaktım. "Almayayım sağol. Ne sen beni gördün ne ben seni gördüm." Ellerini cebine sokarak dudaklarını büzdü. "Peki o zaman o aptal herif için ağlamaya devam etmek istiyorsan gelme. Ben bizimkilerin yanındayım." O herifi tanımadığı halde aptal olduğunu benden daha erken farketmişti. Ayağa kalktım ve elbisemdeki tozları temizleyerek peşinden gittim. "Sana mı soracağım, geliyorum." Kıkırdadı ve adımlarını ona yetişmem için yavaşlattı. "İkimiz de farklı şeylere üzülsek bile seni anlayabiliyorum Jen." Kolunu omzuma attığında rahatlamış hissettim. Taehyung yakında en yakın arkadaşım olacaktı, bu belliydi.

...

02:56
s.l.u.t.s

kizlar ben
cok kotu bi bok
yedim.

walk you homeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin