ep13: İki Farklı Kişi

101 23 47
                                    

Tadını ağzımda hissedene kadar dudaklarını bırakmadım. Bırakmak da istemedim. Ancak nefesim tükendiğinde dudaklarını bırakabildim.
Bana kocaman açtığı şaşkın gözlerle baktı.

"Sen beni öptün mü?" dedi hayret içinde.
"Sanırım öyle oldu." dedim.
"Bir kere daha yapsana." dedi ve yakınlaştı bana. Bu haline karşı hafifçe güldüm.
"Belki kendine geldiğinde." dedim. Ama onu yine de tekrar tekrar öpmek istedim. Beline koyduğum elimi geri çektim ve derin bir nefes alıp arkama yaslandım. O ise şaşkınlıktan dona kalmıştı. Neden bu kadar şaşırmıştı ki?
Aslında sanırım haklıydı. Ondan nefret ediyordum. Bir de sanırım ona aşıktım... Bu epey tuhaf hisssettiriyordu hala. Yinede onun itirafı kabullenmemi sağlamıştı. Bu yüzden her şey aniden gerçekleşmişti.

Kendimi rahatlamış hissettim. Tarif edemediğim olumlu duyguları ilk kez hissettim. Tuhaf ve harika bir histi. Sanki omuzlarımda yıllardır taşıdığım bir yükü sonunda bırakmıştım. Oysa onu 6 aydır tanıyordum. Belki de başında beri onu arıyordum. Belki de cidden o benim kaderimdi.
Uyandığında büyük bir olasılıkla hiçbir şey hatırlamıyor olacaktı, bu yüzden ortadan kaybılmayı ve gitmeyi düşündüm. Ancak içim el vermedi.

Ne zaman böyle şefkatli bir herif olmuştum ben?

O gün hissettiğim bu olumlu duyguların verdiği bir enerjiyle markete gittim ve pilli bir lambayla birlikte yemek yapmak için birkaç malzeme aldım.
Han uyurken onun mutfağında biraz çorba yaptım. Saat 7.00'ye geldiğinde onu uyandırdım ve biraz çorba verdim.
"Neden buradasın?" diye sordu.
"Ziyaret etmek istedim." dedim. "Öylesine yani."
"Neden çorba yaptın?" diye sordu.
"Sevmez misin?" diye sordum elimdeki tepsiyi sehpaya bırakıp.
"Severim." diye mırıldandı. "Ama neden? Aramızda bir şey mi yaşandı? Üzgünüm hiçbir şey hatırlamıyorum." dedi masum bakışlarıyla bana bakarken.
"Tanrım, sadece senin için çorba yaptım neden bunu bu kadar zorlaştırıyorsun? İç işte." dedim bıkkınlıkla.
Tepsiyi sehpadan alıp kucağına koydu ve öylece tabağa baktı.
"Ne? Ben mi içireyim?" diye dalga geçtim. Oldukça yorgun ve bitkin duran solmuş yüzü, hala yüzeynden duman çıkan çorbaya bakıyordu.
"Yoksa hala kafan iyi mi?"
"Hayır. Hatırlamaya çalışıyorum." dedi. Suratı öyle tatlı bakıyordu ki o an gülmemi tutamadım.
"Tanrım, neden şu sıra gözüme bu kadar tatlı görünüyorsun sen?"

Yüzü hemen kızardı. Bunu benden gizlemek için başını öne eğdi ve yaptığım çorbaya dik dik baktı.
"Hadi artık çorbayı iç yoksa sana ben içireceğim cidden."
"İlaç falan mı kattın?" diye sordu sırıtıp.
"İlaç katmaya ihtiyacım yok, zaten hepsini kendi iradenle içiyorsun." dedim ciddiyetle.
"Ah, sanırım bu konuda haklısın." dedi ve tepsiye koyduğum kaşığı alıp çorbanın tadına baktı.
"Imh, bayağı lezzetli olmuş." dedi. Buna küçük bir gülümsemeyle yanıt verdim. O bir kaşık daha alırken onu seyretmeyi sürdürdüm.
"Yanı başımda durup beni seyretmeye devam mı edeceksin?" diye sordu.
"Kesinlikle." dedim engel olamadığım bir sırıtışla ona bakarken.

"Senin derdin ne lan?" dedi bir yandan gülerek. "Neden iyi davranıyorsun bana?" diye sordu.
"Hoşuna gitmedi mi?" diye sordum.
"Hayır, hayır. Sadece bilmek istiyorum." dedi. "Neden?!" diye sesini yükseltti. "Sana farkında olmadan bir şey mi dedim?"
"Bilmiyorum." diye geçiştirdim onu.
Çorba tepsisini sehpaya vurarak koydu ve bana bıkmış bir bakış attı.

"Yoksa..." diye başladı kaşlarını çatıp. "Yoksa biz şey mi ettik?"
"He?"
"Şey işte."
"Seks mi diyorsun? Artık ikimizde yetişkşniz, kelimeleri kullan, Jis. İletişim için bazen gerekebiliyor. Ve hayır, seks yapmadık." dedim.
Kasılmış omuzları gevşedi. "İyi bare." diye mırıldandı.

"Niye?" diye sordum. "Niye öyle dedin?"
"En sonkinde pek bırakasın yoktu beni." dedi imalı bakışlarla beni süzerek.

"Biliyor musun, bazen keşke o an seni hiç bırakmasaydım diyorum." dedim tüm dürüstlüğümle. Başını öne eğip utangaç bir şekilde sırıttı
"Biliyor musun, bazen ben de keşke o an beni hiç bırakmasaydın diyorum." dedi.

"O halde sana tekrar tutunmama izin verir misin?"
Gülümsedi. Ama gülüşünde bir burkluk vardı. Sanki bunun için çok gecikmişim gibi bakıyordu. Bu suratımdaki gülüşü soldurdu.
Han, başını iki yana salladı. "Bu hisler gerçek değil, Minho. İkiz bağı yüzünden böyle hissediyoruz." dedi.
Kaşlarım anlamazmışım gibi çattım. "Bunun ne önemi var, Jis. Birbirimize karşı bir şeyler hissediyoruz, o halde hadi yapalım."
İç çekerken gözlerini hafifçe devirdi. "Anlamıyorsun."
"Elbette anlamıyorum, bu yaptığının anlaşılır bir yönü yok. Birlikte olmamız için gereken gerçek ya da yalan değil."
"Doğru olanı yapmak istiyorum."
"Hayatındaki hiçbir halt doğru değil Jis!" dedim sesimi yükseltip.
"Buna sen karar veremezsin, Minho!" diye bağırdı ve hışımla ayağa kalktı.
"Biliyorum, biliyorum.. ben üzgünüm. Ama-"
Sözümün bir değeri yokmuş gşbş yarıda kesti ve bağırmaya başladı
"Bir şeyleri artık doğru düzgün yapmak istiyorum, anlamıyor musun? Aramıza 100 kilometre girdiğinde ne olacak sanıyorsun? Ha? Tüm bu duygular çöp olacak çünkü hiçbiri gerçek değil! Beni sahte bir ilişkiye davet ediyorsun. Ancak ben bundan sıkıldım, Minho!"
"Böyle işin ebesini sikeyim." diye homurdanırken şakaklarımı ovuşturdum ve sakin kalmaya çalıştım.

Onun da beni anladığı yoktu! Hayatımı başkalarının belirlediği o sıkış tıkış kalıplara sığmak için can vererek harcamıştım ve bir kez olsun yanlış ama beni mutlu edecek bir şey yapmak istiyordum. Bir hata olması umurumda değildi. Sadece onunla olmak istiyordum. Şimdi.

O hayatını salaş dolaş umarsız yaşamıştı ve şimdi bir düzen istiyordu. Beynine göre hareket etmek istiyordu.

Bense hayatımı bir kalıbın içinde boğularak geçirmiştim, şimdi biraz özgürlük alanı istiyordum. Kalbime göre hareket etmek istiyordum

İkimizde tamamen farklı şeyler istiyorduk. İki farklı ailede iki farklı eğitim şartında iki farklı çocuktuk. Ama her nasılsa aynı yıl, aynı gün, aynı saat ve aynı saliselerde doğmuştuk. Ve birbirimize sıkıca bağlanmıştık.

We Are One | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin