Ölü Sanguis

137 22 10
                                    

Gökyüzünden nefret dökülüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Gökyüzünden nefret dökülüyordu. Yağmur tanecikleri kan döker gibi yere seriliyordu. Yere düşüşleri deprem etkisi yaratırcasına sertti.

Yaşlı adam krallığın koltuğunda oturmuş, kafasını geriye yaslamıştı. Ölüleri uyandıran, kulak delecek kıvamındaki yağmurun sesine odaklanmıştı. Elindeki gümüş renkteki şarap bardağına tırnağının ucunu tiz bir ritimle vuruyordu.

"Sanguis... Yıllar oldu dostum", diyip derin bir ah çekti. Elindeki bardağı kaldırıp içinde kalanı içti. Gökyüzünde şimşekler çakıp karanlık yeryüzünü aydınlatırken elinden düşürdü gümüşü. Issız odada bardağın sesi yankılanırken tahtın yanlarından destek alarak ayağa kalktı. Yavaş adımlarla merdivenleri inip kapıya doğru ilerledi. Kıyafeti yerde sürünürken umursamadı. Odanın kapısına uzanıp iki eliyle kapıyı açıp kendinden emin bir tavırla içerden çıktı.

Dışarıdan daha karanlık olan sarayda yankılanan ayak sesi dışında tek bir ses yoktu. Bugün ölüm sessizliği vardı. Fakat kral biliyordu.

Krallığın kan içinde kalacağını biliyordu.

Sarayın dışına çıktı, yağmur tanecikleri direkt üstüne doğru aktı. Tüm saray çalışanları içeri saklanmıştı, yağan yağmur öylesine bir yağmur değildi çünkü. Bu ölümü çağıran bir sesti.

Kıyafetleri saniyeler içinde sırılsıklam olmuştu. Fakat umursamayacak kadar doluydu düşünceleri. Bahçenin ortasına doğru yürüdü, başını göğe kaldırıp kollarını açtı iki yana.

"Sanguis! Gökler seni çağırıyor! Yeryüzündeki kan seni bekliyor!"

Her konuştuğunda ağzının içine giren yağmur tanecikleri, azrail gibi ruhuna işliyordu. Birer hançer oldu o taneler ve organlarını kesip biçti. Kral, bugün ölümü imzalayacaktı.

"Tanrılar seni yeniden gönderdi biliyorum Sanguis!", dedi ve dizlerinin üstüne çöktü. "Kral Thoun emrinde yaşamak için burada!"

Gök gürültüsü yeri göğü inlettiğinde beyaz bir ışık savruldu yeryüzüne ve kayboldu.

O gelmişti.

Sanguis, krallığın en tepesinde duruyordu. Siyah pelerini ve keskin kırmızı bakışları krallığı iki parçaya bölmüştü şimdiden. Başındaki pelerini çıkardı, kollarını kaldırıp yere indi. Yağmur Sanguis dışında her yeri ıslanmaya devam ederken çarpık bir şekilde gülümsedi.

"Thoun... Kaldır başını dostum"

Ses tonu Antarktika'daki bir buz kütlesinden daha soğuktu. 'Dostum' kelimesine rağmen ölümüne düşmandı insanlara. Kral başını kaldırdığında yıllardır beklediği o sahne yıldırım hızıyla yaşanmıştı.

Sanguis'in önünde eğilip pelerinini tuttu. Sanguis, bu yalakalıktan midesi bulanıyordu, pelerini sertçe çekti ve içeri girdi. Thoun, içinden göklere yalvararak vampirin ardından içeri girdi.

Sanguis kral tahtına oturmuştu. Elindeki kırmızı şarabı içip dudaklarının kenarından akmasına izin veriyordu. Thoun tam karşısına geldiğinde, zehirli gözleriyle krala baktı.

"Yıllar oldu Thoun"

"Evet efendim, yıllardır sizi bekliyorum"

Tıslarcasına güldü Sanguis. "Kandırma kendini Thoun, bugün senin ölüm gününden daha beter bunu ikimiz de biliyoruz", dedi. Sesi odada yankılanıyordu. O da yetmemiş gibi kralın aklında bir kez daha tekrar ediyordu.

"Yanılıyorsunuz efendim-"

Thoun'un ona göre saçma düşüncelerine tahammülü yoktu, elindeki şişeyi yere fırlattı. Kral sustuğunda başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. Korkuyu duyuyordu, gülümsedi, en yakın dostuydu korku. "Öldü mü?"

"Öldü, o gece onu öldürdüm", kralın soğukkanlılıkla konuşması kaşlarını çatmasına sebep oldu. 1 saniye içinde yerinden kalkıp kralın dibinde bitti. Yakasından tutup gözlerinin içine bakmaya başladı. "Yalan söylüyorsun"

Kral tüm cesaretini toplayıp gözlerinin içine baktığında aniden yere yığıldı. "Y-yemin ederim yalan söylemiyorum", Sanguis eğildi kralı boğazından tutup karşıdaki duvara fırlattı öfkeyle.

"Mezarını göster o zaman"

Kral öksürerek doğrulmaya çalıştı olduğu yerde. Bir eli boğazında diğer eli ise yerdeydi. Sanguis'in cümlesini duyduğunda ise dehşetle yüzüne baktı. "Yüz yıl oldu Sanguis! Kendi ellerimle öldürdüm onu, tanrı şahidim olsun ben yaptım", bir saniye içinde kralın yanına geldi Sanguis. Çenesinden tutup yüzünü kaldırdı ve gözlerinin içine baktı.

Kırmızı nefret dolu gözleri kralın midesini bulandırıyordu. Sanguis, yalan söylemediğine kanaat getirdiğinde çenesini bıraktı ve eski yerine geçti saniyeler içinde.

"Babam nerede?"

"Bilmiyorum, birkaç yıl önce terk etti burayı. Sizin soyunuzdan sadece bir grup kaldı"

"Babamı arayacağım Thoun, muhtemelen birkaç gün sürer. Buraya döndüğümde o başındaki tacı sonsuza kadar alacağım."

"A-ama insanlar karşı gelir Sanguis, isyanlar çıkar hem-", dedi ve durdu. Oğlunu dile getirecekken sustu, onu tehlikeye atmak şuanda mantıklı değildi.

"Hem?", dedi Sanguis. Kral yerinden kalkıp Sanguis'in önüne doğru yürüdü, birkaç merdiven çıkıp diz çöktü.

"Benim de bir ailem var, yüzyıllardır süren bir krallığım var. Bunu nasıl heba ederim"

"Yüz yıl önce oğlun bana tuzak kurarken düşünecektin kral. Biz barış içinde yaşıyorduk hatırlarsan. Ben yüz yıldır yeniden dirilmeyi bekliyorum ve bana ihanet edecek aciz insanoğluna bir daha asla güvenmem."

Aciz kralı bir süre izledi ardından kralı hafifçe ittirip camdan dışarı çıktı. Öfke ve korkuyla soluyan kral yerden kalkıp hızlıca çıktı odadan. Koşar adımlarla odasına girdi, camları ve kapıları sıkıca kapattı. Duvardan kapıyı var gücüyle ittirdi ve açtı. Kraliçe oğluyla birlikte bıraktığı halde oturuyordu hâlâ.

"Thoun neler oluyor?"

"Majesteleri- baba ne oluyor?"

Kral yanlarına geçip oturdu. Küçük oğlu veliaht prens Hyunjin ve kraliçe Soomin merakla krala bakıyordu.

Gece vakti çöktüğünde ve gökyüzü haber getirdiğinde kral endişeyle onları buraya kapatmıştı. Hiçbir açıklamada dahi bulunmamıştı ki buna vakti bile yoktu. Korku bir zincir olup sarayını ve onu sararken yapabilecekleri kısıtlıydı.

"Sanguis yeniden dirildi, buradan gitmemiz gerekiyor. O sadece kan istiyor"

"Sanguis? Abimin öldürdüğü vampir değil mi?"

"Bir dakika, bu imkansız Thoun! O gözlerimizin önünde öldü! Sam, sam onu öldürdü!"

Kraliçenin kalbi göğüs kafesini delecek şekilde korkuyla atmaya başladığında Hyunjin'in elini tuttu destek almak istercesine. Kral, derin bir iç çekerek kraliçenin önünde diz çöktü.

"Evet, öldürdü ancak o dirildi. Bu an gelecekti zaten biliyordum. Gitmemiz lazım hem de hemen!"

"Baba, o gece neler oldu? Sam neden öldürdü vampiri?"

~

Merhabaaaaa

Mmmükemmel bir kurgu ile geldim

Gelecek bölümde geçmişe gideceğizzzz

Şuanlık var mı fikir vs????

Behlül kaçorattii

SANGUİS •HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin