Bölüm 4: Çok Şey Oldu, Sen Yoktun

25 5 29
                                    

Bu bölüm, Han Jisung'un bakış açısıyla yazılmıştır. Keyifli okumalar dilerim.♡

(⁠ ⁠ꈍ⁠ᴗ⁠ꈍ⁠)

Açık söylemek gerekirse, nutkum tutulmuştu. Onu burada görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Görmeyeli epey değişmiş, daha da güzelleşmişti. Beslediğim herhangi bir kinim yoktu. Ama onu bilmiyordum.

Bilmemem beni geriyordu. Fazlasıyla geriyordu hatta. Ellerimde oluşan boncuk boncuk terleri hissediyor, içimden yayılan sıcak bir sıvı gibi olan korku ile karışık endişe yavaş yavaş kanıma da işliyordu.

Her şeyi atlatıp bu gerginliğimi atlatamamam çok koyuyordu. Birden donup kalmam ve öylece bakmam çok koyuyordu.

Derin bir nefes alıyor, adımlarını yavaşlatıyorum ardından. Bahçeye girdiğimde ise ufak bir bakış atıp yanına ilerledim. Sonuçta her ne kadar bu kadar gergin olsam da bu mekânın yönetimi bize aitti. Chan hyung yoktu ve bu iş de bana düşüyordu tabii.

"Siz?" Diye başlıyorum, soruma cevap alacağımdan şüpheliyim tabii. Aynı zamanda etrafa bakmayı da ihmal etmiyorum. Ellerine çekirdek alıp edikodu yapan Feyzullah abi ve Felix'i saymazsak, her şey normal gibi. Bir de Chan hyung geliyor, Minho' da bakıyor.

Kesinlikle normal bir gün.

Derin nefesimi verirken karşımdaki bedenin dudakları aralanıyor. "Şehri terkettin sanıyordum." Tereddüt etmeden söylüyor cümlesini. "Sen öyle sanıyordun, terketmedim. Hiçbir zaman da terkedeceğim demedim."

Dudaklarını yalıyor ve ellerini ceblerine yerleştiriyor. Bu alışkanlığı hâlâ onunla anlaşılan. Göz devirip konuyu kapatmayı amaçlıyorum hemen. "Birkaç olay yaşanmış... Ben yokken."

"Çok şey oldu, sen yoktun." Neyi ima etmeye çalıştığını anlasamda tek kelime dahi etmiyorum. "Ben halledeceğim, buranın adı kötüye çıkmaz merak etme. Sıkıntı çıkacağını zannetmiyorum."

"Öyle olur umarım. O hâlde..." Gözlerimle kapıyı işaret ediyor, bir elimle de onu gösteriyorum. "Pekâlâ. Hoşça kalın." Kafamı sallıyorum sadece. O da arkasına bakmadan gidiyor zaten.

Bahçedeki sandalyelerin üzerinde duran minik yastıklardan birini kapıp Felix'in kafasına fırlatıyorum. "Orada çekirdek keyfi yapacağına etrafı topla amcık!" Bu haraketleri beni deli ediyor cidden.

Bugün üstüme eklenen iş yorugunluğunun üzerine tatsız olaylar yaşandı ve tüm enerjim en sonunda bitti. Kendimi iki gün kadar izole etmek istiyorum herkesten. Ama öyle ya, işler buna izin vermiyor maalesef.

Yastığı geri yerine koyuyor ve bana dil çıkarıp içeri geçiyor hızlıca. O da biliyor yorgun olduğumu.

Feyzullah abi de kalan çekirdekleri cebine sıkıştırıp kapıbın başına geçiyor. Chan kapıda büyük ihtimalle minho şke ile karşılaştı ya da çocuklarla konuştu, bu konuda bir gram dahi fikre sahip değilim, biraz rahatta olsa hâlâ gergin olduğunu bildiğim bir ruh haliyle giriyor içeri. Beni gördüğünü biliyorum, yanıma geliyor hızlı adımlarla.

"Olanları biliyorum, daha fazla yorma kendini." Elini omzuma koyup pat patlıyor ve o da içeri geçiyor. Sonra vazgeçmiş olacak ki kapıdan bana bağırıyor: "Gruptaki mesajları oku derim, Jeongin'e istediğini yapabilirsin!"

Ne için olduğunu bilmediğim biz izni kapmanın verdiği zevl ile gülümsüyor ve telefonuma götürüyorum elimi.

###

SICTIK

siz

iyi gunler.

love fire, straykidsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin