geniş ve özenle dekore edildiği belli olan evin her köşesinden farklı bir muhabbet farklı tonlarda yükseliyordu. televizyonda durdurulmuş bir oyun, birilerinin telefonundan gelen rastgele müzik ve video sesleri, dinmeyen kahkahalar ve durmadan ortada gezinen bir chan.
"chan, otur artık şuraya. herkes her şeyin yerini biliyor zaten."
minho'nun lafı üzerine chan son kez etrafına göz gezdirip her şeyin yolunda olduğuna emin olduktan sonra elindeki şişeleri ortadaki masaya bırakıp kendini yere attı. hemen yanında changbin, minho ile yarım kalan tartışmasına devam etmek istedi fakat bunu biraz da chan'a sokularak yapacaktı. bir yerden destek alması gerekiyordu sonuçta, değil mi? eşi bunun için en iyi seçenekti.
"artık şu oyunu başlatabilir miyim?" jeongin, elindeki oyun konsolunu biraz havalandırıp sordu. yaslandığı koltuğa iyice gömülmüş bıkkınca diğerlerinin laf dalaşının bitmesini bekliyordu.
"hayır!" changbin ve minho aynı anda cevapladı onu fakat jeongin'in pek de umrunda görünmüyordu. changbin'in bir kenara fırlattığı konsolu alıp chan'ın eline tutuşturdu ve ikisi için başlatarak diğerlerinin susmasını sağladı. en azından bir süre.
diğerlerinden daha ayrı ve daha geride bir köşeye sinmiş olan hyunjin ise seungmin'le uğraşıyordu. yerleştiği tek kişilik koltuğun etrafında dolaşıp duruyor, onu rahatsız etmekten çekinmiyordu seungmin. en sonunda koltuğun kol kısmına oturmayı başarmış, hyunjin'in gönlünü almaya çalışıyordu. ikisi arasında henüz ikisinin bile tam olarak çözemediği bir ilişki vardı. dışarıdan fazla karışık durmuyordu aslında fakat kendi içlerinde öyle düğümlenmişti ki bazı şeyler, açmaya cesaret bile edemiyorlardı. hyunjin sık sık sinirlenecek bir şey bulur ve seungmin her seferinde onu yumuşatmayı başarırdı. şimdiye kadar böyle sürmüştü ancak hyunjin'in tarafında işler biraz daha karışıktı. zaman geçtikçe sinirlenip patladığı şeylerin sayısı artıyor, daha da gergin biri olmaya başlıyordu. uzun süredir sakladığı ve bastırdığı bazı duyguları davranışlarında ona baskın gelmeye çalışıyordu artık. her ne kadar kontrol etmeyi denese de gittikçe zorlaşıyor ve daha da karmaşıklaşıyordu her şey.
tüm bunlardan haberdar olup hyunjin'in rahatça konuşabildiği tek kişi ise felix'ti. anlıyor, içini dökmesine izin veriyor ve çokça tavsiye de sunuyordu. felix'e kalsa hyunjin çoktan her şeyi ya batırmıştı ya da tamamen kurtarmıştı. elbette onu dinleyerek kendini bu kadar kolay riske atmayacaktı.
arkadaşının tüm duygularından haberdar, onu dinleyip dünyanın en basit şeyiymiş gibi tavsiye veren fakat kendi dünyasında neler olduğundan oldukça bihaber olan felix.
mutfakta kendine içecek bir şey dolduran gencin yanına yaklaştı jisung. elindeki boş bardağı felix'in önüne bıraktı ona da doldurması için. diğerinin yüzüne bile bakmadan iki bardağı da doldurdu ve kendisininkini eline alarak mutfak adası önündeki yüksek sandalyelerden birine yerleşti. yüzünde hafif bir gülümseme vardı jisung'un da yanına geçmesini beklerken.
"yorgun görünüyorsun." gazlı içeceğinden bir yudum aldı jisung yüzünü buruştururken, "jeongin veledi çok mu çalıştırıyor seni?"
"aa! minho hyung!" felix'in kapıya doğru bakmasıyla jisung da telaşlı bir şekilde döndü aynı yöne fakat karşılaştığı tek şey boşluk olunca hemen yanında kafasını kollarına kapayarak gülen felix'in omzuna birkaç sert olmayan darbe indirdi.
"çok kötüsün ya, yüreğime iniyordu!"
gülüşünü durduramadığı hâlde kaldırdı kafasını diğerine bakmak için, "sen de yanlarında söyleyemediğin şeyi niye arkalarından söylüyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bestie, jilix
Fanfictionaşk hayatları bir türlü istedikleri gibi gitmeyen iki arkadaş, sorunun ne olduğunu anlamak için birlikte randevuya çıkarlar. 〢 𝒋𝒊𝒔𝒖𝒏𝒈 𝒙 𝒇𝒆𝒍𝒊𝒙 ↝binchan┆ jeongho┆seungjin ↝texting