01 | Gülümse

22 4 10
                                    

Çift taraflı otomatik cam kapı açıldı. Siyah babet, ilk adımını attı. Diğer adım da peşinden geldiğinde etrafa baktı adımların sahibi. Gözlüğü yamuktu ve elindeki kutular nedeniyle düzeltemiyordu. Düzeltmekle uğraşamayacağı için gözlüğün yok olmasını düşündü ve gözlük yok oldu!

Çenesine gelen, uçları kıvrımlı siyah küt saçlarını geriye savurdu. Herhangi birinin onu fark edeceğini düşünmüştü ama kocaman ofiste çalışan onlarca kişiden tek bir kişi bile onu fark etmemişti.

Ağzını açıp seslenmeyi düşündü ama yapamadı. İçeri gönderildiğinde hangi masanın ona ait olduğu söylenmemişti, biri tarafından yönlendirilmediği sürece orada heykel gibi kalacaktı. Heykel olmak için güzeldi ama daha çok gençti.

İşe daha yeni başlamış bir İlham Meleği'ydi.

Kıyafetler, masalar rengarenkti. Tavan, duvarlar grilik, ofisin ileri kısımları beyazlığın içerisinde kayboluyor olsa da çalışanların kıyafetleriyle masaları rengarenkti. Tüm renkler uyum içinde, birbirini soğurmadan, ısıtmadan ya da bozmadan beraber var oluyordu.

Üzerindeki kıyafet ortamın renkliliğine uyuyor gibi değildi. Dikey şeritli gri ceket, beyaz gömlek, gri kalem etek ve siyah babet ayakkabısı vardı. Endişelendi, uyum sağlayamamaktan ve göze batmaktan korktu. Herhangi birinin ona yardım etmesi konusundaki dileği hızla tersine döndü, kimsenin dikkatini çekmeden kendisine ayrılan yeri kendi başına bulmak istedi. Renk cümbüşü içinde çalışan insanların arasına girmek adına bir adımını daha attı ki bastığı yerden başlayan siyahlık, gri zemine yayıldı. Köklenerek, sarmaşıklanarak yayılan siyahlık ofisin zeminini kısa sürede sardı.

Korkmaya başlamasının üzerinden bir dakika geçemeden gerçekleşmişti. Ofisin harala gürele devam eden çalışma temposu bıçakla kesilmişti. Sessizliğe gömülen herkes ona kilitlenmişti.

"Merhaba," dedi gülümsemeye çalışarak ve elindeki koliyi salladı. "Rahatsız ettiysem özür dilerim."

Bakmaya devam ettiler, kimse bir şey demedi. Endişeyle lafının üzerine ekleyecekti ki kendisine kilitlenen tüm bakışlar bozuldu. Her şey normal seyrine döndü ve kimse yerde oluşan griliği takmadı.

Yaşananlara anlam verememekteydi ki solundan bir ses geldi. "Sen yeni elemansın," Ürkerek soluna döndüğünde onunla karşılaştı: Topuklu ayakkabılarının ucunda ponponlar vardı. Elbisesinin etek kısmı bulutumsu bir pofudukluğa sahipti ve birden fazla renkteydi. Renkler birbirine karışması için içi farklı renkli boyalarla dolu su balonları elbisenin üzerine fırlatılmış gibiydi. Saçları çiçekle toplanmıştı, gözlerinin etrafıyla dudakları ışıltılı makyajla parlatılmıştı.

Ona bakmak, herhangi birine bakmak değil bir yıldıza bakmak gibiydi. "Evet, ben yeni olanım."

"Tanıştığımıza memnun oldum!" dedi neşeyle ve elini uzattı. "Ben İl-Mek, senin adın ne?"

"Ben de Nif-Mek, memnun oldum," dedi. Uzatılan eli sıkmak istedi ama ellerini taşıdığı koliden kurtaramadı.

İl, "Ben alayım onu," deyip kutuyu ondan alıp sağ kolunun iç dirseğine koyup sıkıştırdı. "Gel bakalım, sana masanı gösterelim." Arkasını döndü ve Nif'in gelip gelmeyeceğini sormadan yürümeye koyuldu.

Nif yetişebilmek için büyük adımlar atarken "Bazı sorularım olacak ama," dedi adımları gibi hızlıca.

Temposunu bulmuş olan İl, "Tabi ki sorabilirsin!" diyerek neşesini sürdürdü.

"Burası," derken etrafına bakınıyordu Nif. "Tüm İlham Melekleri'nin toplandığı yer mi?"

"Evet!" dedi İl çenesini özenle dik tutarken. "Bütün İlham Melekleri buradan çalışır. Ofisimiz buradan ufak görünebilir ama gittikçe gidiyor, bir sınırı olduğunu bile sanmıyorum. O kadar süredir buradayım, hiç en sonuna kadar gidemedim."

İlham Duyar Sen SusmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin