Giriş

7 3 0
                                    

"Paslı İlişkiler."

Ruhumun ağrısını geçirmek için bunu yapmam gerekiyordu. Kendim için yapacağım en iyi şey olacaktı belki de, çekinmek için hiçbir nedenim bulunmuyordu ya da öyle sanıyordum. Elimdeki küçük şişeyi sıkıca kavramıştım, bugün ruhumun ağrılarının dineceği gündü, bunu yapabilirdim, buna olan inancım tamdı. Bu şişenin içindeki sıvı, benim ve bebeğimin kurtuluşu olacaktı.

Beni bunu yapmaya sürükleyenlerin cezasını çekeceklerine inanıyordum, inanmak insanın doğasında vardı. Bazen küçük bir şeyin bile hayatını değiştireceğine inanan ve bununla kendini avutan da insandı. İnsan da haklıydı, kendisine inanmak gibi kutlu bir özellik verilmişken neden bunu kullanmaktan kaçınmalıydı ki?

"Ophelia!" diyen ses tüm zihnimi bulandırdı, en iğrendiğim kişinin sesi kulaklarımı doldurdu, o fazla doyumsuzdu. "Çocuğuma zarar verirsen senin canına okurum." Kaşlarım alaycı bir şekilde havalanırken vücudum sesin sahibine dönmüştü bile. Yapmadığı bir şeymiş gibi konuşuyordu fakat bana bu evde hapis hayatı yaşatıyordu.

"Yapmadığın şey değil, kocacığım." Alaycı sözlerimin onun üzerinde bıraktığı etkiyi izledim. Kendine hakim olmaya çalışıyor fakat gözleri her şeyi ele veriyordu. "Ayrıca kendi oğlunun canına zarar veren sensin." İşaret parmağımla kendimi işaret ettim, kendisi gittikçe öfke bulutunun etkisine girerken ben anlarımı, onun yüzündeki bu ifadeyi görerken harcıyordum. "Ben yapınca bu suç mu oldu? Fakat merak etme kocacığım, ben, çocuğunun kötülüğünü isteyen bir ebeveyn olmayacağım." dediğimde elinin yakınında bulunan masanın üzerindeki vazoyu benim arkamdaki duvara doğru fırlatmıştı. Cani bir kocaydı, hayır, o tamamen bir caniydi.

Vazo boynumu es geçerken onun yüzü sinirden kızarmıştı bile. "O çocuk benim, senin değil." dedi, oğlundan bahsederken. İlk eşinden olan oğluna bazen üzülüyordum açıkçası, kocamı kendi oğlunun adını söylerken duymamıştım. Ondan bu, şu veya o diye bahsediyordu.

"Tek bir şartla." deyiverdim. "Tek bir şartla bu çocuk yaşayacak, daha doğrusu yaşayacağız." Göz kapaklarının aralanışını izledim. "Oğlun, o, bu eve geri gelecek." Kocamın yüzündeki tiksinti ifadesini görür gibi olmuştum fakat kısa bir süre içinde yüz ifadesini toparlayıp başını onaylar anlamda sallamıştı. Bana zarar veremezdi, sonuçta yüksek statüye sahip bir ailenin tek kızıydım, bir bebek taşıyordum ve bana uygulayacağı her bir şiddet ailemi de ilgilendirirdi. Ailemin beni pek umursadığı da yoktu, sadece bu ailemin onuruna tersti.

Onun oğlunu burada istemiştim çünkü onun oğluyla olan ilişkisi beni meraklandırıyordu. Benim bu eve geldiğim ilk gün oğlunu yatılı bir akademiye yollamıştı. İster istemez bu onların baba-oğul ilişkisini canlı olarak görmeyi arzulamama sebep oluyordu.

O, elimden şişeyi çekip aldıktan sonra beni her zaman tuttuğu biricik yatak odamıza götürdü ve arkamda kapıyı kitlemeyi ihmal etmedi. Yutkundum. Özgürlüğümü elimden almaya çalışırken tek bahanesi, çocuğunun sağlığını düşündüğünden dolayı tüm bunları yaptığını söylemesi olmuştu. Gözlerimi, kapıdan çekip yatağın üzerine süzülen ayın ışıltısına diktim ve odanın denize bakan büyük camına doğru ilerleyip karanlık gökyüzüne diktim, kahverengi gözlerimi. "Çabuk gel, küçük çocuk, bu nefreti paylaşacak birine ihtiyacım var." Sesimden ayışığı gibi süzülen umut kırıntıları o çocuk gelene kadar beni ayakta tutmak zorundaydı. O çocuk benim destekçim olacaktı.

Ellerim karnımı buldu, minik bebeğim küstah adamın bizi yine aynı odaya kilitlemesiyle hareket etmeye başlamıştı. Kahverengi gözlerimin görüşü buğulanırken dudaklarımdan küçük bir hıçkırık çıktı. "Gel ve bizi koru, küçüğüm. Benim ruhumun daha fazla dayanmak gibi bir niyetim kalmadı..." Gözlerimden akan yaşları gülümserken sildim. "En kısa sürede evine gel, çocuğum."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 08, 2024 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Geçmişin İçinden Bir Lotus ÇiçeğiWhere stories live. Discover now