İnsanın en çok istediği ve en çok korktuğu şey aynı olabilir mi bilmiyorum ama aşkla nefretin arasında ince bir çizgi değil kalın duvarlar olduğuna inanıyorum yoksa sevdiği ne yaparsa yapsın yine âşık kalamazdı insan. Belki aşkla nefret vize sorunu yaşıyorlardır bu yüzden aşktan nefrete geçemiyoruzdur bilmiyorum. Kaybolmak başlı başına bir protestodur bence, bütün bilinenlere bütün yön tabelaları, haritalar ve navigasyon cihazlarına ve hatta diğer insanlara sorulan sorulara çekilmiş bir resttir. Bu yüzden kaybolmak benim için, insanların birbirine çiçek fırlattığı ütopik bir eylem gibi, ama aynı zamanda bir yerlerde kaybolmaktan o kadar çok korkuyorum ki anksiyete krizine girecek kadar kendimden geçiyorum, sanki intihar etmek için gittiğin o uçurumun kenarındayken seni aşağıya çeken bir rüzgarın başlaması gibi, demezler mi adama ulan sen atlamaya geldin zaten neden korkuyorsun düşmekten şimdi, derler ama varsın desinler. Korkuyor işte insan ağaca toprağa sarılıyor düşmesin diye; ben de haritaları açıyorum, insanlara yol sorma konusunda paranoyam var çünkü. Neyse, abi sen kaybolma şimdilik, şöyle sağdan gideceğiz, sahilden geçip yolu uzatmayalım hiç boş ver trafikli olsun E-5 olsun. Bu havalar ne kadar garip değil mi, geçen gece kıpkızıldı gökyüzü. Kelimelerimizin dinlerden etkilenme oranı seçimlerden iktidarın etkilenmeme oranı kadar; gökyüzü gök tanrıya inanan Türk kavimlerinin göklerde o'nun yüzünü araması iken, gök kubbe İslamiyete geçen/geçirilen aynı kavmin yine Allahın evini göklerde araması değil midir? Öyledir tabii. İnsanlar bina dikmek için birbirleri ile yarışırken benim vertigom var; adamların sahip olmak için ömrünü tükettiği binalara bakınca bayılacak gibi oluyorum resmen, demek ki bana zehir olan başkasına şifa gibi gözükebiliyormuş. Neden izin vermiyoruz oysa bahçelerimizin olmasına; yazlığımız, kışlığımız, bilmem kaç katlı konutlarımız, apartmanlarımız olmayıversin, herkese bir göz oda bol bol bahçe düşsün, olmaz mı? Belki kuşlar konar yolumuza, belki kuş koyar çocuklar yolumuza, neden izin vermiyoruz yolumuza kuş konmasına? Eğer ki apartmanlar kuşlardan önemli olsa 29unda 5. Kattan atlamazdı Nilgün Marmara. Yine çok konuştum değil mi, benim bu gevezeliğim bir üzgünken bir de lazımken işe yaramıyor. Anlatamamak her şeyden beter bir kavga insanın kendi içinde yaşadığı, kazananı kaybedeni ve tarafları aynıyken kazansan da kaybediyorsun derdini kendine saklarken. Anlatmak unutmanın yarısı mıdır hocam, kusunca geçer mi içindeki zehir insanın, yoksa uyuması mı gerekir ya da balkondan atlaması? İnsan sürekli istiyor, sürekli sahip olmak istiyor ve sahip olmak tüketmenin öbür adıdır, bilmiyor ki sonsuz bir döngüde bu dünya ve daha önce kimsenin sahip olmadığı hiçbir şey yok elinde ve o ölünce onun sahip olmak için uğraştığı her şeye başkaları sahip olmak için emek verecek. Sahi, sözcüklerimiz bile ikinci el, duygularımız ve düşüncelerimiz kim bilir kaç kez ifade edildi aynı biçimlerde. Bizi biz yapan nedir, böylesine öznel böylesine bireyci olmak için neyin arkasına sığınıyoruz? Bireyci olmak için bireysel neyimiz var, kalbimizi bile kaç insana israf ettik boşuna. Ya geldik demek, buyurun buradan alın, teşekkürler. Gelmek demişken, insanın bir evi olmayınca gelmek kelimesine yüklenecek bir anlamı da kalmıyor, ama Kadıköy bu gece yine çok güzel.