Bir Çiçek Meselesi

13 5 0
                                    


Seni sevdiğim kadar yaşasaydım, ölümsüzlüğün adını aşk koyardım, sevgilim.

Sabah saat 8'i gösterirken gerinerek uyandım. Sol tarafıma baktım, yoktu. Buruk bir gülümsemeyle kalktım. Üzerimde onun kıyafeti vardı. Ama o yanımda yoktu. İşi yoğundu. Ya da ben öyle sanıyordum.

Sonbahar esintisi vardı. Severdim bu mevsimi. Ancak ben dışında kimse bilmezdi sonbaharı sevdiğimi. O bile. Sigaramı yaktım. Ilık rüzgar saçlarımı savururken içtim sigaramı. Dayanamadım daha fazla bu havaya hazırlanıp çıktım.

Biraz havanın tadını çıkardıktan sonra arabama bindim. Kafeye doğru sürdüm. Gençliğimin hayaliydi bir kafe açmak. Tatlı, minik bir kafe. Devamlı müşterilerimin olduğu, mis gibi tatlılar, kahveler kokan kafe. Şu an tam olarak da öyle.

Yakın arkadaşım Nihal'le açmıştık kafeyi. Güzel bir dostluğumuz vardı. Arada kafenin üst katında ki balkonda oturup, kahvelerimizi içer dertleşirdik.

Kafe'nin açılışını her zaman ben yapardım. Masa ve sandalyeleri dizmek, günün ilk kahvesini yapmak, ilk şarkısını açmak bana terapi gibi gelirdi.

Bana terapi gibi gelen başka bir şey daha vardı. O.

Arkadaş ortamı içerisinde tanışmıştık onunla. Ben pek hevesliydim tabii. Yeni bir insan, yeni bir başlangıç gibi gelirdi bana. Ama aynı şey onun için geçerli değildi. Asık suratıyla, zorla tanışıyor gibi görünüyordu. Yine de hevesim kırılmamıştı. Belki de başka bir şeye üzgün diye düşünmüştüm. Halbuki öyle değilmiş.

Günün ilk kahvesini hazırlıyordum. Aklım bulanıktı. Bir şeyler hissediyordum. Kötü şeyler. Ancak kestiremiyordum. Ne olabilir? Ya da ne olacak? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Sakince devam ettim kahvemi hazırlamaya.

Artık ne kadar dalgındım bilmiyordum ancak Nihal'in geldiğini sesten değil, elini önümde sallayışından fark etmiştim. İrkildim. Gülümseyerek günaydın dedi. Günaydın dedim ben de.

Erken geldin dedim, öğlen işim var dedi. Kahve? diye sordum. Geldi yanağıma bir öpücük kondurup sen yaparsın da içmez miyim dedi. Gülümsedim.

Kahve yaptım ikimize de. Yukarı çıktık balkona. Sigaramı yaktım. Ancak öncesinde bir koku geldi burnuma. Tanıdık. Parfüm kokusu.

Nihal'den geliyordu bu koku. Parfümünü mü değiştirdin diye sordum. Ürkerek kafasıyla onayladı beni. Tanıdık geliyor dedim. Olabilir bilindik marka dedi. Ancak öyle değildi.

Tekrardan nefesim daraldı. Tıkandım sanki. Boğazımda bir yumru oluştu. Kahvemi hızlıca içmeye çalıştım. Dilimi yaktım. Dışarıdan acelem var gibi görünüyordu. Evet vardı ama bir yere yetişmek için değil, boğazımda ki yumrunun bir an önce gitmesi için acele ediyordum.

Nihal'e baktığımda dudağını dişliyordu. Alnından küçük küçük ter damlaları oluşmuştu. Endişeli görünüyordu. Sorgulamadım. İstemedim daha doğrusu.

Aşağı indiğimizde bir kurye bekliyordu. Buyrun dedim. Nihal Taşpınar siz misiniz? diye sordu. Arkadaşım geldi arkamdan benim dedi. Bu çiçekler size efendim dedi kurye. Teşekkür etti Nihal. Unutmabeni çiçekleriydi.

Hayırdır, bu tarz şeyleri benden ne ara saklar oldun diye dalga geçerek göz kırptım, Güldüm ardından. Yüzündeki tedirgin ifade hâlâ duruyordu.

"Hadi ama! Şaka yapıyorum." dedim. Gerginlikle gülümsedi. "Ee not var mı? Kimdenmiş?" dedim kahve bardağımı tezgaha bırakıp. Cevap vermedi.

Elinden aldım not var mı diye kontrol ettim. Ancak yoktu. Nereden bilebilirdim ki o sırada notu arka cebine sakladığını.

Geri uzattım çiçekleri. Benimde en sevdiğim çiçek unutmabeni çiçeğiydi. Doğduğum ayda çıkıyormuş çiçekler. Haziran ayında. Güzel de renkleri vardı. Mavi.

Saat 12'ye gelirken Nihal'e tam çıkacağımı söyleyecektim ki benden önce bana bir şey demeden çıkmış olduğunu gördüm. Huyu değildi normalde acil iş diye düşünerek işime devam ettim.

Bugün Koray'a sözüm vardı. Öğle yemeğini beraber yiyecektik. Özür dilemek için aradım. Açmadı. Tekrar aradım. Ulaşılamadı.

Nihal'i aradım nereye gittiğini sormak için. Açtı telefonu. Bugün gelemeyeceğini söyleyerek suratıma kapattı. Düşünceli olmaya çalıştım. Başardım da. Yıllardır arkadaşız anlayış göstermem gerek.

Akşam saatlerinde kapattım kafeyi. Arabamı çalıştırdım eve sürdüm. Kapıyı açtığım gibi burnuma çiçek kokusu geldi.

Koray elinde kasımpatı çiçekleriyle bekliyordu. Ancak şöyle bir sorun vardı. Kasımpatı çiçeklerini ben değil Nihal seviyordu.

Bozuntuya vermek istemedim. Gülümsedim. Teşekkür ettim ardından sarıldım. Ancak burnuma onun kokusu değil, başka bir koku geldi. Tanıdık bir koku.

Koray geri çekilmek istedi. Daha da sıkı sarmaladım onu. Sanki kokuyu hatırlayacakmışım gibi. Ardından hafızama sabah ki Nihal'le olan sohbetimiz geldi.

Yavaşça çözüldü kollarım. Çiçekleri aldım elinden, gülümsedim yine. Yanağına öpücük kondurdum. Bozuldum ama bozuntuya vermedim.

Çiçekler solana kadar başucumda ki vazoda beklediler. Onlarla beraber ben de bekledim. Bende soldum. Koray fark etti ancak beni değil, çiçeklerin solduğunu fark etti. Yeni çiçek aldı. Çiçekler soldu. Tekrar bir buket. Tekrar soldu. Ama fark etmediği iki şey vardı.

Birincisi kasımpatı çiçekleri.
Bir diğeri ise, solgun bedenim.

İşte sevgilim, gittikçe çöktüğümü fark etmedin. Beni fark etmedin, yıllarca. Bu çiçekleri sana hediye etmek ister, unutma beni demek isterdim. Ama nereden bilebilirdim ki, ben çiçekleri özenle seçerken sen başka kadının kolları arasında olmak istediğini.

Unutmabeni ÇiçekleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin