8

471 49 39
                                    

|

Ensemden doğru yayılan serinlik, tüm bedenimi ürpetirken kollarımı birbirine kavuşturdum.
Pencereden içeri dolan meltemin sakinliğine tezat, üşüten bir tarafı vardı.
Göz kapaklarım yorgun bedenimin yükünü taşımaya zorlanırcasına kapanmamak için savaş veriyordu.

"Bir heteroya aşık olsaydın ne yapardın?"
Ani sorum, ilgisini fazlaca çekmiş olacak ki Sebastian elinde tuttuğu dergiyi kenara bırakarak bana döndü.

"Unutmaya çalışırdım."

"Ya unutmak istemiyorsan?"
Sarışın dostum, devamı gelen sorularım karşısında tepkisizdi.
Kendi adıma birtakım cevaplar almak için onu oyaladığımı biliyordu fakat son günlerin benim için ne denli zor geçtiğine yakından şahit oluşu, dobra tavırlarını engelliyordu.

"Yani, acı çekmeyi göze alıyorsam unutmazdım herhalde."
Sebastian'ın bazılarına patavatsız gelen karakteri, benim için çoğu zaman kurtarıcı oluyordu.
Gözlerine bakarken seçebildiğim merhamet duygusu, ona olan güvenimi arttırırken söylediği her bir kelimeyi hafızama kazımayı unutmuyordum.
"Ferdi, neden kendine eziyet ediyorsun?"

Sorusu zihnimin en kuytu köşelerinde bile üstünlük kurarak beni gerçekliğe döndürürken başımı iki yana salladım.
"Eziyet etmiyorum." Dudaklarım istemsizce büzüldü. "Sadece senin fikrini merak ediyordum."
Avuçlarım arasındaki fincanı sehpaya bırakarak sandalyemde geriye yaslandım.

Otelin lobisindeki saat, gece yarısını gösterdiğinde yerimde kıpırdandım.
Yorucu bir gün olmuştu. Deplasmanda Gaziantep'i 2-1 yenmiştik.
Aldığımız galibiyet, yüreğimde yer edinen yaranın acısını hafifleterek günlerdir çektiğim eziyetin yükünü azalmıştı. Kendimi, gerçekten ait hissettiğim tek yer sahalardı.
Taraftarların coşkulu yüzünü görmek bu aralar yaşama sevinci sağlayan az şeyden biriydi.

"Kendini toparlamazsan millet bir şeyler olduğunu anlayacak. Kim bilir neler diyecekler arkandan."

"İnsanların ne düşündüğü ikinci planda, asıl korkum Dusan'la aramın bozulması."
Kahvemden bir yudum alarak konuştum. Zamanın hızlıca ilerliyor olması, pek de umurumuzda değildi.

Sebastian sessiz kaldı.
Belki de yirminci kez aynı konunun kritiğini yapıp sonucun değişmemesi artık sinirini bozuyor olmalıydı.
İç çektim. O hâlâ dergisini izlerken ben de lobiye göz atıyordum.

Birkaç dakika sonra, asansörden inen beden tüm odağımı yerle bir etmişti.

Az önce hakkında konuştuğum adamın, sanki hissetmiş gibi anında yakınımda bitmesi garip bir şekilde hoşuma gitse de onun yanında panik olduğumu biliyordum. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemiyor, konuşurken yüzüne mi yoksa gözlerine mi baksam düşüncesiyle çalkalanan zihnime tezat bakışlarımı istemsizce dudaklarına düşürüyordum.

Benden uzun bedeni koridor boyunca ilerlerken adeta parıldıyordu.
Bakışlarımı geriye çekmeye çalışsam da odağımı kaybetmeden onu izlemeye devam ettim.

Kaslı kolları tişörtünü yırtacak kadar güçlü görünüyor, siyah eşofmanı bacaklarını sıkıca sarıyordu.
Boğazımı temizleme ihtiyacıyla yutkundum.
Önce resepsiyona uğradı, görevliye bir şeyler sordu.

"Seninki yine ayrı kalamamış senden."
Sebastian'ın alaylı cümlesine karşın, yüzümde oluştuğunu sonradan fark ettiğim bir gülümsemeyle ona bakmaya devam ettim.
Bizi hâlâ fark etmemişti.

"Niye aşağı indi acaba? Oldukça yorgun görünüyordu."

"Belki, seninle aynı sebepten?" dedi Sebastian.
Onu yanıtsız bıraktım.
Dikkatim tekrardan esmer bedene yöneldiğinde, bu kez onun bize baktığını fark ettim.
Bakışlarımız kenetlendiği an kalbimi sarmaya başlayan duygular, bilincimi köreltse de yüzüme zar zor ufak bir gülücük kondurmayı becermiştim.

as you are, duferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin