Bölüm 1

26 3 0
                                    

Ağlamaktan kızarmış gözlerim ve morarmış göz altlarımla korkunç gözüktüğümü biliyordum. Ama umursayacak halde değildim. Berbattım. Dibe batmıştım. Kendimi ait hissetmiyordum. Bu dünyada yerim yoktu.

***********Sabah************
"Darcy kapat şu lanet alarmı!"

Yatakta yine söylenerek doğruldum. Yatağımın yanındaki komidinin üzerinden çalar saati elime alıp boş boş bakınmaya başladım.Uyku sersemliği zihnimi ele geçirirken ben ne yapacağımı şaşırmış bir halde bekliyordum.

"Darcy sana söylüyorum!"

Annemin sesiyle irkilip kendime geldim. Hala ötmekte olan alarmı kapatıp yatağımın en ucuna fırlattım.

Yatakta doğrulmuş şekilde bir süre karşımdaki duvarı inceledikten sonra esneyerek kendime geldim ve ayaklarımı aşağı salladım.

Yağlanmış saçlarımı kaşıdıktan sonra banyoya doğru ilerledim.Kısa bir duşun ardından rahatlamayla ve açılmış uykumla beraber saçlarımı kuruttum. Hızla okul kıyafetlerimi giyip, çantamı hazırladım.

Mutfağa girip annemin hazırladığı kahvaltıyı yapmaya başladım. Kısa bir süre sonra okul otobüsü geldiğini bildiren kornasını çalmaya başladı. Çantamı omzuma takıp kapıdan çıkarken babam mutfağa girdi. İçime bir anda çöken kötü hisle otobüse bir dakika işareti yaptım.

Geri mutfağa koşup kapıda dikildim. Annem peynirini çatala batırmış yerken babam gazete okuyordu. En sonunda kafalarını kaldırıp bana baktılar. Kötü his bedenimin tümünü ele geçirmiş bir şekilde beni kıvranma isteğine sürüklerken benim yapabildiğim anne ve babama yaklaşmaktı.

"Sizi çok seviyorum. Bunu sakın unutmayın tamam mı?"

İkisine birden sarılırken onlar şaşkınlık içerisindeydi. Şu ana kadar toplamda beş kez bile demediğim kelimeleri bir anda söylemem onlara garip gelmişti.

Otobüsün sabırsız korna çalısıyla sanki son kez öpüyormuş gibi öptüm ve uzun uzun baktım. En sonunda otobüse bindiğimde tüm öğrenciler ve şoför bana sinirli bir biçimde bakıyordu.

Nefret ettiğim ve içi nefret ettiğim insanlarla dolu okuluma geldiğimde gözlerimi devirerek otobüsten indim. Sınıfa doğru yürürken benimle ilgili alaylamaları takmadım, önümden ve yanımdan geçen insanlara yüzümü buruştururak baktım.

İçimdeki kötü his azalmak yerine büyüyor beni huzursuz ediyordu. Sınıfıma girip en arka sıraya kuruldum. Kafamı sıraya gömüp bu lanet huzursuzluğun bir an önce bitmesini diledim.

***************

Akşam üzeri sahilde yürürken dikkatimi ateş çevresinde oturmuş genç grubu çekti. İçki içiyorlardı. Bitmeyen huzursuzluğuma bir kaç küfür mırıldanıp yanlarına gittim.

Sanki benim gelmemi bekliyorlarmış gibiydi. Beni tanıyormuş gibi gülümsemelerine kaşlarımı çatarak karşılık verdim.

"Bende içmek istiyorum."

Sesim üzerine hepsi dönüp birbirlerine bakış atmaya başladılar.

"Ölmem merak etmeyin. Sizide yemem."

Zoraki bir gülümsemeyle en köşedeki çocuk şişeyi bana uzattı. Bir saatin ardından iyice sarhoş olmuştum.

"Ya -hıçkırık- ben ken -hıçkırık- dimi buraya -hıçkırık- ait hissetmiyorum."

Zorlanarak hıçkırıklarımın arasından söylediğim sözlerle hepsi gülümsemeye başladı.

