Selam asklarimmm🧚🏻♀️
Daha önceki kitaplarıma da bakarsanız pek benim tarzım olmayan bir kurguyla geldim...
Öncelikle kitapta yaş farkı olacağını belirtmek isterim. Lütfen bundan rahatsız olacaklar kurguma şimdiden başlamasınlar çünkü yorumlarda bu konuyla alakalı şeyler görmek istemiyorum..
Son olarak desteklerinizi bekliyorum
💋✷ ✷ ✷
Yürüyordum. Hem de çok uzun zamandır. Güneşin yavaşça beni buharlaştırdığını hissederken elimde yaklaşık 20 dakikadır tuttuğum - ağırlığından dolayı parmak boğumlarımın beyazlaştığına emin olduğum sepeti yere fırlatmamak için çok zor duruyordum.Hayatımda sadece bir defa iyilik yapmak istemiştim ve bunun sonucunda hiç bilmediğim bi' yerde kaybolmanın ne kadar boktan bir şey olduğunu en acı şekilde tatıyordum.
Ayaklarım benden bağımsız şekilde geri geri giderken beyaz eteğimin açıkta bıraktığı çıplak bacaklarımdan akan terleri çok rahat hissedebiliyordum.
Üzerime giydiğim straplez bluzumu düzeltmek amacıyla adımlarımı yavaşlattım, sonrasında ise tamamen durdurdum. Tam o sırada zil sesim tüm boş yolda yankılandığında elimdeki sepeti hızlıca yere bıraktım ve minik kol çantamdan telefonumu çıkararak arayan kişinin kim olduğuna baktım. Babam.
"Alo güzelim nerelerde kaldın?" Babamın tontoş sesini duyar duymaz mızmız ve bir o kadar da ağlamaklı bir tınıyla ona cevap verdim.
"Babaa~ ben sanırım kayboldum! Ya da kaybolmadım, tam olarak bilmiyorum ama saatlerdir yürüyor gibiyim. Tanrım.. hani çok yakındı askeriye?! Hani ana yoldan aşağıya indiğimde hemen karşıma çıkacaktı?! İnanamıyorum kesin kayboldum ne yapaca-" İçimdeki tüm her şeyi babama savururken sakin sesiyle beni böldü.
"Jennie, kızım bi sakin ol bakayım. Nasıl kayboldun? Dümdüz aşağıya yürüyüp ilk sapaktan sola döndüğünde görmüş olmalıydın."
Düşündüm. Karşıma hiç sapak çıkmış mıydı? Tabiki çıkmıştı! Ama ben bir aptal gibi dümdüz yürümeye devam etmiştim. Sinirden dolan gözlerime engel olamazken yere uzanıp sepeti tekrar elime aldım ve geriye dönüp yokuş yukarı gitmeye başladım.
Babama birazdan orada olacağım hakkında birkaç şey mırıldandıktan sonra sepetin içinde soğumaya yüz tutmuş yemeklere göz ucuyla bakıp telefonu kapatarak minik çantamın içine geri attım.
Yaklaşık 4 gün önce taşınmıştık buraya. Babam Teğmen Kim Woojin. Kendisinin neredeyse her dört yılda bir çıkan tayinleri yüzünden devamlı olarak taşınmak zorunda kalıyorduk. O her ne kadar bu durumdan memnun olsa da ben ve annem asla öyle değildik.
19 yıllık hayatımda sonuna kadar devam ettirebildiğim hiçbir arkadaşlığım olmamıştı. İlkokul, ortaokul ya da lise gerçekten pek de umurumda değillerdi ama Seoul'deki üniversitemin daha ilk yılını bile bitirememiştim. Oradaki ortama ayak uydurmaya yeni yeni başlamışken bir anda Daegu'ya taşınmak beni dumura uğratmıştı.
Şimdi ise yeni evimizdeki yerleşme telaşından kaçmak için babamın öğle yemeğini götürmeye karar vermiştim. Normalde, askeriye yemekhanesinde ki hiç bir yemeği beğenmediğinden kendi öğle yemeklerini devamlı yanında götürürdü.
Ancak bu sabah almayı unutmuştu. Annem kendisinin götürebileceğini söylesede evdeki dağınıklık beni o kadar boğmuştu ki bunu bir kaçış yolu olarak görerek yollara atmıştım kendimi. Yani aslında amacım iyilik yapmak değil o ortamdan kurtulmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soldier in my soul
FanfictionYüzbaşı Taehyung ve hayallerini süsleyen küçük bir kız.