Akşam üstü cebimde az bir zloti vardı Mahkemeli ile yürüyorduk, elinde kese kağıdı içinde ucuz alman birası vardı, hep merak etmişimdir, o bira bana hep çok mistik gelir, asla bitmez yada asla bırakılmazdı, sanki Mahkemeli onu her içtiğinde ağızındaki birayı geri tükürür gibi, sabah yola çıksak elinde aynı şişe, akşam eve dönerken aynı şişe, elindeki şişe hiç bir zaman bitmiyordu, biliyorum Mahkemeli sıkıntıları olan bir adam, alkol kullanması ile bir derdim yok, ancak beni cezbeden ve huylandıran şey o şişenin garip doğası... Aslında söylemek gerekirse Mahkemeliyi tanıdığım söylenemez, yıllardır sokaklarda beraber cirit atıyoruz, beraber şarkılar söyler beraber dertleşiriz ancak bundan ilerisi yok, adını kim olduğunu nereli olduğunu bana asla söylemedi, hatta Mahkemeli ismini bile ona ben verdim, ona bu kişiliği ben yarattım... Ara sokaklardan geçerken evime bir kaç sokak kalmıştı, Mahkemeliye dostane bir hoşça kal çekecekken bir anda koluma sarıldı, anlaşılan bir şey onu inanılmaz şekilde tedirgin ediyordu, biraz daha yürüyüp onu duvara çektim kafasındaki melon şapkayı hafifçe yukarı kaldırdığımda gözünden yaşlar aktığını fark ettim, sanki bir bebeğin elinden şekerini almışçasına ağlıyordu ona dönüp
-Neyin var Mahkemeli ? Gene ne oldu ?
Dercesine azarladım, normalde böyle bir şey yapacak biri değilim, ancak yorgunluk ve çaresizlik bana da artık binmeye başlamıştı,
-Karım.. Karım Mandias, onu gördüm tekrardan, dayanamıyorum artık
Mahkemelinin bir karısı olduğunun farkındaydım, bana sürekli ondan bahsedip dururdu, ne kadar hüzünlü anlatsa da onu görüp ağlayacak biri olduğunu ben bile bilmiyordum
-Hava karardı, ne sen onu gördün nede o seni, kafana takma Mahkemeli
Diyerek onu ne kadar avutmaya çalışsam da elden bir şey gelmiyordu, adamcağız ağlamakla bir hal olmuştu, ev dağınıktı o yüzden çağırmak pek istemesem de bunu o kadar sorun edeceğini sanmıyorum
-Bu halde eve gitme Mahkemeli akşam bende kal sabahta beraber kahvaltı yaparız sonra evine gidersin
Mahkemelinin bir anda yüzünde güller açtı, gözündeki yaşları nasırlı elleri silmeye çalışırken sesi titreyerek
-Sağ ol Mandias, sen gerçek bir dostsun
diyerek bayıldı, pek şaşırmadım, sonucunda sabahtan beri o sidik gibi kokan şeyi içiyordu, bir kolunu omzuma attım ve onu eve kadar taşımaya çalıştım, tam LuthenBurg sokağına, evimin kapısının önüne geçerken kapıda Bay H ile karşılaştım, adı Henry Frankens olsa da çevredekiler ona Bay H der, benimde dilime dolandı, kendisi aslen Afrika asıllı bir avukat, babamın eski öğrencilerinden biri, üniversiteyi bırakmadan önce onun yanında kalıyordum, kendisi ufak bir avukatlık bürosunun sahibi, sinek avladıkları söylenebilir ancak bunu hiç dışarıya vurmuyor, tam ona selam verecekken ev sahibi ile tartıştığını gördüm, dediğim gibi uzun zamandır pek iş yapmıyorlar kirayı ödediğini düşünmüyorum
-Bakın Bay Frankens, durumunuzu göstermemeye çalışsanız da herkes farkında, cebinizdeki bozukluklar her geçen gün azalsa da siz hala takım elbise giymekte ısrarcısınız, ya kiramı ödeyin yada ofisinizde kendinize güzel bir yer seçin!
Diyerek Bay H'yi azarlamaya başladı onca yıl bu şehirde seçkin bir hizmet vermiş olsa da, onun devride bitmek üzereydi, yavaşça tek elini gözlerinin önüne bir perde gibi koyup diğer eliyle dirseğine destek vererek kara kara düşünmeye başladı, anlaşılan oda durumun yeteri kadar farkındaydı, Mahkemeliyi girişteki eski koltuğun üzerine bırakarak yanlarına gittim, Bay H'nin beline elimi atarak
-Bay H bana zamanında çok yardım etti, bu ayki kirası ne kadar? Bu seferlik benden olsun.
