1

52 3 1
                                    

Bilgilendirme: Bir önceki ficim: Wanna be my patient? isimli ficim nasıl olduysa silindi. Gerçekten bunun yaşanmamasını istiyordum ama oldu. Sizlere kendimi gerçekten çok mahcup hissediyorum bu yüzden bu süre zarfında yeni bir göç yazıp sizlere sunmak istedim. Anlayışınız için teşekkür ederim...

Kısa bir tanıtma: Jimin, 22 yaşında üniversite son sınıf Tasarım mühendisliği öğrencisi. Jungkook, 32 yaşında kendine ait bir tasarım şirketine sahip.

Jimin masasında can sıkıntısından çizdiği birkaç tasarımı inceliyordu. "Fena değil gibiler" fotoğraflarını çekip internete koydu. Yanına gelen tatlı kedisini kucağına alıp sevdi ve konuştu. "Seninle de çok ilgilenemedim bebeğim merak etme çok az kaldı seni seviyorum" kediyi yere indirip ders çalışmak adına telefonu sessize alıp kitaplarını masaya koydu ve ders çalışmaya başladı. Ders çalışıyordu çünkü gireceği son sınavdan yüksek puan alıp iyi bir şirkette tasarım yaparak parasını kazanmak istiyordu. Aradan geçen dört saatin sonunda çalışmayı bitirip yorgun bir şekilde masadan kalktı ve odadan çıkıp mutfağa ilerledi. "Bitsin artık şu çile" kendi kendine konuşarak dolabı açtı ve bir ramen çıkarıp hazırlamaya başladı. "Saat kaç?" Diyerek duvardaki saat'e baktı ve gece yarısına geldiğini gördü. "Neyse yarın güzel bir gün olacak" neşe üzerine söylediği şey ile yemeğini tabağa koyup masaya oturdu ve saatlerdir aç olan minik karnını doyurdu. Masadan kalkıp odasına geri adımladı ve yorganı kaldırıp telefonunu eline alıp yattı. Telefonu sessizden çıkarıp Taehyung'u aradı. Anında açılan telefon ile gülerek konuştu. "Beni mi bekliyordun taetae?" "Ne söyleyeceksen söyler misin?" Tamam böyle bir cevap beklemiyordu. Bozuntuya vermeyip neşeli sesini bozmadı. "Hoca örnek tasarım çizip yarın okula getirmemizi istedi. Hatırlatmak istemiş-" "A ben onu unuttum hemen yapayım" yüzüne kapanan telefon ile kalbi biraz da olsa kırılmıştı. "Sana da iyi geceler Tae" aslında böyle davranmazdı onu iyi tanıyordu Jimin. Kafasını karıştıran birşeyler vardır mutlaka diye düşündü. Telefonu masaya geri koyup yorganın altına girdi ve gözlerini kapadı.

"Buyrun bayan Cho çizimim bu" elindeki kağıdı gülümseyen yüzle bayan Cho'ya uzattı. Kağıda uzun uzun bakıp bakışlarını Jimine döndürdü. "Bunu gerçekten sen mi çizdin?" "Kötü mü olmuş efendim?" Telaşla sorduğu soru üzerine güldü. "Jimin bu nasıl kötü olabilir? En ince detayına kadar düşünmüş ve çok özenle yapmışsın. Hayal gücüne diyeceğim yok zaten" duydukları ile gülümserken Jimin kendine geri uzatılan kağıdı eline aldı. "Biliyorsun 1 hafta sonra sınavın var" "Evet" "Sınavdan sonra ne yapacaksın?" "Bir iş bulacağım" "Devlette mi özel sektörde mi?" "Özel düşünüyorum efendim" "Tanıdığım çok iyi bir şirket var senin için onunla konuşabilirim" "Çok mutlu olurum efendim" "Ne demek, dünyanın böyle yeteneklere ihtiyacı var" gülümseyerek kendi yerine yani Tae'nin yanına geçti. Ona hiç soğuk davranmamıştı ama bugünlerde bir gariplik vardı. Üzerindeki renkli tulumu çekiştirip ona doğru döndü. "Bir sorun mu var?" Göz devirip Tae ona döndüğünde dikleşti. "Bir sorun yok" "Neden böyle davranıyorsun?" "Ben gayet normalim" diyerek yanından kalkıp başka bir sıraya geçti. Artık gerçekten kalbini kırmaya başlıyordu. Ne yapmıştım ben ona? Diye düşündü Jimin. Diğer insanlar ona bakarken zoraki bir şekilde onlara gülümseyip önüne döndü. "Bugünlük bu kadardı gençler dağılabilirsiniz" eşyalarını toplayıp hızlı bir şekilde sınıftan ilk çıktı ve merdivenlerden aşağı indi.

Çalan telefon ile elini cebine atıp aramayı onayladı. "Oğlum nasılsın? Nasıl gidiyor?" Annesinin sesini duyması ile gülümsedi. "İyiyim anneciğim sizleri arayamadım, sınav yaklaştığı için çalışıyorum" "Akıllı oğlum benim, ben seni tutmayayım" "Görüşürüz anneciğim seni seviyorum" "Bende seni oğlum" telefonu kapatıp okulun kapısından dışarı çıktı ve sokakta evine doğru yürümeye başladı. Nereden geldiğini anlamadığı bir adam önünde durduğunda durup geri adımladı küçük beden. "Park Jimin?" "Buyrun?" "Bizimle gelmeniz gerek" "Ne bu karakola falan mı götürüyorsun?" Diye alayla sorduğunda adam ciddiyetini korudu. Tamam belki
de şu an korkması gerekti. "Şimdi size burada benim açıklamam doğru olmaz lütfen beni takip edin" diyerek arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. "Pekii" Jimin üzerindeki tulumun düşen askısını omzundan alıp önündeki bedeni takip etti. İlerideki arabanın yanına geldiklerinde adam kapıyı açtı. "Buyurun" "Beni kaçırmadığını nereden bileceğim?" "Efendim kaçıracak olsam böyle nazik mi kaçırırdım?" "Haklısın" diyerek açtığı kapıdan içeri girdi ve 4 koltuktan birine oturdu. Bu kadar lüks bir araba kimin olabilirdi? Hadi bunu geç ben nasıl bunun içinde olabiliyordum?  Diye içinden geçirdi. Araba durduğunda açılan kapı ile dışarı çıktı. Karşısında gördüğü bina ile şaşırdı. Burası dünyaca ünlü o tasarım şirketiydi. İçini kaplayan heyecan ile konuştu. "Neden buraya geldik?" "İçeri girin" açılan kapıdan içeri girdiğinde bütün bakışları üzerine topladı. İnsanlar Jimine bakarak fısıldaşırken birkaçını duydu. "Şu giyime bak bu mu tasarımcı olacak?" "Hiçbirşey beceremez bu" duydukları modunu düşürmeye yeterken Jimin kendini asansöre bindiren adama döndü. "Nereye gidiyoruz?" "Jeon beyin yanına" şaka yapıyor olmalıydı.

Duran asansör ile dışarı çıktı. Adam biraz ilerleyip bir kapıyı tıkladı ve içeri girdi. "Efendim Bay Park geldi." "İçeri al" Birkaç saniye sonra geri çıktığında küçük bedene işaret etti. "İçeri gir" "Teşekkür ederim" gülümseyerek aralık kapıdan içeri girdi. Gözleri kapıya bakan baştan aşağı siyah bir takım içindeki bedene baktı. "Merhaba efendim" "Otur" dediğini yapıp masanın yanındaki koltuğa oturdu. Jimin'e doğru dönüp baştan aşağı süzdü. "Renklisin" "Renkli kıyafetleri severim" kafasını sallayıp yeniden konuşmaya başladı. "İnternette paylaştığın tasarımlar, mükemmeller" "Teşekkür ederim" gözleri kısılana kadar gülümsediğinde küçük oğlan,  karşısındaki beden onun o gülüşünden etkilenip kendini onunla gülümserken yakaladı. "Benimle çalışmaya ne dersin?" Diye bir anda sorunca şaşırdı. Böyle büyük bir şirkette çalışmak mükemmel olurdu ama bayan Cho da bir şirketle görüşeceğini söylemişti. "Hocam bana bir şirket bulacağını söylemişti efendim" diyerek konuştu. Masanın üzerinden Jungkook küçük ele uzandı. Şaşkınlıkla olan biteni izleyen Jimin elini çekmedi. "Bak Jimin senin gibi yetenekli birine gerçekten ihtiyacımız var, normalde olsa bir çalışanım seninle konuşur ve anlaşırdı ama seninle konuşmayı bizzat ben istedim" diyerek gözlerinin içine baktı. Ne hissetmeliydi? "B-ben.." elini tutan el Jimin'in elini okşadığında içinde birşeylerin hareketlendiğini hissetti. "İyice düşünmeni istiyorum" "Ne zamana kadar sürem var?" "Sınava kadar?" "Tamam" diyerek elini elinden çekti ve ayağa kalktı. "Tanıştığımıza memnun oldum Jimin" "Bende efendim" "Haftaya yine bu tulumunu giy" bu tulumu istemesinin sebebini bilmiyordu ama yüzündeki tatlı gülümseme Jimin'in içini ısıtmıştı. Gülümseyerek cevap verdi. "Peki efendim" diyerek kapıyı araladı ve dışarı çıktı. Kapanan kapı ile kendini kapıya yaslayıp elini kalbine götürdü. "Tanrım ne oldu bana böyle? Neydi içerideki o afet?" Diyerek kendinden geçmiş bir şekilde konuştu.

Kapının açılması ile geri sendelerken belinden tutan kollar düşmesini engellemişti. Şaşkınca Jimin kendini tutan bedene bakarken belindeki ellerini çekmeyip karşısındaki küçük bedeni odaya geri çekmişti Jungkook. Kapıyı kapatıp yüzüne doğru eğildiğinde Jimin gerçekten heyecanlandığını hissetmişti. "Dikkatli olmalısın" "T-tamam" Jungkook ona biraz daha yaklaşırken tek odak noktası o dolgun pembe dudaklardı. Jimin ise şu an utançtan yerin dibine girmeyi düşlüyordu. "Görüşmek üzere Jimin" belindeki elleri ile tuttuğu beli okşadı ve kendi ile birlikte odadan çıkardı şok içindeki küçüğü.

Sonunda kendine gelen Jimin teşekkür edip hızla asansöre ilerledi ve şirketten çıkıp birkaç dakika önce indiği arabaya geri bindi." Neler oluyor? Kalbim neden bu kadar hızlı atıyor?" diye fısıldadı Jimin...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

-You Are Mine- JİKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin