Kahverengili Gözlü

14 2 0
                                    

         Burnumdan iceriye hava yerine su girince çırpınmaya başladım. Kafamdaki baskı ellerimle gösterdiğim dirence aldırış etmeden beni suyun altında tutmaya devam ediyordu.
         
                                  /         /

        " Hadi nefes tutma yarışı yapalım anne." diye seslendi Birgen bozuk kalbinin buna izin vermeyeceğini bilse de. " Oynayalım annecim." diye karşılık vermişti annesi. Yarı buruk sesiyle... Birgen biliyordu annesinin onun için yenileceğini. Yine de çocuktu işte her seferinde aritmiyi(kalp ritim bozukluğu) yenebileceğini düşünüyordu.

      Yenemedi. O gün Birgen aritmiye yenik düşüp hastanede kalmak zorunda kaldı. O zamandan farklıydı diğer insanlardan. Birgen bunu avantaj olarak görmekten hiç kaçınmadı ve vazgeçmedi. Çünkü hiçbir zaman diğerleri gibi olmayacaktı.

                                 /          /

       Suyun daha da ciğerlerime indiğini hissettiğimde durakladım. Su bizim dostumuzdu. Ona karşı koymak yerine onu kucaklamayı seçtim. Hâlâ bir şeyler hissediyordum. Demek ki yaşıyordum. Kafamdaki baskının azaldığını hissettiğim an ile saçlarımdan tutulup yukarıya çekilmem aynı anda gerçekleşti.

         Gözlerim o an maziden bir kahverengi gözlüye çarptı. Pür dikkat odaklanmış gözlerimin içine bakıyordu. Gözlerinin ardındaki pusta ne yatıyor anlamıyordum ama net değildi bakışları. " Tekrar mi karşılaşmış olduk ?" demişti ciddiyetinin altında yatan yaramaz çocuk edasıyla. Dudakları tekrardan tek bir yöne kıvrıldı. Sola... Saç şeklini ise hiç değiştirmemiş, sanki hala lise yıllarındaki o cocuksuluğuylaydı. Oysa ben çok değişmiştim. Kıyamadığım saçlarıma kimse ellemesin diye platin siyah yapmıştım. Artık düz seviyordum ama o hâlâ kıvırcıktı. Gidip sarılmak isterdim ama görüyorum ki başka taraflardayız. Yine başka dünyaların insanıyız. " Tanıyamadım."
dedim sıfır duygu yerleştirerek yüzüme. Dudakları kıvrılmakla büzülmek arasında git gel yaptı saniyeliğine. Titredi ama belli etmemeye çalıştı.

Her zaman o en umursamaz görünmeliydi çünkü.

        "Uygar ben, Uygar Saraçoğlu" elini uzattı. Aslında onu çok iyi özetleyebilirdim. Kahveyi köpüksüz ,orta şekerli içerdi. Üşürse, darılırsa -ki ne zaman darilsa üşüme gelir- kendisiyle baş başa kalır toparlanırdı.
" Memnun oldum Uygar Bey ama sizi hâlâ tanıyamadım. Tanışıyor muyuz?" Gülümsemesi silindi.

Silmeseydin keşke sana gülümsemek çok yakışıyordu.

          " Önemi yok zaten! " boğuk ve azarlayıcıydı sesi. Yutkundum. Az önce onun önünde mi beni suyla işkenceye maruz bırakmışlardı acaba. O son bıraktığım Uygarsa yapardı. İlk tanıdığım o kumral kahverengili gözlüyse buna izin vermez beni kurtarırdı. " Neden buradayım ben? " Sahte ağlamaklı bir surat yerleştirdi yüzüne. "Sen..." Yutkundu. " Sen kendini tanıtmayacak mısın?" Bunu derken epey bir zorlandı ama toparlamaya çalıştığını çok belli etti. Sanki inatla onu hatırlamamı istiyordu.

Ne zaman unuttum ki.

         " Siz işkence ettiklerinizi öylesine insanların arasından mı seçiyorsunuz Uygar Bey. " bu kelimemi bitirir bitirmez arkamdaki korumalardan biri kolumu geriye doğru çekerek benim öne eğilmemi, acı çekmemi sağladı. "Ben size benden habersiz işkence yok demedim mi ?" bunu diyen Uygardı. Uygar... Onun haberi varmış bana işkence ettiklerinden. Hiç mi hatrı  yoktu onca günlerimizin.

         Etrafımdaki sesler susmuş sadece Uygar'a odaklanmıştım. O da bana bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama duymuyordum. Sadece dolu gözlerle ona bakıyordum. Aslında haykırıyordum. Lütfen sen biliyor olma diyordu gözlerim. "Konu sen olunca ben kendimi kaybediyorum" diyemedim. Ayaklarımın üstünde daha fazla durmak istemedi bedenim. Dizlerimin üstüne düşüyordum bir yandan da korumalar beni tutmaya çalışıyordu. Oysa ben gözleri yaşlı şekilde sadece Uygar'a bakıyordum. Yutkunamiyor,ayakta duramıyor,ellerim tutmuyordu. Tek yapabildiğim şey nefes almaktı.

"Neden?" diye aralandı dudaklarım.

"Özür dilerim " dedi dudakları.

Yanağımdan bir yaş düştü yere.

"Yapma nolursun. " diyerek doldurdu kahverengi gözlerini yaşlarla.

"Bunu bana sen yaptın. Bunu bize sen yaptın." dedi fısıltılarım. Son kalan gücümü kullanarak.

     "Ateş hanımefendiyi götürün buradan!" diye komut verdi kimin olduğunu bilmediğim biri. Odanın içerisinden bir yandan ben çıkarılırken bakışlarım hâlâ kahverengi gözlüdeydi. Doldurmuştu gözlerini yaşlarla. Yapmazdı o bana bunu.

Ama yaptı.

İstemeyerek yapmıştır.

Ama yaptı.

    Gözlerim adının Ateş olduğunu öğrendiğim beyefendinin kolları arasından kurtulur kurtulmaz engel olamadı göz yaşlarıma. Hiç bilmediğim bir odaya getirilmiş, kapı üstüme kilitlenmişti. Tek bir penceresi vardı. Gökyüzü manzaralıydı. Her zamanki gibi bugün Uygar vardı, bulut vardı. Hava parçalı bulutluydu. Bu da geceyi daha karanlık yapıyordu.

O biliyor Birgen bizim karanlıktan korktuğumuzu.

Belki unutmuştur.

Merhabalarrr💋
Öncelikle nasıl oldu merak ediyorum yani aslında esas merak ettiğim sizlerin gözünden bu hikaye nasıl gözüküyor.
Yoruma açığımm istediğiniz gibi eleştiri yapabilirsiniz. Saygı çerçevesinde tabii.

Hepinize iyi okumalarrrr. Umarım beğenirsinizzz.
 
Bu arada Birgenle Uygarin arasında ne olmuş olabilir sizce?
Ve Birgen neden kaçırılmış ki acaba?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 22 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

İmkansızın ÇığlığıWhere stories live. Discover now