Hayatın tanımı nedir sizin için? Herkes için bu tanım farklıdır. Herkesin doğrusu da gerçeği de farklıdır. İnsanlar, kendi doğrularından bu kadar emin olduklarında nasıl bu kadar kesin yaşayabiliyorlar? Karanlık mı, aydınlık mı? Siyah mı, beyaz mı? Görünen o ki, herkes birbirinin karşıtlığı içerisinde yaşıyor fakat kendilerine bazı soruları sormuyorlar:
Ölüm olmadan yaşayabilir miyiz? İhtiyacımız olmadan isteyebilir miyiz? Nefret olmadan sevebilir miyiz?
Yaşayan ölüler olarak hayatlarını sürdürüyorlar, düşünmüyorlar, sorgulamıyorlar; bunu istemiyorlar da. Sadece keşfetmedikleri benlikleri hakkında bir bilgi sahibi olmadan doğru bildiklerini zannediyorlar. Gerçekten hayatlarımızı, bir kavramın zıt bir güç olmadan anlam ifade etmeyeceğini takdir edecek kadar yeterince yaşıyor muyuz?
Eğer içimizde nefret varsa, o zaman bizi tanımlayan nefret olur. Aslında daha fazlası var içimizde. Bunu istiyor muyuz yoksa buna mı ihtiyacımız var? Temel soruları bile kendimize dürüstçe soruyor muyuz? Bu soruların cevaplarını alabiliyor muyuz? Kendimizi tanıyor muyuz yoksa çevre faktörlerine göre yönlendirilmelere boyun eğip kendimizden uzaklaşıp mı yaşıyoruz?
İnsanları her şekilde sömürüp manipüle edenlere, kendi potansiyelimizin ortaya çıkmasını engelleyenlere kabul edip boyun eğiyoruz. Bunu sadece çıkarlarımız için mi yapıyoruz, yoksa kendi doğrularımızı yaratmadan, kendimizi keşfetmeden buna izin mi veriyoruz? Ama şöyle bir durum var ki, insanın içindeki uyuyan o şey, kömürde yanmış dingin bir ateş kadar uyanmaya hazır. Tek yapılması gereken bu ateşe karşılık vermek ve alevlenmesine izin vermek. Kendinden kaçamazsın. Bu şekilde insanlar yaşayarak kendilerini heba ediyorlar. İki yüzlü avcılara yem oluyorlar.
Tek gerçek var ki, yüzeyi her zaman durulayabilirsin ama leke her zaman kalır. Sence de artık uyanmanın zamanı gelmedi mi?
YOU ARE READING
Creatures
AdventureÖlüm olmadan yaşayabilir miyiz? İhtiyacımız olmadan isteyebilir miyiz? Nefret olmadan sevebilir miyiz?