Gözlerimi açtığımda karanlık bir odadaydım. Saçlarım dağılmıştı ve vücudumda birçok morluk vardı. Odada dikkat çeken tek şey tıpkı oda gibi karanlığa gömülmüş olan kapıydı. Gözlerimi kısıp etrafıma bakmaya çalıştım. Birkaç adım atmaya çalıştığım anda yere kapaklandım. Ayağıma baktığımda zincirle bağlı olduğumu görmüştüm. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kendi odamda uyuyordum en son, bir anda nasıl bu karanlık odaya gelmiştim ve bedenim neden morluklar içerisindeydi en önemlisi neden ayaklarım zincirlerle kapatılmıştı. Bunları düşünürken bir anda kapı taraftan tıkırtılar gelmeye başladı birisi odaya geliyordu, yavaş yavaş kapının kolu aşağı doğru çekildi.
İçimi bir korku kaplamıştı, kapının ardındaki kişinin kim olduğunu bilmek istiyordum fakat korkuyordum. Ahşap kapının gıcırtılı sesini duyduğumda kapının açılmaya başladığını anlamıştım, ardında göreceklerim beni ne kadar korkutsa da merak ediyordum. Kafamı yerden hafifçe kaldırıp ileriye baktığımda gözümün karanlığa alıştığını fark ettim ve tek gördüğüm şey; parlak burunları olan bir ayakkabının ucuydu. Gözlerim yavaş yavaş yukarıya doğru tırmandığı da ilk önce üzerindeki pantolon ve tişörtü sonra kaslı çenesini ve yüzünü gördüm. Karanlık gözleri beni korkutsa da yüzünü incelemeye devam ettiğimde dikkatimi çeken bir diğer özellik dolgun dudakları ve siyah saçları oldu. Bana düz bir ifadeyle bakan adamdan korkmaya başladığımı hatta ellerimin titrediğini fark ettiğimde onun da gözleri ellerime kaydı. Korkuyla titremeye başladım. İçimden şimdi bana ne yapacak diyordum. Beni öldürecek miydi, yoksa bana işkence mi yapacaktı? Bütün bu sorularımın cevapları karşımdaki kişiye bağlıydı. Ama ne ağzımı açmıştım ne de gözlerimi kırpmıştım.
Ellerime bakan gözleri, gözlerim ile bir araya gelince kanım çekiliyor gibi hissetmiştim. Bakışları bile beni öldüreceğinin habercisiydi sanki. Ama, sadece bana gülümsemekle yetindi. Konuşmadı, ses vermedi, sadece gülümsedi. Sanki aklımı kaçıracaktım. Cesaretimi toplamaya çalıştım, kısık ve titrek bir ses ile seslendim. "Sizde kimsiniz, ne istiyorsunuz benden? Lütfen cevap verin benim ne işim var burada?" Karşımdaki adamsa bana sadece baktı ve gülümsemesini korudu.
"Cevaplarını alacaksın, ama şimdi gitmemiz gerek, o geliyor." Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. "Kim geliyor?" Sadece "öğreneceksin" demişti ve ben daha ne olduğunu anlayamadan bir hışımda yanıma yaklaşıp ayaklarımdaki zincirleri açtı. O an aklımda sadece kaçmak vardı, ayakta zor dursam bile adama tekme atıp kapıya doğru kaçmaya başladım. Aşağı doğru kaçabilmiştim tam kapının kuplunu aşağı indirdiğimde kapının kapalı olduğumu görmemle kalakaldım. Sinirden elim ayağım titriyordu ve arkadan yine o adamın sesi geldi, oldukça sakindi. ''Nereye gidiyorsun, ben senin düşmanın değilim. Lütfen söylediklerimi dinle ve kaçmaya çalışma, sana zarar vermeyeceğim."
"Beni kaçırıyorsun, ayaklarımı zincirliyorsun sonrasında bana zarar vermeyeceğini mi iddia ediyorsun? Külahıma anlat sen bunu!" Sinirden ve korkudan titriyordum resmen; kaçamıyordum, saklanamıyordum ve kurtulamıyordum. Ellerini sakinleştirmek istercesine hareket ettirdi fakat başarısız olduğu açıktı. Bakışları arkama kaydı ve gözleriyle beni işaret etti. Endişe ve korkuyla arkama dönmeye çalıştığım sırada biri koluma bir iğne sapladı ve his tüm vücudumdan yavaşça kayboldu.
Gizemli adam kısık bir sesle konuşmaya başladı; "Uyandığında her şeyi anlayacaksın, merak etme seni koruyacağım. Sana zarar vermeyeceğim ve kimsenin sana zarar vermesine de müsaade etmeyeceğim. Kaderimiz artık bir oldu."
Kaderimiz bir mi olmuştu? Hala hiçbir şey anlamıyordum. Tek merak ettiğim şey neden burada olduğum ve bu adamın kim olduğuydu. Son hissettiğim tam yere düşecekken iki kaslı kolun beni bel ve kalçamdan yakalaması oldu. Uykunun beni kollarına almasına izin verdim. Nerede uyanacağımı bilmeden...Uyandığımda yumuşak bir yerdeydim ve gözüme çarpıcı güneşin ışıkları giriyordu. Bu aydınlığa gözlerimi kırpıştırdım ve beyazlar içerisindeki odaya baktım; büyük pencerelerden görünen ağaçlık alanın neresi olduğunu bilmiyordum. Yine bilmediğim bir yerde uyanmıştım ve yine tek başımaydım. Sağ tarafıma doğru döndüğümde yanıldığımı anladım. Bu sefer yalnız değildim. Yine o adamdı ve sandalyede oturmuş dik dik bana bakıyordu hiç sesini çıkarmadan. Tüm cesaretimi topladım ve konuşmaya başladım; "Lütfen, lütfen beni bırak beni korkutuyorsun. Benden ne istiyorsun, beni öldürecek misin? Yoksa farklı şeyler mi düşünüyorsun? Sana ne yaptım? Lütfen cevap ver ne istiyorsun benden?" Sorularım yüzünü buruşturmasına sebep oldu.
YOU ARE READING
Mühürlü Kütüphane ile Hikayeni Oluştur
General FictionKurgu, sunucumuzda bulunan üyelerin etkinlik esnasında birbirini devam ettirdikleri cümlelerden oluşturduğu anlık ilhamlarıdır. Sizi de aramızda görmekten keyif duyarız.