Siyah araba bahçede yüksek bir sesle fren yaparak durduğunda anahtarını dahi olmadan arabadan çıkmış, yürürken çıkardığı anahtarla direkt kapıyı açmaya çalışmıştı. İçindeki panikle açması zorlaşırken bir yandan kulağına yasladığı telefonun açılmasını bekliyordu.
Sonunda kapı açıldığında telefonun tiz sesi salondan duyulmuştu. Delta, telefonu rasgele bir koltukta bulmanın endişesiyle solumuş, kendini üst kata atmıştı. Hızlı adımları kardeşinin odasına ilerlerken sadece uyuduğunu düşünüyordu kendi kendine.
Ancak Jeongguk asla telefonunu yanından ayırmazdı...
"Jeongguk!"
Sonunda odaya ulaştığında beklemeden, düşünmeden direkt kapıyı aralayıp içeri girmişti.
Kardeşini yatağında uyurken görmeyi planlıyordu. Banyo kapısının önüne yere çökmüş bir şekilde değil...
"Gguk!"
"Hyung..."
"Güzelim?" hızla bornozla oturan bedenin yanına ilişmiş, kolları arasına alarak önce yüzünü, sonra bedenini kontrol etmişti. Bacağındaki alçı özensiz bir şekilde kaplanmış, ıslanmıştı. Anlaşılan Jeongguk duş almak için alçısını sarmış, fakat sonrasında açamamıştı.
"İyi misin bebeğim? Niye telefonuna bakmıyorsun?*
"Duymadım..."
Sesi oldukça halsiz, eş zamanlı olarak gözleri de kızarmış ve yorgunlukla kapanmak üzereydi. Başını ihtiyaçla beklediği sert göğüse yaslarken yutkunmuştu.
Taehyung, kardeşinin asla normal gözükmediğinin bilincindeyken elini alnına, emin olmak için de göğsüne bastırmıştı.
"Yanıyorsun sen..."
"D-duş alırsam geçer sandım... D-düştüm... "
"Nasıl düştün?"
Gözünden süzülen yaşlarka kafasını göğsüne sürtüp konuşmak istemediğini belli etti. İstediği onaylanmış olacak ki kendisini önce hyungunun kucağında, sonrasında yatağında bulmuştu. Soğuktan titreyen bedeniyle bornozuna sarılıp ısınmaya çalışmıştı ancak bornozu üzerinden çıkarılmış, çok geçmeden iç çamaşırını hissetmişti. Adım adım kıyafetleri giydirilirken üşüdüğüne dair bir şeyler mırıldanıyor, hemen sonrasına vücuduna kondurulan öpücüklerle geçeceğiyle ilgili şeyler duyuyordu.
"Bir şeyin yok bebeğim, çok iyisin dökme incilerini."
"Soğuk... A-ayağım çok ağrıyor. "
Titremeyle karışık hıçkırıkları konuşmasını zorlaştırsa da boynunda hissettiği dudaklar ve göz yaşlarını silen parmaklarla sakinleşmeye çalışıyordu.
"Ağlamana gerek yok ki. Hastaneye götüreceğim ben şimdi seni... Hiçbir şeyin kalmayacak, tamam mı?"
Hırkasını da giydikten sonra belinden tutulduğunu hissettiğinde sızlanarak kollarını kaldırdırdı. Hyungu ne istediğini anlamış, kalçasından tutarak kucağına almıştı. Kolları yerini biliyormuş gibi boynuna dolanırken başını omzuna yaslamış, bacaklarını güçsüzce beline sarmaya çalışmıştı.
"Küsüm ben sana biliyor musun...?"
"Biliyorum bebeğim."
Burnunu çekmiş, uyumak için gözlerini kapamadan önce titeyen sesiyle mırıldanmıştı yeniden.
"K-kalbimi çok kırdın!"
....
"Geçmiş olsun, sonra tekrar uğrarım."