tenis maçı,

446 67 47
                                    

“jungwon sen yaparsın!” jake arkadaşının asık suratına bakarak konuştuğunda, sözlerinin bir işe yaramayacağını biliyordu. çünkü jungwon sabahtan beri durgundu. okula geldiğinde gözleri biraz kızarmıştı. evde bir sorun olduğunu anlamıştı jake ve riki.

“e zaten kaybetmesi imkansız değil mi jake?” riki’de boşa çabaladığını jungwon’un boş bakışlarından anlamıştı. ne olduğunu az çok anlayabiliyorlardı ama o’na sorup moralini daha da bozmak istemiyorlardı.

jake jungwon’u omuzlarından kendine çekti ve sıkıca sarıldı. ardından kulağına yaklaştı, “o lanet evde ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok ama her zaman seninle olacağız jungwon. bunu sakın unutma.” jake bir süre jungwon’un sırtını sıvazladığında jake omuzunda hissettiği ıslaklık ile iç çekmişti. en azından rahatlar diye düşündü.

“çok salaksınız, maç başlayacak haydi!” riki ikiliyi zorla ayırarak konuştuğunda jungwon gülmüştü. “kıskanıyorsun.” riki işaret parmağıyla kendini gösterdi. “beni mi? hah! hayır, git.”

jungwon’u sırtından ittirerek kapıya ilerletmişti. ama jungwon hala riki ile uğraşıyordu. “ağlama riki, sana da sarılırım.” jungwon en sonunda kapıdan çıktığında riki kapıyı kapattı ve jake’e döndü. birbirlerine gülümsediler çünkü jungwon gülüyordu.

...

jake ve riki sahanın yanındaki tribünde yerlerini alırken jungwon’a tezahürat yapmaya başlamışlardı bile. “aferin jungwon!”, “harikasın kedi!” ikilinin tezahüratı ile jungwon kafasını eğmiş ve utançla yeri izlemişti bir süre. ardından devam eden arkadaşlarına dönmüştü. “susun, daha başlamadı bile!”

jake ve riki susmuştu.

bu sırada jake etrafa bakarken oturan seyirciler arasında birilerini fark etti. jungwon’un annesi ve babası gelmişlerdi. hızla kafasını sahaya çevirdi, görmemeliydi. ama çok geçti. yanındaki arkadaşını dürttü. “riki, annesi ve babası gelmiş.” riki hızla tekrar jungwon’a baktı. “siktir.”

jungwon, bembeyaz olmuş yüzü ile seyircilerin arasında oturan annesine ve babasına bakıyordu. istemiyordu. gelmesinlerdi. riki, sinirle ayaklandığında jake onu zorla yerine oturtmaya çalışıyordu. “riki yapma. daha çok üzülür, yapma.”

“siktir olup gitsinler jake, ne işleri var burada.” riki sinirle konuştuğunda yerine oturmuştu, jake sayesinde. “ona destek olalım, başka bir şey yapamayız şu anda.” riki istemeden kafasını salladı. jake olmasa o ikisini buradan göndermesini iyi bilirdi.

“sırf jungwon için duruyorum jake. maç sonrası görüşeceğiz onlarla.”

jake, riki’nin oturmasıyla derin bir nefes almıştı. maçın başlamasına iki dakika kalmıştı. jungwon’un iyi olduğu söylenemezdi. bu maç jungwon için önemliydi çünkü rakibi.. gerçek anlamda rakibiydi.

maç esnasında onu diskalifiye etmek için her zaman çok çaba göstermiş birisiydi. ve jungwon’un başarısını kıskanan biriydi. ölesiye nefret ediyordu ondan.

jake gergin bir şekilde etrafa bakmaya başladığında alana yeni giren kişiler ile bakışları durdu. bu dört kişilik grubu ilk defa görüyorum diye düşündü ama içlerinden sarı saçlı olan çocuğu ilk defa görmüyordu. tatlı ve güneş gibi parlayan çocuğu daha önce görmüştü çünkü bir çok kez jungwon’u tebrik etmeye gelmişti.

ardından bakışları diğerlerinin üzerinde gezindi. içlerinden gözlük takan çocuğu gördüğünde ise nefes alamadığını hissetti. yan profilini gördüğü çocuk.. öptüğü çocuğun ta kendisiydi. heyecanla yanındaki arkadaşını dürttü. maç ise çoktan başlamıştı.

cinema, jakehoon. ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin