Merhaba, ballarım! Umarım bu bölümü okumak sizin için keyifli bir deneyim olur. Sizden tam bu satıra kitaba başladığınız tarihi yazmanızı isteyeceğim.
Hazırsak ve kemerlerimizi taktıysak, yolculuğumuz başlasın! Dikkat edin ki, rüzgara kapılıp savrulmayın.
...
Geçmişin acı hatıraları geniz yakardı. Bazı ruhlarda ve bedenlerde izler bırakırdı.Benim genzim günde en az bir veya iki saat yanardı. Kaçmak işe yaramazdı, yaramıyordu da. Ben ne kadar hızlı koşarsam kan ve gözyaşıyla çerçevelenmiş anılar da benimle beraber koşardı. Ruhumda da bedenimde de haddinden fazla derin kesikler vardı. Sabahları uyandığımda, artık hissedemediğim sol kolum ve yatağım kan içinde olurdu. Sakince yataktan kalkar, kendi yaralarımı kendim dikerdim. Geceye dair her bir kare zihnimden uçup gitmişken ben hatırlamak için ilaçlar içer, kanın lekelediği her bir sahneyi tırnaklarımla kazıyarak gün yüzüne çıkarırdım.
Bütün kesiklerimden oluk oluk kan akıyordu, ama kimse görmüyordu. Belki de hep siyah giydiğim içindi.
Siyah acıları gizlerdi.
Siyah lekeleri gizlerdi.
Siyah kesikleri gizlerdi.
Gizlemesine gerek yoktu ki. Ben çoktan kanla lekelenmiştim. Dokuz yaşında, ellerimin arasında ilk kez soğuk olması gereken ama tanıdık bir yabancının dokunuşuyla sıcacık olmuş, metal bir bıçak tutarken kanla lekelenmiştim. Kan benim kaçış yolumdu. Isınmak için sığındığım ama içinde daha çok üşüdüğüm yuvamdı. Ben kansız yaşayamazdım. Kan benim bütün varlığımdı. Ölürken bile kendi kanımı bedenimin her yanında hissedecektim. Belki de kendi kanımda boğulacaktım. Çünkü riyakar ruhumun hakettiği ölüm buydu. Ben bunu hakediyordum. Her zerremle.
Dalgın bakışlarımı önümdeki görkemli masa örtüsünden çekip karşımdaki adamın uzaktan bakanın siyahla karıştırabileceği kadar koyu kahve gözlerine çevirdim. Yüzü ve şekilli vücudu artık hafızama kazınmıştı. Keskin yüz hatları ve gözlerine zıt, kahverenginin en açık tonunda üçe vurulmuş saçları vardı. Geniş omuzları, onu bir kalabalığın arasında görsem bile anında tanımama neden oluyordu. Üstünde siyah, yaka düğmeleri açık bir gömlek ve gömleğini tamamlayan, deri bir kemerle beline sabitlediği siyah kumaş bir pantolon vardı. Simsiyah kombinini fazlasıyla resmileştiren siyah ceketini sandalyesine asmıştı. Ona baktığımı farkedince arkamda bir noktaya dikkatle kilitlenen bakışlarını onunkilere nazaran daha açık bir tonda olan koyu kahve gözlerime çevirdi. Yüz ifademi incelerken elini sarıya çalan saçlarında gezdiriyordu.
"Sıkıldın mı?" diye sordu, yüzüne kondurduğu bana göre aptalca olan bir gülümsemeyle.
Cevap vermeden önce bardağımdaki, buzları çoktan erimiş olan kokteylin son yudumunu içtim.
"Hastanede olmayı tercih ederdim sanırım." diyerek sıkıldığımı itiraf ettim.
Küçük ve neşeli bir kahkaha firar etti dudaklarından. Yüzündeki ifadeye ters bir bakış atarak karşılık verdim. Bakışlarını farklı bir noktaya çevirdi. Boşalan bardağıma bir kısa bir bakış atıp elini kaldırarak yanından geçen garsonu durdurdu. Tepsiden benim için bir bardak daha kokteyl aldıktan sonra garsonun ona yönelttiği baş selamına karşılık verdi. Garson önümdeki boş bardağı alırken karşımdaki adama belli etmeden omzumun üstünden arkama doğru bir bakış attım. Etrafta gezdirdiğim bakışlarım onu arıyordu.
Koyu kahve gözlerim aniden gözleriyle buluştu. Onun önünde duran masa tam çaprazımda kalıyordu ve aramızda üç ya da dört masa vardı. Yine de bu büyük davet salonunda, yaklaşık yüz insan arasında gözlerimiz buluşmuştu. Ona bakarken garsonun yanımdan geçip gittiğini farketmedim bile. Aramızdaki mesafe yüzünden kim olduğunu anlamayı bırak, gözlerinin rengini bile anlayamıyordum. Ama gözlerimiz buluştuğunda yüzünde bir şaşkınlık ifadesi oluştuğuna ve gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Otelin kapılarından içeri adımımı attığım andan beri gözleri benim üstümden bir saniye bile çekilmemişti. Biliyordum; benim hakkımda en ufak bir bilgiye sahip olsaydı böyle dikmezdi gözlerini üstüme. Bana bir asır gibi gelen ama beş saniyeyi geçmeyen bakışmamızdan sonra göz temasını aniden kesip tekrardan önüme döndüm. Fakat sandalyemde uzun süre oturamadım. Fazla dumana maruz kalmaktan rengi solan akciğerlerim bir sigara yakmam için bana yalvarıyordu. Bir süre yerimde rahatsızca kıpırdandıktan sonra sandalyemi geriye itip ayağa kalktım. Masanın üstünde duran kokteyl kadehini elime alıp parmaklarımla sıkıca kavradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Ayna
RomanceGeçmişin acı hatıraları geniz yakardı. Bazı bedenlerde ve ruhlarda izler bırakırdı. ... İrina Khatsov. Nefreti acılarından beslenen kadın. Normal sanılan ama hiçbir zaman normal olmayan kadın. Genzini yakan hatıraların acısını çıkarmak için kendinde...