TANITIM

79 10 8
                                    

Çocukluğumu geçirdiğim şehre geri dönmek üzereydim. Aslında kalbim neden oraya gitmek için ısrarcıydı, anlamış değildim. Orada tek bıraktığım şey sadece bir mezarlıktı ve o mezardan sonra gelen belli belirsiz bir ruh halinden başka bir haltı benimseyememiştim.

Şimdi tekrar o şehre bırakılarak çürümeye mahkum edilecektim. Aman ne güzel! Kafamdaki düşünceleri dağıtmaya çalışırken elimi saçlarıma geçirdim ve sıkılmış bir tavırla nefesimi dışarı verdim. Bu işlemi biraz sesli yapmış olacağımki yanımda oturan yengem yapmacık bir şekilde:
"Dorukcum,sıkıldın mı tatlım?" diyerek kolumu ovaladı.

"Biliyor musun bu seni gram ilgilendirmiyor tatlım" derken omzumdaki kolunu ittim. Amcam ortalardayken melek rolüne bürünürdü. Gerçek yüzünü bunca yıl göremeyen amcamsa verdiğim tepkilere azar şeklinde geri dönüt verirdi,şuan yaptığı gibi. Ama neyseki kulaklıklarım işe yarıyordu. İşe yarıyordu çünkü amcamın sesini birkaç notayla bastırabiliyordum. Bu durumdan ikimizde memnun görünüyorduk. Söyledikleri karşısında sessiz kaldığımda hiç olamadığı babalık mertebesinde hissediyor ve tatmin oluyordu. Bense o gereksiz paragraf paragraf cümleleri dinlemiyor, müthiş zamanımdan(!) çalmıyordum. Bunca zaman bana sahip çıkmıştı, arkamı kollamıştı. İşte baba olmak bu birkaç niteliğe sığıyorsa 'baba' sıfatını ona bahşetmeliydim.

Annem ve babam yaşıyordu. 8 yaşındayken Amerika'daki şirketin işleri için beni dedeme bırakmışlardı. Ve o günden sonra çocuklarının varlığını unutmuşlardı. Hesabıma her ay bir miktar para yatırıyorlardı ve ben bu paraları her ay olduğu gibi bir poşete koyup yakıyordum. Hıncımı ancak böyle çıkarabiliyordum. Ne kadar sadistçe olsada o paralar gözümde biyolojik annem ve babam gibi duruyorlardı.

Para bağımlısı olmuş bu iki insanın yıktığı bir enkazdım ben. Ve kolay kolay toparlanabilecek bir yığın değildim. Sevgiye ihtiyacım vardı. Eskiden azıcıkta olsa tattığım ama şimdi bir damlasına dahi susadığım sevgi, belkide bu enkazı toplayabilirdi.

***

"Doruk Hancızade." dedi yeni okulumun müdürü elindeki dosyaları karıştırırken.

"Derslerin diğer okulunda gayet iyi görünüyor. Umarım başarını okulumuzda da devam ettirebilirsin." diye mırıldandı ve birkaç sayfa daha çevirdi. Müdürümüz 45 yaşlarına ait derin yüz çizgilerini taşıyan sert mizaçlı bir kadındı. Özensiz topladığı sarı saçlarının dip boyası gelmişti. Ütülü beyaz gömleğiyle de müdüre havasını tamamlıyordu. Okul fazla ciddiydi. İçine girildiğinde dahi bu resmiliği kanıtlayacak birçok ayrıntı bulabilirdiniz.

"Ve son olarak yatakhane 354. Yatakhane kontenjanımızı seninle doldurmuş olduk. Şimdi seni odana getireyim." dedi ve ayağa kalktı. Odasından dışarı çıktığımızda amcamla tokalaştık.

"Kendine iyi bak oğlum." dedi ve sarıldı.

"Sende" dedim ve bavulları çekerek müdüreyi takip etmeye başladım. Okulun koridorları çok sakindi. Bugünün pazar olmasından kaynaklanıyordu bu sessizlik. Koridorda sadece çektiğim bavulun tekerleklerinin çıkardığı takırtıyla müdürenin topuklu ayakkabısının sesi vardı. Müdüre önümde ben arkada ilerliyorduk. Birkaç merdiven sonunda yeni bir koridora giriş yapmıştık. Biraz daha ilerledikten sonra 354 numaralı odanın önünde durduk. Müdüre elinde duran anahtarlıkla kapıyı açtı.

"Bu anahtarlık senin. Birde Umay da var. Umay oda arkadaşın." dedi ve uzattığı anahtarlığı kaptım.

"Sen yerleş. Sonra ben seni kontrole gelirim. Ayrıca sınıfın 11- D. Geldiğimde daha ayrıntılı şekilde bunları konuşacağız." dedi ve sırtımı sıvazlayıp gitti. Yavaşça kapıyı araladım ve içeri girdim. Odada sadece siyah renkli eşyalar vardı. Siyah bir giysi dolabı, siyah buzdolabı,siyah askılıklar,siyah posterler,siyah duvar kağıtları gibi... Odanın iki ayrı yerinde iki yatak vardı. Bunların birisinde yan şekilde yatağa uzanmış, yüzü duvar tarafında kalan bir kızıl kafa uyuyordu. Yorganı bacaklarının arasına toplamıştı. Kızıl saçları yastığının üzerine dağılmıştı. Uyanmaması için kapıyı sessizce kapattım. İlk önce bavulları yatağın üzerine koydum ve açtım. Sonra tişörtleri ve şortları giysi dolabına yerleştirdim. Tam gömleklerimi asacaktımki şuan en çok işime yarayacak şeyi unuttuğumu farkettim. Giysi askılarını almayı unutmuştum. Ne yapmalıydım? Uyuyan kızıl saçı uyandırmak için saçma bir neden miydi? Tabiki hayır. Yavaş hareketlerle yanına gittim.

"Kızıl hey uyan"

"Hey uyansana!"

Bunun böyle olmayacağını anladığımda yavaşça kolunu dürttüm. Beklemediğim bir tepkiyle beni yüzüstü yatırdı ve kolumu belime büktü. Daha sonra üstüme oturdu. Resmen acıyla kıvranıyordum. Hemde bir kız tarafından.

"Kimsin lan?"

"Ben yen-" lafımı bitirmeye kalmadan birisi kapıyı hızla çarparak girdi.

"Umay?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İBLİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin