park chaeyoung, 18
Kendimi bildim bileli hayatım düzenliydi. Hiçbir konuda sıkıntı çekmemiş, çıkan sorunları da ailem sayesinden rahatlıkla çözebilmiştim.
Hayatım alışveriş yapmak, arkadaşlarımla oturup bir şeyler içmek, dedikodu yapmak, makyaj yapmaktı. Ha bir de partilere katılmak.
Fakat her ne kadar şımarık büyütülsem de, tek çocuk olmanın - özelliklr başarılı bir ailenin çocuğu - bir sıkıntısı var.
Ders çalışmak, başarılı olmak.
Ailem benden sürekli yaptığım her şeyde en iyi olmamı bekler, başarısız olduğum zaman cezalar verirdi.
Mükemmeliyetçi bir ailenin çocuğu olmak zordur, sizden elinizden geleninin en iyisş yapmanızı değil, en iyisi olmanızı isterler.
Küçüklüğümden beri hem derslerimde, hem de dış görünüşüme çok özen gösterilir.
Annem yüzünden çoğu zama yemek yiyemezdim, aç kalırdım.
Artık buna alıştım. Hatta o kadar alıştım ki yediğim şeylerin kalorisini hesaplamadam duramaz oldum.
Belki de mükemmeliyetçi ailenin en kötü özelliklerinden biriydi.
Evet özgürüm, şımarığım, bir dediğim iki edilmiyor fakat bazen bunlar bile beni sıkıyordu.
Hayatım o kadar rutin şeklinde geçiyordu ki artık sıkılmıştım.
Farklılık arıyor, bu rutinden çıkmak istiyorum. Ama bir o kadar da farklılığa olumlu bakmıyordum.
Liseye geçtiğimde daha farklı insanlarla tanıştığımda kendimi garip hissetmiştim.
Ortaokulda zengin züppelerden sonra lise oldukça garip gelmişti.
Arkadaşlarımla da lisede tanıştım. Hepimizin hayatı birbirinden farklıydı. Ve bu aslında çok hoşuma gidiyordu.
Lalisa, aşırı özgür ruhlu, ailesinin lafını pek dinlemeyen, biraz tehlikeli diyebiliceğimiz bir tip. Okuldaki tüm serseri kişilerle arkadaştır, ya da tanışıyordur.
Jennie, en yakın arkadaşım. Aslında çocukluk arkadaşım.
Ailemin güvendiği ve sevdiği tek arkadaşım. Oldukça popüler ve güzel.Jisoo, grubun en sakini ve en büyüğü. Derslerinde çok başarılı ve sayısalcı. Okulun en güzel kızlarından biri.
Peki ya ben?
Liseye geçince artık daha rahattım. Çünkü ailem derslerimde başarılı olduğumu, çok çalıştığımıf fark edince birazcık salmışlardı.
Okulda tanınıyordum, dersleri başarılı, güzel ve zengin biriydim.
Herkes tarafından sevilirdim çünkü sıkıntı yaratan biri asla değilim. Fakat Sana.
Küçükken arkadaşım olan Sana büyüdükçe benden nefret etmeye başlamıştı.
Ve bir keresinde okulda adımı umursamaz sürtük olarak çıkarmıştı.
Onunla çocukken çok iyi anlaşmama rağmen şu an bunun sebebini bilmiyorum. Sormuyor çünkü konuşmak istemiyorum. Bana bu lakabı takacak kadar benden nefret eden biriyle konuşmam.
Belki de bunun sebebi lisenin ilk başlarında hoşlandığı çocuğun beni sevmesi olabilirdi.
Kinci biriydi ve bunu duyduktan sonra hareketlerinde epey bir değişme olmuştu.
Buna ses çıkarmadım ama bardağı taşıran son damla arkadaşlarıma ettiği laftı. Grubumuzun ezik olduğunu, kendimizden başka kimseyi düşünmediğimizi söylemişti.
Bunu duyduktan sonra onunla konuşmaya gittim fakat sonuç kavgayla bitti.
O gündem sonra sürekli benimle uğraşmaya başladı -ki zaten sürekli uğraşıyordu- ve bu sefer ki amacı Jungkook'tu.
Jungkook'a bir süredir yürüyor, benim kan verdiğimi duyduktan sonra sürekli ona yazıyordu, ziyaretine gidiyordu.
Jungkook tabii ki de bu durumu garipsemişti çünkü normalde alakası olmayan insan ona bir anda ilgi göstermeye başlamıştı.
Bunu beni gözümün içine soka soka yapması beni sinirlendiriyordu. Ama ona istediğini vermeyecektim.
Ta ki, Jungkook'u öpene kadar.
~~~
bu bolumde aslinda karakterleri ve birbirlerinde hissettiklerini sadece bir tik gostermek istedim🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel of life
Fanfictionpark chaeyoung, jeon jungkook'a yaşamını devam ettirebilmesi için kan bağışlar. rosekook.