Dışarda sert bir soğuk vardı. Neyse ki soğuğu hissetmeye ek kadar yanıyordu sobası. Sobanın ateşi tavana yansıdıkça huzur doluyordu yüreği. Üzerindeki oldukça ağır yorganı kaldırdı. Bağdaş kurup oturdu. Yer yatağı onun tercihiydi. Ellerini başucundaki sobada ısıttı. Sobanın yan tarafındaki demiri alarak kömürleşmiş odunları karıştırırken alevler yüzüne yansıyordu. Bir kaç saniyeliğine daldıktan sonra kalktı yatağından. Sobanın üzerinde kaynamaya yüz tutmuş suya su ekleyerek çayı demlenmeye hazır hale getirmek istiyordu. Eğilip çoraplarını giymeye yeltenince yerde gördüğü ceviz mutlu etti. Sevgili sincap onun ziyaretine tekrar gelmiş, bir hediye bırakıp gitmişti. Çay kaynamadan önce odun kırması gerektiğini biliyordu. Yürüdü, kapının arkasında asılı olan montunun cebinden eldivenleri çıkardı. Üzerine yapışmış çam püsküllerini temizleyerek sobaya attı. Eldiveni parmaklarına geçirirken acıyla irkildi. İrkilme anında gözünün önünden film gibi geçti gitti dün eline bıçağın bıraktığı iz. Montunu omzuna aldı. Kapının sol tarafındaki hafif kirli aynaya dönerek saçlarını düzeltti ve dışarı çıktı. Soğuğu fazlaca hissetmiş yüzüne sertçe çarpmıştı. Bedenini yakan bir soğuk olsa da buna rağmen hala direnen canlıların olması içine huzur dolmasına sebep oldu.
Birisi karşısındaki manzarayı tanımla dese aynen şunları söylerdi; kar tepeleri vardı çok yüksek olmayan güneşin hafif hafif yükselmesi kar kristallerinin parlamasına neden oluyordu. Bunca soğuğa rağmen karı delerek çıkmış kardelenler, bir parça ekmek bulurum umuduyla karda izlerini bırakarak zıplayan kargalar, yeni kıyafetleri ile oldukça şık görünen bembeyaz ağaçlar...
Odunların olduğu tarafa doğru yürüdü. Kümesin hemen yanındaydı odunlar. Karın gece boyu yağmasından ötürü hiç iz yoktu, yoksa nasıl fark edecekti pati izlerini. Belindeki çakıya eli gitti ama çıkarmadı, tavukların tüylerini gördü dağılmıştı etrafa. Katliamı görmekten korksa da düşündüğü olmamıştı. Anne tavuk civcivlerini korumak için cebelleşmiş, horoz da ona yardım etmişti başındaki yaradan anlaşılıyordu. Civcivleri avcuna alıp eliyle besledikten sonra tavuk ve horozun başını okşadı. Bu okşama "aferin" düzeyinde bir temastı. Yaralarını temizledi, yemlerini atıp tilkinin halini düşünerek çıktı kümesten. Kilerin kapısına dayanmış olan baltayı aldı, kara gömülmüş olan kütüğün üstüne kocaman bir odun parçası koyarak sertçe vurdu. Parçalanan odun parçalarını dikkate almayarak yeni odunlara da sertçe vurarak parçaladı. Eğildi, kucağına alabildiği kadar odun aldığında güneş oldukça yükselmiş bacasındaki duman azalmıştı. Kara bata çıka kulübesine doğru yürüdü. Botunun yan tarafı hafif açılmıştı. Kar suları botunun içine giriyor, karın hışır hışır sesinin yanında bottan çıkan su sesi de yayılıyordu etrafa.
Tahta kapıyı omzuyla iterek açtığında sıcaklığı yüzünde hissetmesi hoşuna gitmişti. Kapının önündeki üzerindeki karları silkeledi, botlarını yere hızla vurarak temizlerken sobanın yanına kıvrılmış yavrularını emzirirken uyuyakalan anne kediyi uyandırmıştı. Miyav diyerek uyuyan yavrusunun kuyruğuna basarak yanına geldi. Sobanın üstünde ısınmış sütü kabına alıp önüne koydu, başını okşadı, "afiyet olsun hanımefendi" derken ahşabın üzerindeki minik pati seslerini duydu. Anneleri ile sütünü içen yavruları izleyerek çayını demledi. Üzerindeki montu çıkarıp yerine astı ceplerine eldivenlerini sıkıştırarak kahvaltısını hazırlamaya gitti.
Sobanın içinden ısıtılmış ekmeğini, közlenmiş patatesi ve onlardan çıkan duman acıktığını hissettirmişti. Oturduğu yerden ateşteki korları karıştırıp odunlar attı.
Güneş tepeye yaklaşmıştı, ağaçlarda zıplayan sincaplar karların yere dökülmesini sağlamış, karların üzerinde gezen tavuklar, koyunlar kediler izler bırakarak adeta resmetmişlerdi kendilerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kütüphanedeki Papatya
General FictionBiri bir yerden gelmeden önce herkesin hayatı vardı. Sevgili G. basit bir seyyah kitapçı Sevgili B. Atanmayı bekleyen ve birlikte olduğu adamla mutlu olan öğretmendi.. O gün başladı her şey.. Beril otobüse bindiği an.. Görkem yaralı kurdu bulduğu an...