"Neden bana psikopatça gülümsüyorsunuz?"

Sanki kendime gelmiş gibiydim.

"Banada öğretsenize. Çok havalı. "

Tamam biraz önceki sözümü unutun. Daha da kötü olmuştum. Benim tam karşımdaki kız bana bakarak konuşmaya başladı. Ama kafam o kadar karışmıştı ki anlamıyordum. Hepsi bana bakmaya başlayınca kaşlarımı çattım.

"Ne?"

"Diyoruz ki bağır."

"Ne zaman?"

"Şimdi."

"Nerden?"

"İskeleden."

"Nasıl?"

"Kendini buraya ait hissetmediğini, ait olduğun yere götürmesini iste. Odhen demeyi unutma."

"Neden?"

"Rahatlaman için."

"Kime?"

"Direk 5N1K diye sorsan daha kolay olurdu. Suya."

İlk başta baya kahkaha attım ama sonra bir şey beni durdurdu. Belki yüzme bilmediğim için su lafından belki de başka bir şeyden ama aklıma ailem gelince apar topar kalktım.

"Benim gitmem lazım. Ailem beni bekliyodur. Ben teşekkür ederim size."

Cevaplarını bile beklemeden hızlı ama yalpalıyarak eve doğru koştum. İçimdeki his o kadar büyümüştü ki kusmak istedim. Kenara bir anda gelen istekle çıkardıktan sonra koşmaya devam ettim.

Evin olduğu sokağa girdiğimde siren seslerini duyuyordum. Yaklaştıkça artan siren sesleri baş ağrısı oluşturmuştu bende.

Evin kapısından içeri daldığımda yerde kanlar içinde yatan iki bedenle olduğum yerde kaldım. Sağlık görevlileri kaldırıp sedyeye yatırdıklarında yüzlerini gördüm. Onlar annem ve babamdı.

Olanlara inanamayarak geldiğim yolu yürüyerek dönmeye başladım.  Elimdeki içki şişesini görünce kaşlarım istemsiz olarak çatıldı. Bu ne zamandan beri benim elimde duruyordu?

Şişenin son damlası da boğazımdan aşağıya kaydığında iskelenin önüne gelmiştim. En ucuna yalpalayarak yürüyüp oturdum.

Geceleri daha da korkutucu olan suya bakarak konuşmaya başladım.

"Ya inanabiliyor musun olanlara? Ölmüşler, yoklar yani artık."

Sonra beni bir gülme tuttu. Aralıksız yarım saat kahkaha attım. Sonra yavaş yavaş ciddileşerek devam ettim.

"Ben buraya ait hissetmiyorum kendimi. Neden ki? Sorun şehir de değil. Ben kendimi Dünya'ya ait hissetmiyorum."

Yine o boşluk sarmıştı bedenimi. Her gece olan aitsizlik, belirsizlik boşluğu.

"Götür beni su. Beni ait olduğum yere götür. Benim ben olduğum, benliğimi bulacağım o yere götür."

Kaşlarımı çatarak bekledim. Hani rahatlamam gerekiyordu? Ne demişti o gençler?

"Oje"

Kıkırdayarak kafamı salladım.

"Ohjan"

Yok bu da değil.

"Odjen"

Bu hiç değil. Neyi unutmamam gerekiyordu. Sonra zihnimin içinde sanki yıllardır ordaymış, dudaklarımdan dökülmek istercesine bir ses fırladı.

"Odhen."

İçimin titrediğini hissettiğim anda su dev dalgalar oluşturarak kıyıya vurmaya başladı. Normalde olsa arkama bakmadan kaçardım ama bu sefer öyle olmadı. En büyük korkum su, şuan dev dalgalarıyla beni rahatlatan tek şeydi.

Sonra onu gördüm. Dev dalgaların arasındaki kıyıya yaklaştıkça büyüyen o dalgayı. Benim üç katım büyüklüğündeki dalga beni içine aldığında tek yaptığım kararan gözlerime itaat ederek kendimi bırakmaktı. Korkmuyordum.

Sudan Bir ParçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin