Her günüm aynı geçiyordu. Okula gidip onu izlerdim, her hareketini ezberlemiştim artık.
En yakın arkadaşıma hisler besliyordum. Bu ne kadar doğru bilemiyorum ama tek istediğim oydu. Sadece bana gülsün, sadece benimle ilgilensin, hatta sadece benimle konuşsun istiyodum.
Belki ben onun için sadece bir arkadaştan ibarettim fakat o benim için çok daha fazlasıydı...
Her sabah okulda onunla konuşur ona olan hislerimi içime gömerdim, her akşam ise içime gömdüğüm bu hisleri satırlara dökerdim.
Yine o günlerden biri ve okuldan eve gelmiş anında odama çekilmiştim. Şimdi ise önümdeki boş kağıtla bakışıyordum.
Yine elime kalemimi alıp hislerimi satırlara döktüm teker teker. Bir gün bu satırlarımı ona göstermeyi, hatta belki de ona okumayı umuyordum.
"Kendini ona adayacak kadar sevip de hislerini içine gömmek ne demek, bilir misin bal? Belki beni sadece arkadaş olarak gördün ya da hiç görmedin.
Ama ben çoktan güzel gözlerinin büyüsüne kapıldım ve kendime "sen" diye bi' dünya kurdum.
Günler, tarihler, bütün mevsimler...
Bunların hepsi gereksiz şeyler.Benim dünyamda sensin bütün saatler. Benim dünyamda sensin bütün iklimler. Kurduğum bu tatlı dünyada aşk yalnızca seninle başlar ve yalnızca seninle biter."
Her ne kadar hissettiğim duygular, kelimelere dökemeyecek kadar yoğun olsa da, Bir şeyler yazmak (veya yazmaya çalışmak) gerçekten iyi geliyordu.
Oyuncu koltuğunda arkama yaslanarak gözlerimi kapattım ve onu düşmeye başladım, ah o bembeyaz teni...
Yanımdan geçerken kulaklarımı şenlendiren zayıf sesi. Acaba o konusurken içimden defalarca kez adımı bir kez daha söylemesini istediğim anlaşılıyor mudur?
Kafamı pencereye doğru çevirdim ve donmuş gün batımını izlemeye başladım.
Sana doğru adım adım yürümek istiyorum bal. Ellerinden tutup "Her şeye rağmen seninleyim balım." demek istiyorum. Çok mu şey istiyorum? Bilmiyorum.
Güneş gittikçe batyor, güneşin ışığı odamı karanlığa terk ediyordu.
Karanlık oda, ışık yok. Gözlerim bittikçe buna alışıyor. Alışmamam lazım ama yine alıştım.
Klimanın bu sessiz sesi, bu olmadan gerçekten parçalanacakmışım gibi hissediyorum.
Ayağa kalktım ve yatağıma doğru adımlamaya başladım, vücudum oldukça yorgun hissediyordu. Uyumaktan olabildiğince kaçıyordum çünkü rüyalarıma giren bi' beyefendi vardı.
Onu yanımda değil de rüyalarımda görmek beni oldukça üzüyordu. Bi' zamanlar sırf rüya görmek için uyuyan ben, şimdi haftada 25-30 saat anca uyuyordum.
Yavaşça gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
•••
Uyandığımda ter içinde kalmıştım. Her yerim yapış yapış olmuştu ve kokuyordum. Daha dün banyo yapmıştım anasını satayım, nasıl böyle kokabilirim?
Ağzımda iğrenç bi' tat olduğunu fark edince, yatağımın yanindaki komidinin üzerinde su var mı diye kontrol ettim.
Olmadığını fark edince, ayağa kalktım ve kalkmamla önümdeki çalışma masama doğru yalpalamam bir oldu, gözlerimin önüne bi' perde inmiş gibi hissettim. Başım dönüyor, dengem bozuluyordu.
Sonunda kendime gelince üzerimde sadece iç çamaşırım olduğunu fark edip sabahlığımı giydim ve mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Hiç önüme bakmadan yarı açık gözlerle yürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink ribbon
Fanfiction"Aşkımın senin için sınırı yok. O güzel gözlerin yıldız gibi parlar, bebek gibi tatlılığın beni benden alır, utangaçlığın beni daha çok sana bağlar. Bir öpücük isterim çilek dudaklarından, bir sevgi isterim saf kalbinden. Tek aşkım tek yıldızım olca...