.
Kendinden emin bir duruşu, soğuk elleri, yorgun bakışları vardı. İnsanların tüm acılarını tek bir dokunuşta kesen sihirli değneğini ince parmakları sıkıca kavramıştı. Yıpranmış kahve tonlu saçları birbirine girmiş, her gün kimsecikler zayıf bir anının hatıralarından haberdar olmasın diye sıkıca sardığı bandajlar, bu sefer alelacele bağlanmıştı. Ah, şimdi o sihirli değneği kendi göğsüne dayamayı, kafesindeki yorgun bülbüle dinlenme izni vermeyi şuanda ne çok isterdi.
Ancak henüz yapamazdı, acılarından azat edilmesi gereken başka ruhlar, göğüslerinde esaretten kurtulmak için çırpınan başka bülbüllerin olduğu bedenler vardı. Her sabah kalkıp işlerine, okullarına koşturan, hayaller kuran bu insanlar, tanrının verdiği büyük cezanın devamlılığı için damarlarında gezdirdiği al şaraptan sarhoştular. Bu insanları ayıltmak için şarabı taşıyan bülbüllerin hepsini tüm günahını göze alarak öldürürdü. Fakat günahını taşıyamayacağı tek bir bülbül, bencil duygularıyla ufak bir bedende esir tutacağı bir ruh vardı.
Yeryüzü ruhun zindanı, beden mahkumun hücresiydi. Bu zindanın tek anahtarı zamandı, ya da karşısına çıkacak her şeyi delip geçecek bir kurşun... Ruh, bir ömür süresi olan cezasını bitirdiği anda zindanının etten duvarlarının arasından süzülüverir, arkasında bıraktığı kabuğa bir kez bile dönüp bakmazdı. Neden baksındı ki?Acının var olduğu dünya ile tek bağlantısıydı, o bağlantının kopması tüm dünyevi şeylerden daha tatlıydı.
Öyle miydi sahiden?
Öyleydi elbet, yoksa niye şuanda bülbülünün şakıyışı onu rahatsız ediyor, insanlara dünyanın en büyük zevk sarhoşluğunu tattıran, biraz da Bar Lupen'in viskisinin alkolü karışmış damarlarındaki şarabın o uğursuz hissiyatını niye dindirmek istesindi ki?
Şuan, sesini çok cırtlak bulduğu bülbülünün kafesinin hemen üstüne bastırılan dudakların aklına düşmesi için hiç iyi bir zaman değildi. Kendini, bu odadan iki ceset çıkacağına; tüyleri kapkara olmuş iki bülbülün, iki kuzgunun sesinin kesileceğine o kadar ikna etmişti ki, birden o geceye, onunla dönme arzusu karşısında kendinden emin duruşu sarsılmıştı.
Unutmalıydı, yaşam şarabı acı olan tüm insanlar gibi unutmalı, kendisine sunulan tek bir tatlı yudumun umudu uğruna tüm şişeyi kafaya dikmemeli, bir an uğruna bir ömür yaşamamalıydı.
Ama konu ne tatlı bir yudum, ne de bir ömürdü. Tek bir geceydi yalnızca, mavi gözlerin bu zindanlardan kaçış teklif ettiği bir geceydi. Ve seve seve kabul etmişti, sahiden de bedenlerinin ötesinde birbirlerini bulmuşlar, belki de ilk kez bir bülbülü susturmak yerine canlandırmış; o bülbülün şakıyışını dinlemek, hele o şakıyışın sebebi olduğunu bilmekle ilk kez sarhoş olmuştu.
Eğer tanrı bizzat kendi elleriyle örüyorduysa ruhun zindanını; ateşi tel tel işleyerek, denizi camdan küreler ederek, yıldız tozlarını çıplak tene bezeyerek kesinlikle kendini aşmıştı.
Tanrının bile kendisine hücre arkadaşı olarak seçtiği bu ruh, bu ruha bahşettiği beden elbette ölümlülerin en iradelisini bile baştan çıkarır, en dinsizini bile önünde çöktürtüp gözyaşları içinde tövbeler ettirtir, o vişne çürüğü dudakların arasından çıkacak her sözü yaratıcısının emri gibi kabul ettirtirdi.
Dazai de bir ölümlüydü şüphesiz (her ne kadar ölüm melekleri öyle düşünmese de.). O gece, birbirlerinin insani acılarını zevkle örtmeye çalışırken, o andan sonra tüm iradesini kullansa bile, Nakahara Chuuya'yı itip öylece gidecek gücü kendinde bulamazdı. Veda edecek sözleri söyleyecek cesareti, Nakahara kendisine "kal" derken gösteremezdi. En iyi arkadaşının ölümünden hemen sonra aradığı inancı belki de Chuuya vermişken onun sözünden çıkamazdı.
Bedenlerinin kontrollerini kaybetmiş, ruhları da birbirlerine temas ederken; Chuuya'nin ince ama güçlü bedenindeki her bir kas zevkle kasılırken Dazai'nin nefesi kesilmiş; bir dua mırıldanır gibi, Chuuya'nın o an kendisini duyup duymadığını bilmeksizin güzelliğine övgüler yağdırmadan duramamıştı.
Her şey bittikten sonra Chuuya, Petrūs'un 89' yılından kalma bir şişesini açmış, Yokohoma'ya doğan güneşin ilk ışıkları eşliğinde kadehler dolmuş ve boşalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
...|🌼
FanfictionDaha bitmedi ancak şimdiden ufak tefek yorumlar almaya ihtiyacın var sanırım.