Bir şeyden kaçıyormuşçasına ormana doğru koşuyordum. Neyden kaçtığımı bilmiyordum ama bunun bir rüya olduğunu biliyordum çünkü her zaman bu rüyayı görüyordum. Artık bu rüyayı görmekten sıkılmıştım. Ağaçların dallarına dikkat etmeden koşmaktan yüzüm çizik içindeydi ve kıyafetim delik deşik olmuştu. Acı, benim adımlarımı hızlandırıyordu. Gözüm elbiseme takılmıştı. Üstümde Avernia Krallığı'nın - benim krallığım - elbisesi vardı. Varlığı ve yokluğu bir olan bir elbiseyi, rüyada olsa bile, bu halde gördüğüm için üzülmüştüm. Malına çok değer veren biri değilim ama elbiselerim için aynı şeyi söyleyemiyordum. Odağımı bozmak istemediğimden patika yolda bir şey düşünmeden devam ediyordum. Etrafta benim dışımda ayak sesleri geliyordu. Adımlarımı daha da hızlandırmaya çalışıyordum. Nefesim ve bir yere ulaşmak için olan umudum tükeniyordu. Bu yolun bir yere varması gerekiyordu."𝗕𝗲𝗻𝗱𝗲𝗻 𝗱𝗮𝗵𝗮 𝗻𝗲 𝘇𝗮𝗺𝗮𝗻𝗮 𝗸𝗮𝗱𝗮𝗿 𝗸𝗮ç𝗺𝗮𝘆𝗮 ç𝗮𝗹ış𝗮𝗰𝗮𝗸𝘀ı𝗻 𝗸üçü𝗸 𝗸ı𝘇," ormanın derinliklerinden geliyordu ses. Arkama bakacak cesaretim yoktu. Kalın bir sesi vardı. Yolun sonunda patika ikiye ayrıldı. Şaşırdım çünkü hiçbir rüyamda buraya kadar gelmemiştim. Genel olarak ayağım takıldıktan sonra nefes nefese kalkıyordum. "𝑆𝑎ğ 𝑡𝑎𝑟𝑎𝑓𝑎 𝑑𝑜ğ𝑟𝑢 𝑔𝑖𝑡, 𝑇ℎ𝑒𝑚𝑖𝑠'𝑖𝑛 𝑘ı𝑧ı," dedi hoş bir esinti gibi gelen ses. Hiç sorgulamadan sağ tarafa doğru ilerledim. Bunun zamanı değildi. "𝗧𝗮𝗺 𝗮𝗿𝗸𝗮𝗺𝗱𝗮𝘆ı𝗺 𝗸üçü𝗸 𝗸ı𝘇," lanet olası bırakmıyordu peşimi. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Ayakta kalmam lazımdı. Ayağıma bilmediğim bir şeye takılıp yere düştüm. Kargalar gülüyormuş gibi sesler çıkarmaya başlamışlardı. Ağaca tutunup ayağa kalkmaya çalıştım. Yürümem artık zorlaşmaya başlamıştı. İs kokusu uzaklardan gelip genzimi yakmaya başlamıştı. Avernia Krallığı'nın bir köyü gibi görünen bir yere giriş yapmıştım. Saklanmak için bir yer bulacağımı umuyordum. Etrafta bağırış sesleri vardı ama görünürde kimse yoktu. İs kokusuna kan kokusu da eklenmişti. Burada bir savaş yaşandığı çok belliydi. Hiçbir köylüyü göremiyordum. Etraf yıkılmış ve yağmalanmıştı. O anda ne yapacağımı bilemedim. Koşturma bitmişti, arkamdaki ses peşimi bırakmış ya da benimle oyun oynuyor gibi görünüyordu. "Kimse var mı?" diye bağırdım ama cevap veren olmadı. Köyde ilerlemeye başladım. Anılar film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başlamıştı. Anılar benim anılarım değildi; bir çocuğun anılarını görüyordum köyde ilerledikçe. Her köşede anılar canlanıyordu gözlerimin önünde. Bunu neden gördüğümden emin değildim, Franalanya'nın bana bir mesajı olabilirdi. Ailesi ile ne kadar mutlu olduğunu ve fakir de olsa halinden memnun bir hayatı olduğunu görüyordum ama bu mutluluk uzun sürmedi. Falandor halkının muhafızları köye baskına gelmişti. Çocuğun bir de küçük bir kardeşi olacak gibi görünüyordu çünkü annesi hamileydi. Annesi ve kardeşini korumaya gitti çocuk, çünkü babası o daha bebekken ölmüştü. Ne yapsa da annesini kurtaramadı; gözlerinin önünde canice bir şekilde öldürüldü. Gördüklerimden dolayı başıma katlanılamaz bir ağrı girmişti. Hiçbir ağrıya benzemeyen bir ağrıydı. Yürümeye devam ettim. Etraf kararmaya başlamıştı. "Lütfen çocuğumun yaşamasına izin verin," gibi ağlamaklı sesler gelmeye başladı. Aklımı kaçırmak üzereydim. Yolun ilerisindeki göle doğru ilerlemeye başladım. Gölden hoş bir ezgiye sahip ilahi, bir melodi eşliğinde söylenmeye başladı:
Melekler gördü, Avernia'nın toprakları kanla sulandı,
Gözyaşlarıyla doldu, masum ruhlar yandı.
Anneler ağlar, çocuklar kayıp,
Köyde yankılanır, acı bir çığlık.Yüce Tanrıçalar, duyun bu sesleri,
Karanlıkta kaybolan umutları.
Adaletin ışığı düşsün üzerlerine,
Kurtarın Avernia'yı bu acı gecede.Gölgeler altında, fısıldar rüzgar,
Falandor'un zulmü, ruhları yakar.
Dualar yükselir göklere doğru,
Tanrıçalar korusun onları sonsuza kadar.Göldeki söylenen ilahi beni içine çekiyordu. İstemeyerek göle doğru ilerlemeye başladım. Göl yakından daha güzel görünüyordu. Birden gölde bir yansıma belirdi. Bana bakıyordu. Çok güzel bir tanrıça gibi görünüyordu. Gözünden yaşlar akıyordu. Hiç konuşmadan sadece bakışıyorduk. Ona dokunmak istediğim sırada arkamdan biri beni göle itmişti. İten kişinin sadece siluetini görüyordum. Göl beni içine çekiyordu. Su beni boğmuyordu ama hareket etmeme de izin vermiyordu. Gözlerim kararmaya başlamıştı. "𝘛𝘩𝘦𝘮𝘪𝘴'𝘪𝘯 𝘬ı𝘻ı, 𝘺ü𝘻üğü𝘯 𝘥𝘦ğ𝘦𝘳𝘪𝘯𝘪 𝘣𝘪𝘭 𝘷𝘦 𝘥ü𝘻𝘦𝘯𝘪 𝘴𝘢ğ𝘭𝘢," tek duyduğum sesle kendimi göle bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bölünmüş krallıklar
FantasyKıyametin yaklaşmasıyla Yıkılmış bir krallığın prensesi yüzükleri birleştirmek için göreve başlar.