══════⊹⊱≼≽⊰⊹══════
══════⊹⊱≼≽⊰⊹══════
"Buyun efendim, iyi akşamlar dileriz."
Büyük ve bir o kadar gösterişli olan kapılar sonuna kadar açıldığında içerideki ışığı dışarıya yansıtmıştı. Kaldırım taşlarının aydınlanması onların üzerine gölgesi düşen birkaç bedenin içeriye girmesiyle son bulmuştu. Kapılar onların ardından kapanmış, içerideki o şaşaalı partiyi tekrar dışarıdan saklamıştı.
İçerisi dış dünyanın kasvetinden izole edilmiş bir cennet gibiydi. İki katlı büyük salonun her tarafı parlıyordu resmen. Altın ve süt beyazı rengi duvarlar, koyu gül kırmızısı rengi mobilyalar duvarlardaki melek ve tanrı heykelleriyle uyum içerisindeydi. Bu güzellikleri gözler önüne seren ise en az saçtığı ışık kadar gözkamaştırıcı olan avizeydi.
Tavandan aşağıya doğru süzülen avize bütün zerafetiyle duruyordu. Dokunsan kırılacakmış gibi duran her parçası parlıyor ve adeta herkese kendi güzelliğini kanıtlıyordu. Ancak bunu yapan sadece o değildi.
İlerledikçe içine daha da kapıldığınız insanların her biri özenle giyinmişti. Böyle de olmalıydı zaten. Statünü göstermek için giyim önemliydi çoğu zaman.
"Buyrun efendim." Önüne uzatılmış gümüş tepsideki içeceklere baktı. Her biri çok pahalı olan içeceklerden birini eline aldığında kahyaya bakmak için fırsatı olmuştu. Yüzünün yarısını kaplayan siyah bir maske takıyordu. Aynı diğer çalışanlar gibi. Bu onları diğer 'önemli' kişilerden ayırmak için bir giyim kuralıydı.
Küçük bir baş eğmesiyle yanından ayrılan kahya diğerlerine doğru ilerledi. Bu büyük bir elin omzuna dokunmasından saniyeler önce yaşanmıştı.
"Gidiyorum." Yapılı, uzun boylu ve sarışın adamı sorgulamadan onu onayladı. Çünkü o okyanus mavisi gözlere bakmadan bile nerede ne yapması gerektiğini bilen birisi olduğunu biliyordu. Zaten konuştuklarından fazla bir şey yapmazdı, bazı istisnalar dışında.
Uzaklaşan ayak seslerine aldırış etmeden durduğu yerde etrafa göz gezdirdi. Nereye baksa rütbeli birilerini görüyordu. Generaller, kontlar, dükler, seçkin aileler.... ve onların çok az bir kısmının etrafındaki zavallı eşleri.
Evet, çoğu kişinin düşündüğü gibi böyle aileler çocuklarının aynı kendileri gibi seçkin ailelerin çocuklarıyla evlendiriyorlar. Ancak bir kısmı bu 'yasalara' aykırı gelip alt tabakadan biriyle evlendiğinde işte böyle acınası bir tablo ortaya çıkar.
Bir kadının arkasında tasmalı bir köpek gibi gezen bir erkek ve ya bir generalın arkasından gelen dört tane kadını görmeniz çok anormal karşılanmıyordu. Esas anormallik o alt tabakadan gelen eşlerin başlarını kaldırıp bir üst tabakaya bakmasıydı. Davetliler için getirilen yiyecek ve içeceklerden birine yanlışlıkla dokunurlarsan, mobilyaların birine otururlarsa kafalarının gitmesi, en kötüsü toplu tecavüze uğramaları an meselesiydi. Bu korkunç muameleye rağmen neden onlarka evleniyorlardı? Aşık oldukları için mi?
Bir kaçı istisna olmakla, cevap hayır olurdu. Hatta çoğunun sebepleri aşk gibi insani duygunun yakınından bile geçmezdi. Bazılarının sebebi halktan biriyle evlenecek kadar kendini 'alçakgönüllü' göstermek, bazılarıysa sadece farklı fetişler. Bu yüzlerce sebebin sadece ikisiydi.
Neyseki öyle insanlar burada pek fazla yoktu. Onları gördüğünde eskiyi hatırlar ve bir tür vicdan azabı çekerdi. Böyle şeyleri düşünmek bile istemiyordu çünkü kendisi buraya başka sebeplerle gelmişdi.
"Takip et beni." Düşünceleri yanından geçen sesle yarıda bölündü. Hiç bir şey söylemeden az önce ondan uzaklaşan bedeni takip etti. Sarı saçlı yapılı adam onu bu ışıklı odadan karanlık bir koridora, oradan da ferahlatıcı bir arkabahçeye götürdü. Aynalı kapılar açık olduğundan perdeler içeriye giren esintiden dalgalanıyordu. Ay ışığı ise hem bahçeyi hem de karanlık koridoru aydınlatıyordu.
Milyonlarca yıldızın ve büyük bir ayın ışığının altında kendi güzelliğini gözler önüne seren bahçe harikaydı. Özellikle de gece esen serin rüzgarlarla ortamı yumuşatıyordu. Bu bahçenin sahibi ise iki beden buraya girdiğinde arkasını döndü. Beyaz takım elbisesi onları karşılamak için kollarını kaldırdığında hafif havaya kalkmıştı.
"Hoşgeldiniz. Sizi görmek ne güzel, Komutan Erwin ve Gardiyan Roosevelt." Samimi gülümsemesi bu statü sahipleri arasında nadiren rastlanan bir şeydi. Gerçi bu adam onların arasındaki en düzgün insanlardan biriydi.
İki beden de o yaşlı adama yaklaştı ve elini sıktı. "Burada olmaktan büyük bir zevk duyuyoruz." Erwin her zamanki gibi ilk yaklaşan olmuştu.Onun arkasından gelen beden ise sana aitti. "Bu partiye davet edildiğimi duymak benim için onurdur."
Yaşlı ama bir o kadar nazik olan adam ikinizin de elini sıktı: "O onur bana ait."- hemen oturmak için yer gösterdi, - "Oturun lütfen. Konuşacağımız konu derin biraz."
Erwin ve sen gösterilen yerlere geçtiniz. Buranın sahibi senin tam karşında otururken, Erwin senin çaprazında kalıyordu. Sarışınla bir kez daha göz göze geldikten sonra önüne dönüp karşındaki adama baktın.
"Beni buraya çağırma sebebinizi duymak isterim, Bay Arlert."
══════⊹⊱≼≽⊰⊹══════
merhaba arkadaşlar, naber? nasılsınız görüşmeyeli?
bu fic omegaverse'te geçiyor(şimdiden söylemesi) ama çalıştığım kadar ikincili cinsiyetlerden söz açmayacağım. normal bir au gibi ilerletmeye çalışacağım, omegaverse bazı yerlerde lazım olacak bana.
herhalde anlamışsınızdır ama yine söyleyeyim roosevelt biziz, gardiyan rütbesinin sebebi ise sonradan açıklanacak.
şimdilik bu kadardı, yorumlarınızı, görüşlerinizi ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen, bunlar çok oldukça bölüm için heves artıyor, şimdiden teşekkürler.
yazım yanlışları için şimdiden üzgünüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the roosevelt family
Random"Ne pahasına olursa olsun, ailemi korumam gerek." levi x y/n x armin