"Ne istiyorsun Civan?" dedim. Yara dolu ellerimi birbirine kenetlerken yutkundum. Civan'ın gözleri beni bulurken mağaranın çıkışını işaret etti. "Alveraz çağırıyor." eğlenir gibi konuştu, sonra mağaradan ayrıldı. Burkulmuş, morluklarla kaplı ayak bileğimi okşadım. Orospu çocuğu bileğimi ezmişti. Derin bir nefes alarak duvardan destek aldım ve ayaklandım. Zor bela kendimi mağaradan dışarı atarken Alveraz'ın olduğu mağaraya yürüdüm. Mağaranın dışına taşan sesler ile kaşlarım çatıldı. Yeni birini getirmiş olmalıydılar. İçeri girdiğimde girişten destek aldım, gözüm etrafı turlarken Alveraz'ı görmem yutkunmama sebep oldu. "geldi götveren. Gel bakalım Vidar, sana ne göstereceğim." kürtçe konuşarak bana seslenirken yutkundum. Tökezleyerek yanına ilerledim, gözlerim yeni elemana değerken aslında bir asker olduğunu görmem ilerlememi yavaşlattı. "Bu ne?" sesim hiç olmadığından soğuk bir tonda çıktı. Gözlerim hızla Alveraz'ı buldu. Sinirle gülerken yanına yaklaştım. "Askerlere dokunmayacaktın Alveraz? Sözünden çıktın mı?" bir elimle yaralı bacağımı tutarken yüzüne sinirle baktım. "sinirlendin mi kedi yavrusu? Ne kadar ayıp, bizim işimiz asker avlamak." yakasına yapışmamak için zor durdum, ellerim sinirle titrerken askere döndüm. Bir elimle anlımı ovaladım. Anında sinir tepeme çıkmıştı. Askere döndüm, sert mavileri arasından bana bakıyordu. Korkmuyordu. "Konuş onunla, ne dediğini bana söyleyeceksin." elimi tabi dercesine salladım ve önünde zar zor eğildim. Yüz yüze geldik. "Türkçe anlıyorum." dedim. Formasındaki bayraktan Türk askeri olduğunu anlamıştım. Önüne zorlukla eğilirken yüzüm buruştu. "Anlaman ne güzel." dedi alay dolu sesiyle. Bu alaycılığına sinirlenme hakkını kendimde bulamazken yutkundum. "Nereden geldin?" dedim. Gözleri bana sabitlenirken sustu. Konuşmayacaktı anlaşılan. "Ne diyor?" Alveraz benden cevap beklerken gözlerimi kapatıp açtım. Ona cevap vermedim, askere bakmaya devam ettim. "Bizi mi yakalayacaksınız?" Asker güldü. Bu gülüşten aslında yem olduğunu anladım ama ses çıkarmadım. "Biz piçleri avlarız, yani sizin gibileri." yutkundum. Yerden destek alırken Alveraz elini omzuma koydu. Korkuyla kalbim teklerken bir elimi dizime koydum. Kulağıma eğildi, "Seni öldürmekten beter ederim. Ne dediğini söyle Vidar." kulağımı tırmalayan sesi ile sırtımdan bir ürperti geçti. "Kimin askerisin ve kimi arıyorsunuz?" Asker güldü iyice duvara yaslandı. "Alpagu Timinin en büyük düşmanı kimdir?" dedi. Gözlerim şokla açılırken Alveraz'ın Alpagu ismini duyması ile gülmesi bir oldu. Ellerim titremesin diye bacağımı tutarken Alveraz'a baktım. Alpagu timi, Alveraz'ın en büyük düşmanıydı. Yıllardır Alveraz'ın peşinde olan bir timdi. Benim içinde oldukça tanıdık bir şeydi. "Alpagu timinden miymiş?" Güldü. Omzuma baskı uygularken dudaklarımı dişledim. Canım acırken Alveraz'ın elini tuttum. "Alpagu'dan, seni, bizi avlayacaklar." zar zor kendimi açıklarken Alveraz kafasını salladı. Aniden askerin yüzüne bir yumruk geçirirken geriye düştüm. Acıyla sızlayan bileğimi tuttum. "Orospu çocuğu, demek bizi avlayacaksınız ne yazık size bunu tattıramayacağım." Alveraz belindeki silaha sarılırken hızla bacağını tuttum. "Yapma, bunu yapamazsın sözünden çıkma." Askerin gözleri beni bulurken yutkundum. "Çekil lan! Sikerim senin sözünü, orospu. Kuralları ben veriyorum, ne asker dinlerim ne seni." Silahı askere dorulttuğunda elini tuttum. "Yapma." dedim tekrar ama silahın kabzasıyla çeneme vurdu, geri sendelerken gözlerim karardı. Bir el silah sesiyle gözlerimi kapattım, acı dolu bir inleme duvarlarda yankılandı. "Bu götverenide alın diğer mağaraya sokun. Benim işimle uğraşmak neymiş görecek. Askere dokunmayın, karın boşluğundan vurdum acıdan kıvransın piç kurusu." diyen Alveraz ile adama baktım. Çenemden boğazıma akan kanı hissediyordum. Kollarımın altından tutularak sürüklendiğimde acıyla inledim. "Eşgalini sikeyim senin." Alveraz'a Türkçe ettiğim küfür ile asker zorlukla güldü. Alveraz'ın gözleri beni buldu, yüzünde korkunç bir ifade oluşurken yutkundum. Sabaha sağa olacak mıyım orası takdire bağlıydı. Hemen yan mağaraya götürüldüm, içeri bir eşya gibi fırlatılırken çenemdeki kanı yokladım. Dakikalar sonra içeri Alveraz girdi. Ellerine siyah eldivenlerini takarken Civan demir bir sopa ve bir kemer getirmişti. Yapacaklarını şimdiden haber ediyormuş gibiydi, alışık olduğum şeylerdi. Duvara kendimi yaslarken Civan'a çıkmasını söyledi, bana yaklaşırken önümde eğildi bir eli çenemi sıkıca tuttu. "Alpagu'yu duyunca sevindin değil mi? Seni kurtaracaklarını düşünüyorsun." güldü. Onu itmeye çalışmadım, yapacakları dahada katlanırdı. "Seni ben verir miyim Vidar? Hm, senin gibi bir oğlanı kimseye vermem. Kendi adamlarıma bile dokundurtmam ben seni." baş parmağı gözümün altını okşarken midem alt üst oldu. Gözlerimi kapattım. Omzundan tutup ittim, eli belimi tutarken beni kendine çekti. Dudakları boynuma baskı yaparken iğrentiyle yutkundum. "Uzaklaş.." sesim titrerken beni bıraktı, gülümseyerek kemeri eline aldı. "Bence hafif şeylerle başlamalıyız." Hafif dediği sırtımı kabartacak kemer darbeleriydi. "Ses çıkarırsan askeri öldürürüm." dedi. Ayağıyla karnıma sert bir tekme yediğimde iki büklüm oldum, ellerim karnımı tuttu. Kemerin sesi ile havaya kaldırdığını anladım, gözlerimi kapattım. Sırtıma inen ateş gibi acı ile dişlerimi sıktım. Kaç kez sırtıma yediğimi sayamadım, alev atıyordum. Öyle yanıyordu ki gözlerim dolmuştu ama ağlayamıyordum. Tırnaklarım taşları yırtmaktan aşınmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şafak Ağırdında | bxb
ActionAkgün Balaban, bir askerin oğludur. Düşmanlar tarafından kaçırılır ve onlardan biri olmaya zorlanır, bir gün mağaraya getirilen türk askerinin ekibi tarafından alıkonur. "Yarama tuz basma, acır."