8 yıl önce
Bugün kraliyet için önemli bir gündü. Yıllar önce atalarının kurduğu bu ihtişamlı sarayın- Vadronia krallığı- kuruluşunun 146. yılıydı.
Kral Nion'un hakimiyetinde olan halk her yıl olduğu gibi bu yılda yapılan törene katılacak, sabaha kadar eğleneceklerdi. Krallığın bahçesi özenle hazırlanmış, yiyecek ve içeceklerse servis için ayrılmıştı. Sarayın içinde kraliyet mensupları için hazırlanan odayı ise kraliçe Elin kendi elleriyle hazırlamıştı.
Kraliçe için bu kutlamanın önemi ise çok başkaydı, o her yıl bugün hayattaki yaşayan tek akrabası olan kardeşi prens Samir'i görüyordu ve bugünde tek temennisi onun eskisi gibi sağlıklı bir şekilde buraya gelmesiydi.
Kral Nion kraliçenin yanına yüzünde büyük bir tebessümle geldi. İltifat etmeyi pek sevmezdi ama eşini her gördüğünde aklına sarayının bahçesindeki rengarenk çiçekler gelirdi. Kral eşini çiçeklere benzetirdi. Frezya çiçeklerine...
"Kraliçem neden bu kadar huzursuzsun?" kral neden bu kadar huzursuz olduğunu biliyordu karısının, fakat kafası dağılsın diye böyle bir yöntem denemeye karar vermişti. Kraliçe eşine gülümseyerek baktı"Yok bir şeyim. Hazırlıkları kontrol ediyordum." kral eşine gülümseyerek onun sol elini tuttu."konuklarımız geldi artık çıkalım" kraliçe başını sallayarak onayladı, ve yavaş adımlarla sarayın bahçesine doğru yürümeye başladılar.
Sarayın büyük kapısına geldiklerinde kraliçe her zaman yaptığı gibi sol kolunu nazikçe kralın hafifçe açtığı kolunun içine koydu. Kral ise sarayın büyük bahçesini dolduran misafirlerine bakarak selam veriyordu. Halktan
"Yaşa kral Nion"
sesleri yükselmekteydi. Kral ve kraliçe herkesin görebileceği bir noktaya geldiğinde kral Nion konuşmaya başladı.
"Hepiniz hoşgeldiniz Vadronia halkı" büyük bir alkış"Bugün krallığımızın kuruluşunun 146. yıldönümü, Vadronia krallığı bugüne kadar bir çok savaş gördü, çok kan kaybetti, çok kez yıkılmanın eşiğine geldi fakat hiç bir zaman yıkılmadı. Her zaman ayakta kaldı" bu esnada hafifçe yana dönüp arkada kalan çocuklarına baktı. Kral Nion'un beş tane çocuğu vardı, ikisi kız üç tanesi de erkekti. Fakat o an gözleri on iki yaşındaki kızı loya' ya takıldı. Kral bütün çocuklarını severdi fakat Loya ayrıydı. Loya annesine çok benzerdi. Loya çiçeklere de benzerdi. Kral çocuklarına gülümseyip önüne döndü .
"Krallık biz var olduğumuz müddetçe hep ayakta kalacaktır sevgili halkım, hepinize iyi eğlenceler." yine büyük bir alkış, sevinç nidaları, şarkılar ve daha fazlası. Fakat kimse o akşamın Vadronia krallığı'nın geçireceği son mutlu akşam olucağını bilmiyordu.
Diğer krallıklar dan gelen saray mensupları, kraliçe Elen'in kardeşi ve kraliyet için önemli olan bir kaç tane kahin sarayın içinde yemek yiyip sohbet etmeye başlamışlardı bile. Fakat o akşam hiç olmaması gereken bir şey olmuştu, halktan bir kişi zehirlenip ölmüştü, sonra bir kişi daha, bir kişi daha ve bir kişi daha. Yaklaşık elli kişi zehirlenip ölmüştü. Herkes telaşla ayaklanmışken Tarsius kralı kral Alessandro 'da zehirlenmişti. Kral şifacıları çağırmak için askerleri göndermişti, fakat kralında yavaş yavaş başı dönmeye başlamıştı.
Yemeklere zehir katılmıştı, kral'ın gözleri yavaşça kapanmaya başlamıştı fakat kendisini zorlayarak sarayın büyük penceresine doğru yürüdü sarayın içinde herkes telaşla koşturuken şuan tek temennisi karısının ve çoçuklarının o yemeklerden yememesiydi. Pencereden dışarıya baktığında istemsizce gözleri dolmuştu. Bunca yıllık kral bir sürü savaşa katılmış bir çok kez ölümle burun buruna gelmişti de hiç birinde gıkı çıkmamıştı fakat şuan gördüğü şey karşısında kendini tutması imkansızdı.
Dışarısı çok korkunçtu neredeyse herkes ölmüştü, sarayın bahçesine bir damla kan damlamamıştı fakat herkes ölmüştü. Kral daha fazla dayanamadı ve yavaşça dizlerinin üstüne çöktü, artık dayanacak gücü kalmamıştı. Tam gözlerini kapatacakken bir ses duydu, Elen'in sesi, telaşla bağırıyordu karısı, sonra uzaktan yine bir ses duydu bu sefer Loya'nın sesini anımsadı"Baba" Loya koştu hem de çok hızlı koştu bir kaç kez yere düştü ama durmadı. Loya dış görünüş olarak annesine benzerdi ama o babası gibi çok güçlü bir savaşçı olmak istemiştir hep.
Babasının yanına gelip hızlıca dizlerinin üstüne çöktü"Baba, Baba iyi misin?" hemen arkasını dönüp askerlere bağırdı"nerede kaldı şifacılar?" askerlerin omuzları çökmüştü"şifacılar da zehirlenmiş prenses, diğer kralıklara haber gönderdik ama gelmeleri bira uzun sürer" Loya şiddetle ağlamaya başladı"Baba lütfen uyan" kral zorlukla gözlerini araladı"kızım" öksürdü"saray sana emanet, kardeşlerin'e iyi bak. Sen bu ülkenin kraliçesi olucak-" kral sözünü bitiremeden gözlerini kapattı, cümlesi yarıda kalmıştı
Kral bir daha da o cümleyi tamamlayamadı zaten. Loya babasının başında ağlarken içeriden bir ses yükseldi
"Kraliçe Elen zehirlendi, koşun çabuk" Loya ağlayamadı bile, sustu. Gözlerini sıkıca kapatıp bunun kötü bir kabus olmasını diledi, zira bu kadar kötüye gidemezdi her şey.Fakat bu kötü bir kabus değildi ,bu gerçekti. Gecenin ileri saatlerinde Annesinin ölüm haberini de aldı.
Loya o akşam Babasını kaybetti.
Loya o akşam Annesini kaybetti.
Loya o akşam hayata dair olan tek umudunu kaybetti.
Şimdi içinde öyle bir öfke vardı ki ne yaparsa yapsın içi soğumayacaktı. O Annesinin ve babasının ölüsünün yanında yemin etmişti. İntikam için yemini etmişti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİYETİN ELÇİLERİ~ Fantastik, Genç Kurgu
FantasyKraliyetin son umudu sekiz soydan gelen elçilerdi ... İntikam tıpkı bir yılanın zehri gibi işlemişti soydan gelenlere, yavaş yavaş etkisini gösteriyordu. Sekiz soydan gelen sekiz Elçinin hikayesi. Karanlığın ve Asil gecenin sekiz soylu savaşçısı sek...