Taehyun, endişeyle çıktığı dükkandan hızla uzaklaştı. Kimseye haber vermeye tenezzül bile etmemişti, adımlarını sıklaştırırken zihnindeki ses susmak bilmiyordu. Neden ayırmadın onları? Neden yardım etmedin? Bu kadar mı insanlık yok içinde? Vicdanı, boğazında düğümlenen o suçlulukla birlikte her adımında ağırlaşıyordu.
Ezbere bildiği yolda, başını kaldırmadan yürüyordu. Gözleri yere dikilmiş, düşüncelerine gömülmüştü. Derken cebindeki telefonun titreşimi onu aniden o karanlık düşüncelerden çekip aldı. Bir arkadaşından gelen kısa mesaj, onu istemsizce yutkunmaya zorladı. Kendi kendine hafif bir küfür savurup, kısa bir konuşmadan sonra internetini kapattı. Telefonu cebine atarken içini bir huzursuzluk sardı. Şu an için Yeonjun hiçbir anlam ifade etmiyordu. Onun için ilk sırada değildi.
Birkaç dakika daha yürüdü. Sonunda kaldırımda bekleyen o çocuğu görünce önce bir rahatlama hissi çöktü içine, ama bu his hemen acıya dönüştü. Beomgyu, ilk gördüğü andan bile daha kötü durumdaydı. Taehyun’un yanından geçip gittiği andan sonra kavga daha da alevlenmiş olmalıydı, bu çok belliydi.
“Gerçekten kaldırıma oturup bekledin mi?” diye sordu Taehyun, hayretle.
"Bekle demiştin,” dedi Beomgyu, patlamış dudağıyla konuşmakta zorlanarak.
Beomgyu, Taehyun’u beklediği süre boyunca sürekli aynı soruyu sormuştu kendine: Neden onu bekliyorum ki? Bana hep mesafeli davranıyor, hep susturuyor. Ama yine de onu bekliyorum. Belki de o endişeli gözlerini görmek istiyorum. Bana doğru koşsun, sarılsın istiyorum.
“Yüzün çok kötü görünüyor,” dedi Taehyun, yavaşça yanına yaklaşırken.
“Sen bir de o pembe saçlıyı gör, saçlarını yoldum,” diyerek göğsünü kabarttı Beomgyu. O sırada saçlarının arasında bir el gezindi; Taehyun’un eli.
“Ağlayacaksan ağla, belli ki canın çok acıyor,” dedi Taehyun, onun kısa siyah saçlarını okşarken.
Beomgyu’nun alt dudağı titredi. Kendini zor tuttu. Bu sarışının önünde ağlamayacaktı. Eğer şimdi ağlarsa, kavga sırasında attığı yumruklar boşa gitmiş gibi hissedecekti.
“Acımıyor,” dedi inatla.
“Eğer abin evde yoksa, çıkalım. Pansuman yapayım. Bak, burada kan kurumuş,” dedi Taehyun, parmakları Beomgyu’nun saçları arasında gezinirken. Yaraya hafifçe dokundu, kendi canı yanmış gibi iç çekti. Ama onun aksine, Beomgyu dişlerini sıkmış, sessizce dayanıyordu.
“Beomgyu, abin evde mi?” diye tekrarladı Taehyun.
“Değil,” dedi Beomgyu kısık bir sesle.
“Kalk hadi, eve çıkalım. Hem bir duş alırsın, iyi gelir.”
Taehyun, Beomgyu’nun kolundan tutarak onu yavaşça ayağa kaldırdı. Beomgyu yine dişlerini sıktı. Ağlamayacaktı. Kolundaki acı, yürüdükçe içini kavuruyordu ama yine de sessizliğini bozmadı. Apartmana sessizce girdiler. Taehyun için bu sessizlik tuhaftı. Şimdiye kadar Beomgyu’nun neşeli bir şekilde, “Bence bana piercing yapmalısın,” diye laf atmasını beklerdi ama bu kez olmadı.
Eve girdiklerinde Beomgyu doğrudan banyoya doğru yöneldi, sessiz adımlarla.
“Yardım etmemi ister misin?” dedi Taehyun, düşünmeden.
Beomgyu, şaşkın bir bakış attı. “Beni mi yıkayacaksın?”
“Evet,” dedi Taehyun tereddütsüz. Sesi o kadar net ve sakin çıkmıştı ki, kendisi bile şaşırdı. En fazla ne olabilir ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
nipple
Fanfiction+82: sen su okulda herkesi delen çocuk musun? (askıya alındı - düzenlenecek)