Karanlıktı sokaklar. Ay gökyüzüne teşrif edemeyecek kadar yorgun ve halsizdi çünkü. Korkuyordu yıldızlar, çekiniyordu görünmekten. Bu kimsesiz, aydan ve yıldızdan yoksun sokakların her birinde aynalar vardı. Belki kırık döküktü aynalar, belki dimdik ayaktaydılar, ama her yerdeydi bu aynalar.Hayallere misafir olabilecek kadar sayısızdılar, her yerdeydiler. Özeldiler... Aynalardan kaçıyordu, koşarken nefes nefese kalıyordu, bacakları onu taşımaya zorlanırken var gücüyle koşuyordu. Kaçıyordu aynalardan ama aynalar her yerdeydi. Bu aynalar siyahtı. Göremezdi çoğu kimse. Hele bu kadar karanlık, ayın ve yıldızların var olmadığı bir yerde kim görebilirdi ki kömür karası aynaları? Siyahtı aynalar, gerçek birer aynaydılar görevleri farklıydı sadece. Ve korkudan atıyordu kalbi hızlı hızlı, kaçacak saklanacak yer arasa da aynasız bir yer bulamayacağına emindi. Yine de vazgeçemedi. Koştu, koştu ve hala koşuyordu. Beyaz olan teni daha bir beyazlaşmıştı. Titrerken koşuyordu ve o koştukça kayıyordu yerin her zerresi ayaklarının altından. Yer de hareketliydi. Adımını attığı her toprak parçasının bir amacı vardı. Hızlandıkça hızlanıyordu koşarken. Onun olduğu yerde fizik kuralları yoktu. Onun olduğu yerde hiçbir kural yoktu. O hala kaçıyordu, kan ter içinde.
Kaçıyor, kaçıyor ,kaçıyor ama bir yere varamıyordu ... Fizik kuralları işlemeyen bu yerde nasıl saklanacağını düşünüyordu karanlık aynalardan.. Ama nefes nefeseyken bu pek mümkün olmuyordu. Sahi neydi onu bu kadar koşmaya, kaçmaya iten ? Bembeyaz tenini gösterecek simsiyah aynadan neden bu kadar korkuyordu ? Kalbindeki karanlıkları mı gösterecekti aslında korktuğu bu muydu ? Yoksa... Ana kapılıp da mı koşuyor hislerinin peşinden mi gidiyordu nefes nefese ? Düşüncelerle boğuşurken koşmakta zorlaşıyordu sanki ? Adım attığı toprağa bile güvenemeyen, soluduğu havanın, yön gösteren loş ışığın bile aynalara götürdüğü bu yerde ne kadar kaçabilir, ne kadar koşabilirdi ki ?
Pes etti.. Biraz ilerledikten sonra uzandı ve derin derin nefes alırken bir yandan da buraya nasıl düştüğünü, kim olduğunu hatırlamaya çalıştı... Gökyüzüne baktı ve aynalar peşinden gelip etrafını sararken gözlerini bir noktaya sabitledi.. Yıldızını hayal etti orada kendi yıldızını.. Yıldızına odaklanmışken yavaş yavaş gözlerini kapatmayı denedi.. Eğer veda edecekse kendine bu yıldızına bakarak olmalıydı , ona ne olduğunu anımsatan tek varlığa bakarak.. Ama aynalar buna izin vermedi.
Ne gözlerini kapatabildi ne de yıldızından ayırabildi bakışlarını.. Aynalar yıldızına döndü. Ve gözü önünde yok etti o yıldızı... Sonra kendisini ölümüne kaçtığı o simsiyah aynaya bakarken buldu.. Kendisini görüyordu orada. Hayır.. Kendisi değildi o. Olması gereken kişi de değildi ... Sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunup ana kapılıp gittiği , hatalarla dolu bir andan geriye kalanlardı. Pişmanlıkları, kırdıkları, kızdıkları, keşkeleri, umutları... hayalleri hepsi bir olup bir bedene bürünmüş gibiydiler.. Ve simsiyah o aynada bembeyaz bir şekilde parlıyorlardı.. Beyaz masumiyetin rengi derlerdi, o da öyle bilirdi ama tam o an o aynaya bakınca anladı beyazın barındırdıklarını...
Masum mu hayır.. Masum değildi beyaz.. Siyah onun oyunu ortaya çıkmasın diye oynattığı, izlerini örtmek için kullandığı bir piyondu sadece... Herkes beyazı masum bilirdi beyazı parlatırdı da asıl masum olan siyahtı. Kullanılmaya, adının çıkmasına göz yuman siyah. Onun yıldızını parlatan siyah masumdu aslında onu söndüren beyaz değil...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldız
Short StoryBinbir aynalı şu evrende beyazların arkasında fark edilmeyen siyah aynalardan oluşan bir hikayedir bu. Biraz oyun , bir tutam da yıldızın eklendiği.. Okuyup beğenmeniz, sizin de kendi aynanızla yüzleşmeniz dileğiyle... @LeeJeki'ye kapak, ve bölümler...