İnsan sevdiğine darılırmış. Mutluluğunda yanında olup, üzgünken yok olana veda edermiş. Belki de bu yüzdendir bazı ayrılıklar. Yanında olduğunu zannedersin. Ama dönüp baktığında boşlukla göz göze gelirsin.
Ayrılıklar üzücü değildir, kırıcıdır. İnsan o kişiden uzak kalacağı için değil de, artık alıştığı durumlardan uzak kalacağı için kırılır karşıdakine.
-
"Efsun hadi kızım aşağı in artık." Odamda resim çizerken, aşağı kattan buraya bağırıyordu annem.
"Bir dakika anne." Boyaların kapağını kapatıp aşağı indim.
"Noldu?" Annem, kardeşimin üzerini giydiriyor, ve yandaki saati gösteriyordu.
"Asrın'ın okul saati geldi, sanki bilmiyorsun sende." Oflamaya başladım çünkü okul çok yakındı, kendi gidebilirdi.
"Yani bana muhtaç." 2000'li olmama rağmen 2015'li çocukla uğraşmanın verdiği keyif.
Üst kattan gidip telefonumu ve ceketimi aldım ve salona tekrar indim.
"Hadi çok zamanımı alma da gidelim. Zaten yağmur başladı." Ben mızmızlanmaya başlayınca Asrın hemen çantasını alıp geldi, tam omzuna takacakken,
"Dur lan dur o kadae da değil. Aslan gibi ablan var." Ben10'lu çantasını aldım ve yola çıktık.
Yolda kardeşime nasihat vermeyi çok seviyorum.
"Oğlum bak sen zeki çocuksun, gidip herkesle arkadaş olup sırlarını verme. Herkese güvenme. Ha bana bile güveneme." Asrın yağmur'un şiddetinden konuşmaya bile ağzını açamıyordu. Ben ise tam tersiyim.
Yağmur hızlanınca, Asrın'ı kenara aldım ve ceketimle başını kapatmaya çalıştım.
Her yer su içindeydi, botum ve asrın'ın ayakkabıları su olmuştu.
Hızlı hızlı okula varmaya çalışırken, arkadan bir araba hızla gelip üzerimize, yerdeki tüm yağmur suyunu çarpmasıyla neye uğradığımızı şaşırmıştık.
Arabanın plakasına baktım, sanki bir daha arabadaki kişiyi bulabilecek gibi.
Biraz daha yol kat ettikten sonra okula varmıştık. Asrın'ı sınıfa kadar bırakacaktım çünkü yağmurdan çantası ağırlaşmıştı, taşıyamazdı.
Okulun bahçesindeyken o beyaz arabayı tekrar gördüm. Okulun bahçesine kadar sokmuştu arabasını sanki paris hilton gelmiş okula.
Hızlıca sınıfına getirdim.
"Asrın bundan sonrası sende kanka. Her şeyini inşallah getirmişsindir. Yoksa öğle arasında beni arayıp 'abla sulu boyalarımı getir' deme vallahi getirmem. Zaten gerizekalının biri beni denizden çıkmışa çevirdi, o sinirle sana bulaşmayayım tamam mıdır kanki?" Asrın,
"Abla tamam abartmana gerek yok." Sınıfa başkası girdi. Benim yaşlarımda bir erkekle bir kız çocuğu.
Asrın hemen o kıza koştu.
"Reyyan!!" Neye uğradığımı şaşırmıştım.
Abisi olduğunu düşündüğüm oğlanda bir Asrın'a bir de adının "reyyan" olduğunu öğrendiğim kıza bakıyordu.
"Hemen satış ha asrın bey? Ben gidiyorum." Asrın bana döndü,
"Tamamdır abla." El salladım ve dışarıya çıktım.
Araba hala ordaydı. Orda bekleyip sahibinin gelmesini bekledim. Sonra merdivenlerden az önceki oğlan indi. İlgilenmiyormuş gibi yapıp yüzüne bile bakmadım. Arabaya yanaştı. Elinde şemsiyesi vardı.
"Bu arabanın sahibi sen misin?" Kaşlarını çattı ve yüzünü bana çevirdi.
"Evet benim? Bir sorun mu var? Trafik polisi misin yoksa?" Komik olmayan şakasına ben gülmeyince kendi güldü.
"Komik miydi? Sen az önce o kadar hız yaptın ki kardeşimle su içinde kaldık." Şaşırmış gibi kaşlarını kaldırdı.
"Ne? Ne zaman? Ben mi? Emin misiniz?" Ya sabır bu erkekler niye tekte anlamaz ki bir şeyi de.
"Evet sen. Çok iyi hatırlıyorum plakanı. Hiç masum ayaklarına yatma." Bir adım daha attı.
"Ben gerçekten özür dilerim görmemişim." Gözlerimi devirdim. Şaka mı?
"Özür dileyince üzerim kurudu mu bari?" Birşeyler düşündü.
"Özür mahiyetinde sizi evinize bırakabilirim yağmur devam ediyor." Düşündüm. İyi fikir olabilirdi ama seni tanımıyorum be.
"Nerden bileceğim beni kesip satmayacağını? Seni tanımıyorum bile." Gülümsedi ve elini uzattı.
"Ben Kerem aktürkoğlu olan." Aktürkoğlu derken?
"Yani? Kimsin sen kanka?" Güldü, bu kez daha uzun sürdü.
*Kerem Aktürkoğlu Galatasaray'dan ayrılmadan önce yazılmıştır.