Selam arkadaşlar evet bu benim ilk hikayem umarım beğenirsiniz iyi okumalar <3
Sonbahar mevsiminin en soğuk günlerinden biriydi. Üstümün bile ince olmasına rağmen bu rüzgarlı havada üşümüyordum. Kafamdaki sesler adeta bedenimi hatta bütün benliğimi ele geçirmiş ve beni cayır cayır yanan bir ateşin içindeymişcesine yakıyordu. Böyle bir durumda üşümek nasıl mümkün oldurdu ki.
Göz yaşlarım artık benden bağımsız ve hızlı bir şekilde akmaya başlayınca hıçkırıklarımda kendini belli etti. Hem ağlayıp hem de koşar adım yürüyordum. Nereye gittiğimi bilmeden, ayaklarım nereye götürürse. Tek amacım uzaklaşmak ve öğrendiğim gerçeği tek başıma hazmetmekti. Tabi hazmetmek o kadar kolay olmayacaktı. Bir insan 18 yaşındayken evlatlık olduğunu öğrenip bu gerçeği nasıl hazmedebilirdi ki. Aklıma geldikçe içimden çığlıklar yükseliyordu. Koskoca 18 sene bu yalan ile yaşamış ve ailem olmayan insanlara anne baba demiştim. Tabi onlardan gördüğüm anne babalık da ne biçimse artık. Belki annemin biriciği babamın prensesiydim. Şuan ise annemin kölesi babamın ise boks torbasından başka bir şey değildim. Acı gerçekler bir kez daha suratıma çarptığında ağlamam daha da şiddetlendi. Artık ne yapacağımı bilmez bir haldeydim. Bunca sene çektiğim acıların hepsi boşaydı onlara ne verirsem vereyim onlar için ne yaparsam yapayım beni sevmeyeceklerdi, sevmemişlerdi de zaten. Çünkü onların gerçek çocukları değildim. Peki ya gerçek ailem, onlar kimdi? Neredeydi? Beni hiç aradılar mı?
Aklımdaki sorularla yürümeye devam ederken tepe gibi bir yere geldiğimi fark ettim. Burayı ilk defa görüyordum. Adımlarım yavaşlamıştı. Etrafı incelemeye başladım. Sakin bir yerdi. Tam da müzik dinleyip kafamdaki çığlıklardan ve kargaşadan kurtulabileceğim bir yer dedim içimden. Hiç düşünmeden kendimi yere bıraktım ve kulaklıklarımı çıkarıp en sevdiğim şarkıyı açtım. ''Ozbi – Geceyi Anlatmış'' Kafam dağılır düşüncesi ile hüzünlü bir melodisi olan şarkı açmaktansa sevdiğim şarkıyı açmak çok iyi gelmişti. Bir süre daha aynı şekilde listemden birkaç şarkı daha dinlemiştim.
Saat gece yarısına yaklaşmıştı ve artık eve gitmem gerekiyordu. Kim bilir bu saate kadar eve gelmedim diye babamdan kaç saat dayak yiyecektim. Bunu düşünürken yavaş yavaş oturduğum yerden ayaklandım. Tam gidecekken sol tarafta biraz ilerimde biri geçmişti. Ani bir kararla o tarafa yürüdüm fakat kimse yoktu. Yanlış gördüğümü düşünerek tekrar yönümü gerçekte evim olmayan eve doğru çevirdim ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.
"Ulan bu saatte kadar neredeydin lan sen he? Yoksa orospu mu oldun sen başımıza!" Yüzüme tokat yapıştırmasıyla kendimi yerde buldum. Hiçbir şey diyemiyordum, ondan o kadar korkuyordum ki ne cesaretle böyle bir şey yaptığımı ben bile anlayamamıştım. Babam olacak o adamın öfkeden gözü dönmüştü. Bir
ileri bir geri gidip bir şeyler söylüyordu. " Ulan varya yemeğini de keseceksin aslında aç kalsın nankör köpek! Bıktım senden be, ulan hele şu 18 yaşına gir varya senden kurtulayım başka bir şey istemiyorum. Ama önce sen bir cezanı çek bakalım bir daha bu saate kadar eve gelmemezlik yapabiliyor musun." Saçımdan tutup beni ayağa kaldırdı ve odasına doğru sürüklemeye başladı. İşte yine başlıyoruz. Hep böyle yapardı odasına götürür ve yorulana kadar beni döverdi. Sonra da benim yüzümden yoruldu diye dinlenip bir daha döverdi. Artık alışmıştım. "Yapma yalvarırım" diyebilmiştim sadece. Odanın kapısını açıp beni yere doğru fırlattı. Düzenli beslenemediğim için zayıf ve güçsüzdüm bu yüzden hiç zorlanmadan oradan oraya savurabiliyordu beni. "Kes lan sesini!" Yutkundum. Artık acı çekmek istemiyordum ama elimden de hiçbir şey gelmiyordu. Ona karşı koymam imkansızdı. Seri hareketlerle belindeki kemerini çıkarıp sırtıma vurmaya başladı. Canım çok yanıyordu fakat sesimi çıkartamıyordum. Ağlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu elimden. O ise gülüyordu. Bana her vurduğunda ise yüzündeki gülümseme daha çok büyüyordu. O kadar gözü dönmüştü ki her vuruşunda daha ne kadar sert vurabilirim diye düşünerek vuruyordu. Vuruşları gitgide sertleşirken artık vücudum acıdan uyuşmuş ve bitap düşmüştü.