003

33 5 0
                                    

"Aile yemeğine hiç katılasım yok." ellerime bulaşan kum tanelerini birbirine sürterek uzaklaştırmaya çalıştım.

"Katiyen olmaz! Annemler seni yeniden görecekleri için çok heyecanlılar ve bir sürü hazırlık yaptılar." Pelin yine sadece kendisini düşünürmüş gibi bir mizaçla, havadan havadan konuşmaya başlamıştı. Tabii aslında sadece geleneği bozmamı istemiyor ve orada olmamın önemini anlatmaya çalışıyordu.

Başımı ellerimin arasına alıp kendimi geriye verdim. Kendimi havlunun üzerine bıraktığımda, abim ile konuştuklarımız adeta gözlerimin önüne geldi ve yüzümü refleks olarak buruşturdum. İşleri zorlaştırmak ne demekti sahiden? Ayrıca Dağra ne zaman sevgili yapmıştı?

Son soruyu zihnimden silmeye çalıştım.

"Aşkım, Dağra olmayacak. Sercan bugün ağzını aramıştı, rahat ol biraz." Defne konuşurken bir yandan da yanıma uzanmıştı.

"Onunla bir alakası yok." Oldukça alakası vardı ama konuşmaya değer görmüyordum. Ayrıca Defne ile konuştuklarım, her ne kadar o en yakın arkadaşım olsa da, bir şekilde abime gidecekti; bunu biliyordum.

"Ee peki sorun ne o zaman?"

"Abim. Defne ya, ona nasıl tahammül ediyorsun gerçekten?"

Defne kahkaha atarak yattığı yerden doğruldu. "O kadar tahammül edebiliyorum ki, nişanlandım. Sen düşün."

Yüzüğüyle oynamaya başladığında içim sıcacık olmuştu. Gülümsememi durduramamıştım.

Pelin nihayet başını telefondan kaldırıp sabahtan beri çalan şarkı listesini durdurdu ve plaj çantalarımızı toparlamaya başladı. "Hadi kızlar, siz duşa gidin. Buralar bende, akşam alırsınız benden eşyalarınızı."

Saat, yaz geldiği için artık aksatılmaz bir aktivite olan aile yemeğine yaklaşıyordu.

Yazın üç dört aile birleşir ve o upuzun sofranın köşelerini bir şekilde doldururduk. Hep böyle olmuştu.

Aile yemeği hep yazın yapılırdı çünkü oturduğumuz sitede orada hep yerleşim sürenlerin aksine yazlıkçılar da bulunurdu. Bir zamanlar bizde öyle yazlıkçılar gibiydik. Kuşadasına yerleşmemiz biraz Defne'nin ailesi sayesinde olmuştu. Bebekliğimizden beri ailelerimiz tanışıyordu ve çok yakınlardı. Ailesi işlerini biraz daha hafifletmek istediği için aniden Kuşadasına yerleşmeye karar vermişti. Böylece annem ve babam en yakın arkadaşlarından oldukça uzakta, İstanbul'da kalmışlardı. Fakat her yazımızı onların evlerinde geçirirdik, tıpkı yazlık gibi. Zaman geçtikçe ben ve Defne ailelerimizden daha yakın olmaya başladık. Daha sonra babam Kuşadasına yerleşmek için annemi ikna etti.
Defne benden iki yaş büyüktü ve çocukluğumuzdan beri abime deli gibi aşıktı. Onun hayatında hep bir Özgür olmuştu.

Özgür, yani abim, her zaman sosyal bir çocuk olmuştu. Bu yüzden oraya çok çabuk uyum sağladı. Dağra ile bu sayede hızlı ve sağlam bir dostluk kurdular. Sercan ve Defne'yi zaten tanıyor olduğumuzdan onların ekibe dahil olması çok uzun sürmemişti. Daha sonra Pelin, Gökalp ve Beril ile tanışmış, onları da aralarına almıştı.

Hepsine nazaran biraz daha çekingen olmama rağmen, abim onlara adapte olmamı kolaylaştırdı. Defne ile lise bir gibi çıkmaya başladılar ve oldukça toksik sayılabilecek bir ilişkiyi seneler boyunca sürdürdüler.

Ve tabii, Dağra'ya gelirsek...

Üzerinde deniz tuzu birikmiş tenime buz gibi suyu değdirirken, onunla yaşadıklarımızı bilinçaltımda kendi kendime bile anlatmak istemediğimi fark etmiştim.

Sevgilisi var. Unutma sakın.
İçinden bu çocuğu geçirmeyeceksin bile.

*

"Naz'a içelim o zaman! Kızım yeniden hoş gelmiş."

Babam rakı ile kadeh kaldırırken inanılmaz komik görünüyordu. Bardağımı tıpkı onunki gibi kaldırıp bir yudum aldım ve herkesin bardakları tokuşturmasını izledim.

"Vay, neyi kutluyoruz?"

Duyduğum ses biraz önce aldığım yudumun acılığını tüm bedenimde hissetmemi sağlamıştı.

Geleceğini biliyordum. Her ne kadar 'gelmeyecek' deselerde bunu biliyordum. Ama en azından bugünü atlatırım diye düşünmüştüm.

Kafamı çevirip ona bakamadım bile. Kusmak istiyordum.

Acaba kızı da getirmiş miydi? Baksa mıydım?

Bakarsam gerçekten kusacaktım.

"Dağra, oğlum... Hoşgeldin!" Hale teyze oğlunu görünce benim gibi biraz tutulup kalmış, daha sonra sarılmak için ayaklanmıştı.

O ne zamandır uğramıyordu buraya acaba? Ne zamandır aile yemeklerini ve akşam gezmelerini kaçırır olmuştuk?

"Hoş geldin kardeşim." Abim gözleri kamaşarak Dağra'ya sarıldı ve bu merasim, yani herkesle tokalaşması, Dağra bir eliyle omzumu sıkıp "Selam," diyene kadar sürdü.

Elini yeniden açıkta kalan tenimde hissetmemle gerçekten midemi tutamıyordum. O sofraya oturmak için sandalye çekerken ben ayaklanıp lavaboya koşturdum.

Pelin hemen arkamdan geliyordu.

Kusmak için klozete eğildim. Dokunduğu omzumu bedenimin bir parçası olarak kabul etmek istemiyordum.

Ya da istiyordum.
Belki diğer omzuma da dokunmalıydı.

Gerçekten iyi değildim. Pelin saçlarımı tutmayı bırakıp olduğum yerden beni kaldırmış, yüzüme birkaç defa soğuk su çarpmıştı.

Kuşadasına dönmek bir hataydı.

Onun gelişini kabulleneceğim bir hataydı hemde.
Abimin dediği gibi, onunla alakalı her şeyden uzak durmalıydım.

*

uyu | stabilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin