5

65 4 31
                                    

-

onu görerek başladığım günü tekrardan onu görerek bitiriyordum fakat tamamen farklı duygularla. mesajlaştıktan birkaç dakika sonra konum istemişti. buluşalım diyince bu kadar hızlı, bir anda olacağını düşünmemiştim. ama anlaşılan en iyisi buydu. kafamda kurduğum belki de duyduklarımdan etkilendiğim adamla alakası yoktu konuştuğumun, bu bir kesin. fakat gelsin ve hallolsun istiyordum bu olay işte.

evin içinde sinirden ve buna bağlı heyecandan, bir ileri bir geri yürüyerek onu bekliyordum. sinirden gruba bile yazamamıştım. çoğunlu küfür olan bir ses kaydıyla anlatmıştım anlatacaklarımı. pek beklediğim cevaplar değildi, sakin olmam ve doğruca kendimi açıklamam yönünde telkinler gelmişti seungmin'den. minho görmemiş, hyunjin uzunca bu durumu yaşasa kendi kalbinin ne kadara kırılacağından bahsetmişti sadece.

benimki de o hesaptı. kırılmıştı, çünkü diğerlerine ne kadar katılsam da sanırım bunu beklememiştim ondan. evet gelsin bana aşkını ilan etsin demiyorum, ama yine de daha olumlu şeyler duyarım sanıyordum. ya da en azından hatırlamamasını bekliyordum. onun yerine ise suçlayıcı ve üstten bakan bir adamla karşılaşmıştım. belki de sinirim kendi beklentilerimeydi. ama yine de ortada bir sinir vardı.

kapının zilini duyduğum gibi telefonuma gelen ardı ardına mesajlar yüzünden, sessize alıp kapıya ilerledim. otomata basıp kapıyı açarak onu beklemeye başladım. ellerimi bağlayıp adım seslerini duyduğum merdivene diktim bakışlarımı. birkaç saniye sonra hızlı hızlı çıktığı merdivenlerden göründü. üstünde sabahki takımı yoktu, onun yerine siyah polo yaka, kısa kollu tişörtü ve siyah kumaş pantolonu vardı. takıları ise eksilmiş, kolunda sadece saati kalmıştı. onu tam karşımda gördüğüm andaki heyecanım sinirimi bozarken, içeri geçmesi için yavaşça kenara çekildim.

merdivenden çıktığından dolayı nefeslenirken, ayakkabılarını çıkardı ve bana döndü.
"şimdi söyle anlatmak istediğini." dedim sinirli tutmaya çalıştığım sesimle.
"burada mı?" dedi.

tam olarak koridordaydık, dış kapının önünde ve onu içeri davet etmek de istemiyordum. içeri geçip, koltuklara oturup, çay kahve ikramı yapacak bir durumda değildik. sevişmiştik ve üstüne bu durumdan dolayı suçlanmıştım. misafirperverliğim burada değildi anlayacağınız.

"evet, şimdi burada söyle işte!"
salona doğru bir bakış atıp, ellerini beline yerleştirdi. başını yere eğerken, söylemek istediklerini aklında toparlamaya çalıştığını anladım hemen. ellerini saçlarına geçirirken bakışlarını bana çıkardı tekrardan.
"bir şeyler içsek önce, olur mu?" sinirden yüzümde alaycı bir gülümseme oluşurken onun, rahat sayılabilecek bakışları daha da canımı sıkıyordu.

ellerimi sinirle saçlarıma geçirirken salona yürüdüm. peşimden geldiğini biliyordum, ki öyleydi de. oldukça küçük olan içki dolabından bir viski çıkarıp yanda duran bardaklara doldurdum. burası genelde minho'nun zevkine göre oluşmuş bir kısımdı. sık sık benim evimde buluştuğumuzdan, sevdiği içkileri buraya getirir bırakırdı. ben o kadar da meraklısı değildim yani, sadece özel anlarda içerdim.

changbin içki dolabının hemen bitişiğinde duran koltuğa kurulurken, onun en uzak köşesine oturdum. geçerken de viski dolu bardağı orta sehpaya koymuştum. büyükçe bir yudum alıp ona döndüm, o da benden farksız değildi. bacaklarını büyükçe açmış, dirseklerini dizine sabitlemiş elindeki bardağa bakıyordu.

"amacım seni suçlamak değildi ya da sana kızmak. ama hak verirsin ki bu durum, unutulup silinmesi gereken bir yanlışlık. bu kadar!" bardaktaki buzları şıkırdatırken, sondaki cümlesini baskın bir ses tonuyla söyledi. bu olayın bu kadar olması ise yeniden kalbimde bir sızıyı doğurdu. keşke bu kadar olmasa diye düşündürdü.

haeven.changchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin