Direksiyonu sıkıca kavrayan ellerimle her zaman ait olduğumu hissettiğim bu yerde aklımdan biraz sonra yapacağım konuşmamın nasıl ilerleyeceğini geçiriyordum. Başımı dışarıya hafifçe çıkartarak uzun rezidansın tepesine doğru kalan balkonunda rengarenk çiçekler olduğu için kendini direkt belli eden, çok da yakından tanıdığım daireye bakıyor, ışıkların yanıp yanmadığını anlamaya çalışıyordum.Saat tam olarak gece 2.18'i gösteriyordu, yollar da bomboştu. Arabamın radyosundan daha önce hiç duymadığım bir müzik yükseliyordu, biraz gergin hissediyordum. Yine de söz geçiremediğim yüreğim sadece onun yüzünü göreceğim diye çırpınıyordu.
Derince bir nefes aldım, bunun kaçınılmaz olduğunun bilincindeydim, yan koltukta duran bir buket çiçeği ve en sevdiği çikolatayı elime aldım, fazlasıyla gecikmiştim ve bana kızgın olmadığını bilsem de onu şımartmak, gözlerindeki ışıltıyı ve tatlı gülümsemesini görebilmek için gecenin bu vaktinde kendimi çiçekçi ararken bulmuştum.
Arabamdan inip kapıları kilitledikten sonra girişe doğru ağır adımlarla ilerledim, güvenlik beni gördüğünde gülümseyerek geçmemi işaret etti, birbirimizi sıklıkla görüyorduk çünkü. Asansöre bindim, yirmi dokuzuncu katı tuşladım, hemen aynanın önünde kendime baktım uzunca.
Zihnim bir yandan da onunla olan bütün anılarımızı bana hatırlatıyordu, asansör aynasından çekildiğimiz binlerce fotoğrafımız, sayamadığım kadar öpüşmelerimiz, kahkahalarımız, tartışmalarımız ve daha nicesi. Yukarıya her çıkışımda tüm bunları düşünür ve yüzümde aptal bir gülümseme belirmesine engel olamazdım.
Karışan saçlarımı dikkatlice düzelttim, üzerimde lacivert polo yaka bir tişört vardı çünkü beni bu tişörtlerin içinde görmeyi de bu tişörtleri üzerimden çıkartıp atmayı da çok severdi. Onu kışkırtmayı fazlasıyla sevdiğimden özellikle dolabımı bunlarla doldurmuştum. Yanına gideceğim zamanlarda da hep böyle giyinirdim.
Asansör durdu, kapıları açıldı geniş koridora çıkarak ayaklarımın beni ezbere bildiği kapının önüne götürmesine müsaade ettim. Dışarıdan baktığımda ışıkları yanmıyordu ama uyumayacağını biliyordum, tereddüt etmeden zile bastım.
Kapıyı açan olmadı, içimde ufak bir şüphe belirdi, zira; beni kapıda bekletmesi imkansızdı. Evde olmadığını düşünecekken bugün dışarı çıkmayacağından emin olduğum için düşüncelerimi bir kenara ittim. Zili tekrar çaldım, birkaç saniye parmağımı düğmeden ayrılmadı.
Ve nihayetinde kapı açıldı.
Önce hafifçe araladığı kapının boşluğundan bana baktı, gözleri hemen parıldadı, bana ne zaman baksa gözleri ışıl ışıl parlardı. Kapıyı biraz daha aralayarak iyice açtıktan sonra içeriye girmem için kenara çekildi, "Geciktin." dedi uzun süredir konuşmadığı için kısık çıkan yumuşacık sesiyle.
Üzerinde ayak bileğine kadar uzanan siyah saten bir sabahlık vardı, içi çıplaktı, altında ise oldukça kısa, yine sabahlığıyla aynı renk olan siyah bir şort vardı. Parmak uçlarında duruyordu çünkü üşümüştü, yerler soğuk olduğu için tamamen basmaktan hiç haz etmezdi.
İçeriye girdim, iki tarafından örerek arkasında birleştirdiği küçük saç tutamları haricinde bütün saçları omzuna dökülüyordu. Kulaklarında birkaç yıl önce birlikte aldığımız taşlı küpeleri ve tabii küpelerini tamamlayan, gerdanında, boynunu tamamen saran kolyesini takmıştı. Gözlerimi ondan alamıyordum.
Eve girer girmez duyduğum pudramsı kokusuyla bütün duygularım, düşüncelerim yatışır gibi oldu. Elimdeki buketi ona doğru uzattım beklemeden, "Senin için aldım," dedim açıklamamı yaparken bir yandan da çikolatasını da eline vermeye çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fetishformylove
FanfictionAşkıma saplantın var. Choi Seungcheol & Yoon Jeonghan. smutshot, yetişkin içerik!