Dedim, ev sahibinin yüzü düşer gibi oldu, aslında konu para değildi, sonuçta bu kadının buradan başka çok binası var tek bir kira o kadar umurunda olmaz, asıl mesele hem Bay H'nin geçmişte ona karşı bir dava kazanması hem de kocasının züppe akrabalarına ufak bir jest yapıp seviyesini belli etme isteğiydi, kadın omzunu silkerek
-37 sterlin 29 pound, parayı en geç yarın bekliyorum
Cebime elimi attım, sadece bir kaç zloti ve içinde üç dal kalmış bir paket sigara vardı, ev sahibinin gözüne bakmamaya çalışarak iç çektim
-Anlaştık o halde, yarın öğlen gibi size parayı getiririm
Durumumun olmadığını bildiği için fazla üstelemedi, sadece tiksinmiş bir ifade takınarak arkasını dönüp merdivenlerden kendi katına çıktı, Bay H bana sessiz bir sima kullanarak
-Sağ ol Matejko, sana en yakın zamanda paranı ödeyeceğim, bir sanık ile konuştum söylenene göre eski karısı ondan aile yadigarı bir kolye çalıp kaçmış, eğer onun davasını kazandırırsak yüklü miktarda para alacağız
Diyerek elini omzuma attı, bense hoş görümün altında ezilerek
-Sorun yok efendim, öğrencilik yıllarımda siz bana çok yardım ettiniz, bir geri dönüş olarak bilin bunu lütfen
-Sahi senin okul işleri ne oldu Matejko, geçen yaz okula geri başlayacağını söylemiştin, hala aksatıyor musun?
-Durumları biliyorsunuz efendim, maddi olarak o kadar güçte olduğumu hissetmiyorum ayrıca eğer hayat yüzüme gülerse babamları ziyarete gitmem lazım, hala benden haber bekliyorlar
-Büyük amcan geçen ay vefat etmedi mi? Oraya gitmiş olman lazım
-Dediğim gibi efendim, durumlar maalesef memlekete dönmeme izin vermiyor, en yakın zamanda dönmeyi planlıyorum para bulabilirsem
Sohbetimiz devam ederken Mahkemeli homurdanmaya başladı, aklımdan çıkmıştı bile Bay H Mahkemeliye bakarak
-Senin arkadaşın mı ? Onun nesi var ?
-Bir şeyi yok, sadece biraz sarhoş ve üzgün, bu gece bende kalacak, asansör hala bozuk değil mi?
-Evet hala bozuk, bu lanet kadın cebimizdeki poundları bile istiyor ancak bir asansörümüz bile yok
Mahkemeliyi eve nasıl çıkartacağımı düşünürken fazla belli etmiş olacağım ki
-Yardım ister misin? Bu adam senin gibi sıska birine göre fazla ağır duruyor
-Zahmet etmeyin efendim, çok işiniz vardır, sizi rahatsız etmek istemem
Ben lafımı bitirmeden Bay H Mahkemelinin bir kolunu omzuna atarak merdivenlere yürümeye başladı onu görür görmez diğer koluna da ben girdim, anlaşılan Mahkemeli düşündüğümden bile daha ağırmış, biz onu katlardan çıkarmaya çalışırken kendince bir şeyler mırıldanmaya başladı
-Roksane! Roksane benim güzel karım neden beni terk ettin!
Her seferinde karısının ismini değiştiriyor gibi Stateria, Parisatis ve Roksane bu üçü arasında gidip duruyor sürekli
-Roksane'mi? Ne kadar garip bir isim...
Diye söylenirken Bay H bir anda lafa daldı
-Pompeia sezarın karısının adı değil miydi? Bu adam böyle bir şeyi nereden biliyor olabilir?
Mahkemeli her gün beni şaşırtmaya devam ediyor, eninde sonunda onu eve getirmeyi başardık, Bay H ayrılmadan önce
-Bana bir iyilik yap Matejko, yarın evden çıkmadan bana bir uğra, sana sormam gereken şeyler var
-Tabi efendim, siz nasıl uygun görürseniz
Evin önündeki eski şamdanımın üzerinden anahtarlarımı aldım, aslında bir şey gizlemek için en iyi yer kimsenin istemeyeceği şeyin yeridir, yıllardır oraya koyarım, komşular neden hala o eski şamdandan kurtulmadığımı sorsa da, eskiler benim çok işime yarıyor, evin kapısını açtıktan sonra onu içeriye attım, tam arkasından kapıyı örtecekken bir anda ayak sesleri duydum, Mahkemeli onu yere bıraktığım salisede uyanmış ve içeride dolaplarımı karıştırmaya başlamıştı
-Maandiiaaasss, Mandiaaaass şu içkilerin nerede Mandiaaassss
-Evde hiç içkim yok Mahkemeli, zaten şu zor zamanlarda eve alkol stoklayacak değilim
Bunu der demez Mahkemeli etrafına sanki kafasını çıkarmış bir deve kuşu gibi bakmaya başladı, sonra bana döndü
-Şişem! Şişem nerde Mandias!?
-Şişen? Şişen herhalde giriş kattaki koltukta kaldı Mahkemeli, yarın çıkarken alırı-
Diyemeden Mahkemeli koşarak en alt kata indi, sarhoş ve yaşlı birine göre fazlasıyla hızlı koşuyordu, kapıdan merdivenden aşağı doğru bakarak
-Bu sefer seni ben taşımayacağım Mahkemeli!
Diye bağırdım, biraz nefes almak için balkona çıktığım, sigaramı yaktım ve biraz durumları sorguladım, fakirliğin diplerini yaşıyorum, bu yüzden memlekete dönemiyorum aile dostumuzun kirasını ödüyorum, üniversite okuyacağım diye geldiğim yerde sıkışıp kaldım ve durumum beter değilmiş gibi sarhoşluktan gözleri kan çanağına dönmüş arkadaşıma evimi açıyorum daha ne kadar batabilirim ki, ben bunları mırıldanırken sigaram bitti, izmaritini balkondan aşağı atıp içeri girdim, girdiğimde ise koltuğumda sızmış Mahkemeli ile karşılaştım, hangi ara girdiğini bile anlamamıştım, kapıyı kapatma sesini bile duymadım ama benden habersiz koltuğuma oturmayı başarmıştı, iç çektim, üzerine bir battaniye örtüp odama çekildim, aynanın arkasında ufak bir balerin kutum var, çalışmıyor ancak yine işimi görüyor, paralarımı oraya saklarım genelde, içinden 38 dolar alıp sehpamın üzerine bıraktım, o kadar yorulmuştum ki kıyafetlerimi bile çıkarmadan yatağa yattım, kafamı koyar koymaz bende uyuya kaldım, yorucu bir gündü böyle olması şahsen hiç garibime gitmiyor, koşuşturmacalar ve fakirlik yorucu şeyler, o gece bir rüya gördüm, rüyamda altından dal işlemeli bir tabutun üstünde etrafımdaki rahipler eşliğinde bir ayinde gibiydim, rahiplerden biri ileri adım attı, cebinden akrep işlemeli bir hançer çıkartarak onu göğsümün ortasına saplayıp içimi açmıştı, ancak bu bana bir gram acı bile vermiyordu, cübbeli adam yüzünü gösterdi bu Büyük İskenderdi ve kalbimi istiyordu, elini göğsüme sokarak kalbimi alıp çıkardı, ne acı hissediyordum ne ölüyormuş gibiydim, ancak gözümden yaşlar akıyordu sebepsizce, acıdan değil sanki kardeşim gibi gördüğüm dostum bana ihanet eder gibiydi, rüyam tam bu noktada bitti, rüyada öldüğüm için sanmıştım, oysa içeriden gelen kapının çarpma sesine uyanmıştım...
Uyandım, yüzümü yıkadım, aylardır dişimi fırçalamıyorum bana pismişim gibi geliyor ancak fırçalamakta bana fazla zahmetli gibi, içimde garabet bir hissiyat var, sanki bir şeylerim eksilmiş gibi, içeriye gittiğimde Mahkemeli çoktan kalkmış ve evden gitmişti, normalde kahvaltı yapmayı planlıyordum ama o çoktan toz olmuştu, biraz su içip ekmek kemirdikten sonra aklıma Bay H'nin kira parası geldi, odama doğru yol aldım, içimdeki garabet hissi var ya şuan tavan yapmıştı, bir uğursuzluk vardı bir hata vardı, odama gittiğimde bunun nedenini en iyi şekilde anlamıştım...
Mahkemeli kira parasını alıp gitmişti...
İskender kalbimi çalıp beni bitirmişti...